Hatay özelinde, sokaktaki insanın ‘Suriyeli Sığınmacı’ karşıtlığında önemli rol oynayan kent idarecilerine ‘uyum’ ve ‘adaptasyon’ başlıklarında düşen sorumlulukların karnesinde, sınıfı geçtik mi? ‘Ortak Gelecek’ vurgusu yapılan son araştırmanın da ortaya koyduğu son bilgiler ışığında konuşan Prof. Dr. M. Murat Erdoğan’ın uyarısı da aynı ‘karne’ başlığında…
Türk-Alman Üniversitesi Göç ve Uyum Araştırmaları Merkezi (TAGU) ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) desteğiyle 2014 ve 2017’de hazırlanan ve üçüncüsü geçtiğimiz günlerde yayınlanan barometre (Suriyeliler Barometresi 2019), hem Türk toplumunun hem de Suriyelilerin bir arada yaşama dair tutumlarını, geniş çaplı anket ve odak grup mülakatlarıyla ortaya koyarken, aslında Hatay gibi, kendi içinde zamanla yükselen küçük ‘Suriyeler’ için de ‘uyum’ başlığını birkaç adım öne çıkartıyor. Bunu yaparken de, yerel idarecilere ve STK’lara düşen sorumluluğu ise es geçmiyor.
-ORTAK GELECEK-
Antakya özelinde sık sık bu konudaki eleştirileri sayfamıza yansıtıyoruz, özellikle de ‘uyum’ başlığında ve ‘adaptasyon’ denilende sınıfta kalmışlığımızın altını özenle çiziyoruz. Bugün, bu altını çizme işini, son çalışmanın mimarı, Türk-Alman Üniversitesi (TAU) / TAU Göç ve Uyum Araştırmaları Merkezi – TAGU Müdürü Prof. Dr. M. Murat Erdoğan yapsın. Son barometrede ortaya çıkan önemli bulguları, “Suriyelilerin yarısından fazlası, kendileri ve aileleri için Türkiye’de bir gelecek olduğuna inanıyor” vurgusunu en çok da!
-HATAY YOK!-
Projeyi hazırlayan Akademik Danışma Kurulu içinde Hatay’daki iki üniversite de bulunmuyor. 2011’de Suriye’de başlayan iç çatışmaların yarattığı zorunlu göçün ilk adreslerinden biri olan Hatay gibi bir kentin Akademisyenlerinin bulunmadığı listede ise; Prof. Dr. Nermin Abadan-Unat (Boğaziçi Üniversitesi), Prof. Dr. Mustafa Aydın (Kadir Has Üniversitesi), Prof. Dr. Banu Ergöçmen (Hacettepe Üniversitesi), Prof. Dr. Elisabeth Ferrıs (Georgetown Üniversitesi – ABD), Prof. Dr. Ahmet Kasım Han (Altınbaş Üniversitesi),
Prof. Dr. Ahmet İçduygu (Koç Üniversitesi), Omar Kadkoy (Tepav), Prof. Dr. Neeraj Kaushal (Columbia Üniversitesi – ABD), Prof. Dr. Ayhan Kaya (Bilgi Üniversitesi), Prof. Dr. Fuat Keyman (Sabancı Üniversitesi (Ipc), Ümit Kızıltan (Director General Of The Canadian Ministry Of Migration, Kanada), Prof. Dr. Kemal Kirişci (Brookings), Prof. Dr. Nilüfer Narlı (Bahçeşehir Üniversitesi), Dr. Kathleen Newland (Migration Policy Institute – ABD), Prof. Dr. Barbara Oomen (Utrecht Üniversitesi – Hollanda), Doç. Dr. Saime Özçürümez (Bilkent Üniversitesi), Doç. Dr. Nasser Yassin (Beyrut American) ve Doç. Dr. Ayselin Yıldız (Yaşar Üniversitesi) yer alıyor.
