23 Aralık 1930.
Bu tarih Kubilay’ın ve onunla birlikte kamu görevi yapmakta olan bekçiler Hasan ve Şevki’nin katledilişinin 90. yılı olarak devrim tarihimizde yerini almıştır.
Kubilay’ın katledilmesi üzerinde durmak, düşünmek ve nedenlerini araştırıp bulmak suretiyle nereden nereye gelindiği ve gelinebileceği hususlarını irdelemek gerekir.
Devrim şehidi Kubilay’ın katledilmesi olayında Cumhuriyet daha emekleme safhasında idi. Yapılan devrimler birbirini izlemekte ve modern Türkiye’nin alt yapısının oluşabilmesi için çaba sarf edilmekte idi.
İşte böylesi bir ortamda Menemen’de şeriat isteriz çığlıkları arasında ağızlarından salyalar akan bir güruhun tahriki sonucu söylemler giderek boyutunu arttırmış ve şeriat isteyenlerin çığlıkları kısa bir süre için etrafta duyulmaya başlamış idi.
Bu ortam içerisinde Kubilay ile bekçiler Hasan ve Şevki şehit edilmiş, Kubilay’ın başı ise hunharca kesilmek suretiyle alanlarda dolaştırılmıştır.
Bu kalkışma kısa sürede bastırılmış ve sebebiyet verenler ise hak ettikleri cezaya çarptırılmışlardır.
Kaybettiğimiz devrim şehitlerini rahmetle anarken, onların sinsi bir şekilde katledilmelerinin nedenleri üzerinde durmak ve bugüne kadar neden gereken önlemlerin alınmadığını, Atatürk ilke ve devrimlerine neden yeterince sahip çıkılmadığını araştırmak ve bu doğrultuda sorular sorarak cevaplarını aramak gerektiği kanısındayız.
Eğer bu sorulara olumlu ve inandırıcı cevaplar bulunursa ve eğer Atatürk ilke ve devrimlerine karşı yapılmakta olan sinsi tuzakların önüne geçebilmek için duyarlı olunur ve gereken direniş gösterilir, gereken adımlar atılırsa, yıllar önce aramızdan alınan bu devrim şehitlerine karşı bir nebze olsun başımız eğik kalmayacak, onların ebedi istirahatgahlarında huzur içinde kalmaları sağlanmış olacaktır.
Bunun içinde tehlikeyi görmek, susmamak, uyarı görevini yerine getirmek suretiyle devrimlere sımsıkı sarılarak sahip çıkmak ve ülkenin geleceğini karartabilecek olan geriye doğru gidişe izin vermemek gerekir.
Bu yapılırken de önce kendimizi sorgulamamız ve neden bu tür aykırı seslerin çıktığını ve hareketlerin olabildiğini araştırmamız gerekir.
Kendimizi sorguladıktan sonra bu arayışı daha geniş bir çerçeve içinde yapma yoluna gitmeliyiz.
İşte o zaman tehlikenin önüne geçebiliriz. Atatürk kuşağının bunu yapacak güçte ve anlayışta olduğunu unutmamak gerekir.
Bu duygularla kaybettiğimiz devrim şehitlerini rahmet ve minnetle anarken bundan sonra onların savundukları ilkelere sımsıkı sarılmak suretiyle başkaca devrim şehitlerinin aramızdan ayrılmasına müsaade etmeyecek tutum ve davranış içerisinde olunarak onlara karşı borcumuzu yerine getirmek zorunda olduğumuzu bu vesile ile hatırlatmak istiyoruz.
Nur içinde yatın devrim şehitleri…
nabiinal@hotmail.com