Doğamızı Koruyalım ve Neler Olduğunu Bilelim

İyi günler sevgili okuyucu. Doğayı sevmemek ve onun önemini görmemek mümkün değil. Özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, doğanın geleceğimiz için sahip olduğu hayati önem iyi anlaşıldı ve onun korunması yönünde ciddi çalışmalar başladı. Ancak geri kalmış ya da yoksul ülkelerin de bu çabalara eklenmesi ve bir bütün olarak topyekun bir anlayış ile global bir […]

İyi günler sevgili okuyucu.

Doğayı sevmemek ve onun önemini görmemek mümkün değil. Özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, doğanın geleceğimiz için sahip olduğu hayati önem iyi anlaşıldı ve onun korunması yönünde ciddi çalışmalar başladı.

Ancak geri kalmış ya da yoksul ülkelerin de bu çabalara eklenmesi ve bir bütün olarak topyekun bir anlayış ile global bir çevre bilinci yaratılması zorunluluğu da nihayet görüldü. İşte tam da bu aşamada bugün sizlere derlediğim ve birçok kaynaktan alıntı yaptığım doğa/çevre bilincine dair önemli bazı notlar aktarmak istiyorum.

Ağaç… Tek bir ağaç, ömrü boyunca bir ton karbondioksit emiyor. Bir evde, sadece bir derece sıcaklığın azaltılması yılda 300 kg. karbondioksitin atmosfere yayılmasını önlüyor. Yaşanabilir bir ortak gelecek için; havasını soluduğumuz, suyunu içtiğimiz, toprağını kazıp yiyecek yetiştirdiğimiz yeryüzüyle barışmak için ağaç dikin. Hem de dikebildiğiniz kadar çok dikin.

Paris İklim zirvesinde, tam 195 ülke sera gazlarının azaltılması, fosil yakıtlar; kömür, petrol ve doğalgazdan uzaklaşmayı öneren, dönüm noktası niteliğinde bir anlaşmayı benimsediler. 31 Sayfalık metin, yükselen denizler ve değişen iklim ile mücadele etmek için, zengin ülkeleri yoksul ülkelere milyarlarca dolar vermekle mecbur tutuyor ve tüm ülkeleri temiz enerjiye doğru hızlı bir geçişe başlamaya çağırıyordu. Yeni anlaşma, dünya ülkelerini küresel ısı artışını “2 derecenin çok altında” tutmakla yükümlü kılıyor. Diğer taraftan da ısı artışını 1,5 dereceyle sınırlama uğraşı içinde hareket etmeleri gerektiğini ekliyor.

Uzmanlar, 2100 yılına kadar kuş türlerinin yüzde 30’unun soyunun tükenebileceğini öngörüyorlar ve birinci neden olarak da küresel ısınmayı gösteriyorlar.

Doğal Hayatı Koruma Vakfı’nın 2014 yılında yayınladığı bir rapor, dünyamızdaki biyoçeşitliliğin çok büyük bir hızla azaldığını ortaya koyuyor. Memeliler, kuşlar, balıklar, sürüngenler ve amfibiler (iki yaşamlılar) olmak üzere, 10 binden fazla omurgalı popülasyonunda, son 40 yıllık sürede yüzde 52 oranında düşüş olduğu belgeleniyor.

Tehlike altındaki türlerden, simgesel hayvanlar olarak görülen; 1850 kadar Panda, 25 binden az Kutup Ayısı, 470 bin Afrika Fili, 6600 Sumatra Orangutanı, 20 bin civarında Mavi Balina, 100 binden az Yeşil Deniz Kaplumbağası, 500 Akdeniz Foku iklim değişikliği ile karşı karşıya kaldıkları tehlike sonucu hızla azalıyor ve korunmazlarsa çok kısa zamanda yok olacaklar.

Uzaydan bakıldığında masmavi gözüken bir su küresinde yaşıyor olsak da, kullanabileceğimiz tatlı su miktarı dünyadaki toplam su miktarının ancak kırkta birine denk düşüyor. Bu suyun da üçte ikisi buzullarda, dağların zirvesindeki karlarda ve yeraltı akiferlerinde bulunuyor. Geriye daha kolay ulaşabileceğimiz nehir ve göllerde bulunan sular kalıyor, ki bunlar da toplam su varlığının binde 3’ünü oluşturuyor. İşte kalan bu binde 3’ü de, durmaksızın çoğalan insan nüfusu ve onun yarattığı iklim değişikliği şiddetli ölçüde tehdit ediyor.

Doğa ve çevremiz konusunda bu ve buna benzer çarpıcı bilgiler, içinde bulunduğumuz riski gözler önüne seriyor. Böyle bakıldığında, ortak mirasımız durumundaki doğa için birlikte hareket etmeli ve sorumluluğu paylaşmalıyız. Görünen o ki, doğayı çocuğumuzu koruduğumuz gibi korumak zorundayız. Doğa, kendi başına bu kayboluş ya da yok oluşa ‘dur’ diyemiyor. Onu yeniden canlandırmak bizlerin görevi.

Lütfen doğa bilincini çevremize aşılayalım ve doğa için bir şeyler yapalım.

İyi çalışmalar.

Exit mobile version