Mimar Prof. Dr. Ataman Demir’i
Aramızdan ayrılışının 2. Yıldönümünde sevgi ve saygı ile anıyorum
Konuk Yazar: Jozef Naseh/Arkeolog…
1938 yılında İzmir-Karşıyaka’da doğdu. İlk ve orta öğretimini orada tamamladı. 1957’de girdiği Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü’nden 1963’te 1.likle mezun oldu. Aynı yıl, Bina Bilgisi Kürsüsü ve Mimari Proje Asistanlığına atandı ve Akademi’den sınıf arkadaşı olan Suna Demir ile evlendi. 1973 yılında, doktora seviyesindeki yeterlik tezini takiben, 1974’te doçent ve 1988 yılında da profesör oldu. Anadolu, Balkanlar, Anadolu Selçuklu Kervansarayları, Buhara, Semerkand, Bursa, Edirne, Orta Asya’daki mimari miras üzerine incelemeler, araştırmalar yaptı; bunları da seri makaleler, ulusal ve uluslararası kongrelerde bildiriler halinde yayımladı, konferanslar verdi.
İstanbul, Mudanya-Siği Köyü ve Konya’da, restorasyonlar, yeni tasarımlar yaptı ve bunların çoğunu uyguladı.
Girdiği mimari yarışmalarda ödüller, mansiyonlar kazandı. Yeterlik tezi, 1986 yılında Mimar Sinan Üniversitesi’nce yayımlandı.
İSKİ Vakıf Sular Müdürlüğü’ne danışmanlık görevi yaptığı süre içinde, İstanbul’da, aralarında Üsküdar III. Ahmed Çeşmesi, Topuzlu Bend gibi önemli anıtsal yapıların bulunduğu birçok su yapısının korunması ve restorasyonu konusunda ön ayak oldu.
“Çağlar İçinde Antakya” ve “Antakya Through The Ages” isimli kitapları, AKBANK tarafından 1996 yılında yayımlandı.
1963-2003 arasında, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde, Bina Bilgisi ve Mimari Proje hocalığı yaptı. 2003 yılında emekli oldu. Emekliliğinden sonra da okulda hocalığını sürdürdü. Prof. Ataman Demir, okulun benliğini koruyan bir hoca idi. Sanayi-i Nefise’den Mimar Sinan Üniversitesi’ne, okul tarihi içinde kuşaklararası bağı tutan bir misyonu vardı.
Bu yaklaşımını, araştırmacı yönü ile birleştiren eserler meydana getirdi. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi yayını olan “Güzel Sanatlar Akademisi’nde Yabancı Hocalar” isimli kitabı ise 2009’da yayımlandı. Gazetelerde Sanayi-i Nefise Kitabı ise 2010 yılında yayımlandı.
Çağlar İçinde Antakya kitabının genişletilmiş hali, Dafne Kitap tarafından 2016 yılında yayımlandı. 50 yıllık bir araştırmanın ürünü olan ve antik çağlardan günümüze Antakya’nın tüm kültürel mirasını bir arala toplayan bu eserde, Demir’in 40 yıl boyunca çektiği fotoğraflara ve kendi çizdiği plan şemalarına da yer verildi.
1983 yılında, YÖK Yasası’nın ilgili maddesi gereğince, Konya-Selçuk Üniversitesi, Mimarlık Bölümü’nde bir yıl süre ile misafir hoca olarak eğitime destek verdi.
2000-2004 arasında, Yeditepe Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü’nde, 2005-2009 yılları arasında ise Haliç Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde hocalık yaptı.
Emekliliğinden sonra da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ndeki görevine devam ettiği gibi, 2009-2010 eğitim-öğretim yılından itibaren de Işık Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, İç Mimarlık Bölümü öğretim kadrosunda görev yaptı.
Değerli hocamızı ilk tanıdığımda, sağ elinde, taşımakta zorlandığı evrak çantası, üzerinde, boynuna doğru uzanan yarı kalkık yakası olan krem bir pardösü giymişti. Siyahtan beyaza dönüşmeye başlayan saçlarını arkaya doğru taramıştı. Numaralı gözlüğünün altında, dolunay gibi parıldayan masmavi gözleri, birilerini ararcasına etrafı geziyordu. Göz göz geldiğimizde, aradığını bulmuş bir şahin edası ile gülümseyerek, sağ alinde taşımakta olduğu çantasını yere bırakıp, her iki elini öne uzatarak bana doğru ilerledi. Saygın ve sevecen tavırları, oturduğum koltuktan ok gibi fırlamama neden oldu.
Hemen söze girdi!
Ben, ‘Doç. Dr. Mimar Ataman Demir. Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Fakültesi Bina Bilgisi Öğretim Görevlisiyim.’
Arkeolog Jozef Bey siz olmalısınız…
‘Evet hocam, benim! Hoş geldiniz, onur verdiniz, buyurun lütfen, böyle oturun.’
Sözü uzatmadan, ‘Hadi bir Antekye Kahvesi içelim’ dedi.