-GERÇEK TABLO!-
Türk-Alman Üniversitesi (TAU) / TAU Göç ve Uyum Araştırmaları Merkezi – TAGU Müdürü Prof. Dr. M. Murat Erdoğan’ın proje yöneticiliğinde şekillenen Suriyeliler Barometresi 2019, Hatay sınırının hemen sıfır noktasından itibaren yaşanmaya devam edilen dramın tablosunu resimlerken, rakamları da netleştiriyor…
“Mart 2011’de Suriye’de başlayan yönetim karşıtı gösterilerin kontrolden çıkması ve bir süre sonra da bütün Suriye’yi saran bir iç savaşa dönüşmesinin ardından ülkelerinden kaçmak zorunda kalan Suriyelilerin dramı, dokuz seneyi aşan bir süredir devam etmektedir. 2011’de nüfusu 22.5 milyon olan Suriye’den ülke dışına kaçanların sayısını, UNHCR 6.6 milyon, ülke içinde yer değiştirmek zorunda kalanların sayısını ise 7 milyon olarak vermektedir.”
Diğer dikkati çeken detaylar da ara başlıklar halinde şöyle:
-İLK GÖÇ!-
Türkiye’ye, Suriye’den ilk toplu nüfus hareketi, 29 Nisan 2011 tarihinde, Hatay ili Yayladağı ilçesindeki Cilvegözü sınır kapısından 252 kişilik bir grupla olmuş, ardından Türkiye’nin açık kapı politikası ile Suriyeli sığınmacı akını 2016’dan sonra, yoğunluğu azalsa da devam etmiştir.
Suriyeli mülteciler konusu, Suriye’deki siyasi gelişmelerle yakından ilişkili olduğundan, ilk yıllarda ‘ne gelen Suriyeliler ne de Türk kamuoyu ve yöneticileri’, sürecin bu şekilde devam edeceğini, sayıların milyonları aşacağını ve yıllarca Türkiye’de yaşanılacağın tahmin etmişti.
-NE YAPILMALI?-
29 Nisan 2020’de, Türkiye’deki dokuzuncu yıllarını geride bırakan Suriyelilerin; ülkelerinde yaşanan ve kronikleşen çok taraflı savaş ortamı, ülkenin karşı karşıya kaldığı ağır tahribat, diğer siyasi ve güvenlik sorunları nedeni ile ülkelerine dönmeleri belirsizleşmiştir.
Suriyeliler Barometresi 2019 çalışmasının ortaya çıkardığı bulgulardan hareketle, farklı alanlarda politika önerileri ise şu şekilde özetlenebilir:
–
“Geçicilik-kalıcılık” tartışması yerine, yeni sosyolojik gerçekliğe konsantre olmak gerekmektedir. Türkiye’ye Nisan 2011’de gelen ve başlangıçta konunun bütün tarafları için “geçicilik” olarak tanımlanan durum, zaman içinde ciddi bir sosyolojik değişime uğramıştır. Sayıları 3,5 milyonu aşan ve Türkiye’nin her yerinde ve genel olarak kentsel alanlarda yaşayan, kendi hayatlarını kuran ve ülkelerinden umutlarını kesen Suriyeliler konusundaki politikanın, Suriye’deki gelişmelerden bağımsız biçimde gözden geçirilmesi gerekmektedir.
–
Kapsamlı ve gerçek verilere dayalı bir iletişim stratejisi geliştirilmelidir. Suriyeliler Barometresi 2019 çalışmaları, Türk toplumundaki ‘Suriyelilere yönelik olumsuz görüşlerin’ çok büyük bölümünde yanlış ya da eksik bilgilendirme kaynaklı olduğunu ortaya koymaktadır. Türk toplumunun ve Suriyelilerin, süreç hakkında gerçekçi, güvenilir ve düzenli olarak bilgilendirilmesi gerekmektedir. İşleyen ve gerçek verilere dayalı bir iletişim stratejisi, çok hızla ve çoğunlukla da sosyal medya üzerinden yayılan dedikoduların azaltılmasını da sağlayacaktır.