Gelen kahvemizi bir taraftan yudumlarken, bir taraftan da sohbetimize devam ettik. Birbirimizi tanıma ve yol yorgunluğunu üzerinden attıktan sonra, oturduğu koltuktan ayağa kalktı.
‘Sevgili Jozef, ben kraliçeme geldim’ dedi!
Bu söz üzerine gözlerim fal taşı gibi açıldı.
Hocam, hayrola bu saatten sonra yine yeniden mi?
‘Yok..! Yokkkk..! Benim iki kraliçem var. Bir, sevgili eşim Suna Hanım, diğeri ANTAKYA…’
Birden, yelkenlerini indirmiş, fırtınasız bir denizde gezinen, yönü nereye gideceği beli olmayan tekneye döndüm…
Ardından, ‘Bizim kraliçemiz yaniiii..!’ dedim.
‘Evet sizin kraliçeniz…!’
‘Çok mutlu oldum hocam. Beni de bir öğrenciniz olarak kabul edin. Çalışmalarınıza katılmak bana onur ve mesleki güç verir. Sizin çalışmalarınızdan yararlanmak, hem bildiklerimi denetlememe hem de yeni bilgilere ulaşmama neden olur’ dedim. O da, aşkına kavuşamamış, doktorasını yarıda bırakmak zorunda kalan bir öğrenciyi bulmaktan çok mutluydu. Eşimin mimar olması, hocamızın mutluluğunu ve bana olan güvenini bir kat daha artırmıştı.
Sohbetimiz ilerledikçe, çantasında bulunan bilgi, belge ve dokümanları benimle paylaşmaya başladı. Bana gösterdiği dokümanları ilk kez görüyordum.
Hayret dolu bakışlarla, ‘Bunları nerden buldunuz hocam’ dedim.
‘Bunlar, ömür törpüsü… Antakya’ya olan aşkımı dile getiren belgelerdir. Aşkımı başka türlü nasıl anlatabilirdim ki?’ dedi.
Bu dokümanlardan anladım ki, Ataman hocamız, meraklı ve iyi bir gözlemci. Ön yargısız, kararlı, özgür usu ile bilimsel bilgiye sorgulamalarla ulaşan, çalışmalarını sonuca ulaşıncaya kadar sürdüren, elindeki yöntem ve materyalleri en iyi şekilde kullanabile yeteneğine sahip bir bilim insanı.
Ona destek olmak, hem yeni bilgilere ulaşmak hem de doğunun Kraliçesinin şimdiye kadar bilinmeyen tarihini keşif etmek demekti.
Bu söyleyişimizin üzerinden yıllar geçti. Ataman hoca, bütün bürokratik engellere rağmen, gecesini gündüze katarak, kendi maddi ve manevi olanaklarını zorlayarak yıllarca araştırmalarını sürdürdü. Nihayet araştırmalarını bitirip kitap haline dönüştürdü. Sıra kitabını basacak kurum, kuruluş veya sivil toplum örgütlerinin arayışına geldi. Kitabın basımı ile ilgili bir çok yere önermelerde bulunmasına rağmen, olumlu bir yanıt alamamıştı. Bu olumsuz gelişmelerden dolayı üzgün ve
Düşündü, taşındı, bu emek ortada kalmamalıydı! Direndi, çabaladı, nihayet kendi olanakları ile özel bir bankanın sponsorluğunda kitabını bastırdı. Basılan kitabı herkes sahiplendi. Kısa sürede tükendi. Yaptığı araştırma ve çalışmaların önemini, Antakyalı ve Antakya tarihini ve kültürünü önemseyenler, sevgili Ataman hocamızı saygı ve sevgi ile anmaya başladılar.
Yaptığı bu hizmetinden dolayı, 1996 yılında, Antakya Belediye Meclisi’nin aldığı bir kararla Fahri Hemşerimiz ilan edildi. Adı, Katolik Kilisesi’nin önünden geçen bir sokağa veridi. Alınan bu karar onu çok mutlu etti ve duygulandırdı. Bu duygu ile araştırmalarına devam etti. Kamuoyunu bilinçlendirmek ve Antakya’yı tanıtmak amacıyla çok sayıda konferanslar verdi.
Sevgili Hocamız, son zamanlarında, kitabının yayınlanan ikinci baskısından ve bu baskıyı sahiplenen kimliğin Antakyalı olmasından dolayı çok mutluydu. Artık gözü arkada kalmayacaktı.
Antakya’ya en son hizmeti, yeni arkeoloji müzesinin bilim kurulunda danışman olarak veren Ataman Hocamız’ı, yakalandığı amansız hastalığa yenik düşmesi sonucunda, 24 Mayıs 2017 yılında kaybettik. 26 Mayıs 2017 yılında, Karacaahmet Mezarlığı’nda kılınan ikindi namazından sonra sonsuz
Ruhu şad olsun, Allah rahmet eylesin, nurlar içinde olsun.
Yaptığı hizmet ve emeklerini, ne taçlandırdığı doğunun kraliçesi ne de Antakyalılar unutmayacaktır.
Hakkını helal et Ataman Hocam.
Saygılarımla.