–
Göçmen ve özellikle de mülteciler konusunda, bulundukları ülkelerde uyum politikaları uygulamak, genelde durumun belirsizliği ve daha da önemlisi “kalıcılığı özendirmesi” gerekçesi ile çok tercih edilmemektedir. Suriyeliler Barometresi 2019 çalışmasında da olduğu gibi, konuyla ilgili araştırma, analiz ve gelişmeler, milyonlarca Suriyelinin Türkiye’de sürekli kalacağına dair güçlü emareler sunuyorsa, bu zorunluluktan kaynaklı “ortak yaşamın” onurlu ve huzur içinde gerçekleşmesi, ileride yaşanacak pek çok toplumsal ve siyasal sorunun önlenmesi için “uyum politikaları” bir tercih değil, zorunluluktur.
–
“Afet yerel ise çözümü de yereldedir” sözünden hareketle, uyum süreçlerinin yerel uyum merkezli yürütülmesi gerekmektedir. Başta belediyeler olmak üzere, yerel yönetimlere sadece yasal alan açmak, inisiyatif vermek değil, aynı zamanda sınırları içinde yaşayan her türlü yabancı kişi için de mali destek aktarılması gerekmektedir. Yetkinin verilip kaynağın verilmemesi, sosyal uyum için ciddi bir risk yaratabilir.
–
Türkiye’deki Suriyeliler için bir yerleştirme planlaması yapılmamıştır. Her ne kadar, Suriyelilerin hala devam eden kayıtları sonrasında, kayıt yaptıkları illerden ayrılmamaları kuralı uygulanmaya çalışılsa da, Suriyelilerin mobilitesi de engellenememiştir. Sayıların büyüklüğü ve kontrolün zorluğu bir yana, yaşanan tecrübe, seyahat kısıtlığının uygulanmasının hem çok zor olduğu hem de gerekliliğinin anlamını yitirdiğini göstermektedir. Suriyelilerin seyahat kısıtlılığının mutlaka yeniden düzenlenmesi ihtiyacı olduğu açıktır.
–
Türkiye’de başta belediyeler olmak üzere, yerel yönetimlerin, uluslararası koruma altındakiler için yapacakları faaliyetlere yönelik bir kaynak sahibi olmadıkları bilinmektedir. Yerel uyum süreçlerinin güçlendirilmesi ve sosyal uyumun bozulmaması için, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında yapılacak bir ilave anlaşmayla proje bazlı destek programları üretilmelidir.
–
Türkiye’deki Suriyeliler, Türkiye nüfusunun % 4’ünü aşan bir sayıya ulaşmış, Türkiye’de ortalamada 5 yıl civarında da bir yaşam tecrübeleri olmuştur. Zorunlu da olsa ortak bir yaşama doğru gidiliyorsa ve bu bağlamda uyum politikaları geliştirilecekse, ülkedeki Suriyelilerin politika yapım süreçlerine etkin katılımı son derece büyük önem taşımaktadır. Bu konuda; Türkiye’de bulunan Suriyeli akademisyenler, üniversite öğrencileri, STK temsilcileri önemli rol oynama potansiyeline sahiptir.
–
Suriyeli gençlerin ve yetişkinlerin meslek eğitimlerine yönlendirilmesi son derece değerli ve gereklidir. Ancak Sanayi, Ticaret, Esnaf Odaları ile işbirliği olmayan meslek eğitimleri, gereksiz bir sertifika enflasyonundan başka bir şey yaratmamaktadır. Bu nedenle, gerçek ekonomik ihtiyaçlar ile bağlantısı kurulamayan ve sonrasında iş temin edilemeyen kursların hızla sonlandırılması gerekmektedir.
–
Türkiye’deki Suriyelilerin sayısal büyüklüğü, hem Türk toplumunda endişe yaratmakta hem de Suriyelilerde kendi içine kapanma/gettolaşma ya da kendi toplumsal alanları kendilerinin yaratması riskini güçlendirmektedir. Bu riskler ciddiye alınarak, Suriyelilerin Türk toplumu ile bir arada ve Türk toplumunun onurlu bir parçası olarak yaşaması hususunda politikalar geliştirilmelidir. Uyum politikalarının dinamik, modüler ve temelde yerel uyumu ön plana çıkaran bir yapıda, hak ve birey temelli, yerel uyum öncelikli olması, mevcut ve gelecekteki sorunların en aza indirilmesi konusunda katkı sağlayacaktır. -Tamer Yazar-