Dün’ü hatırlayalım mı ? Kayboluşumuzu, kaybettiğimizi…

19 Ocak 2007’de öldürülen Gazeteci Hrant Dink’in dava sürecine ekli hakimlerden biri, yaşanan cinayete ilişkin ne demiş biliyor musunuz ? … “Bir kitap düşünün, okumaya başladığınızda, ortasına gelince sonunda ne olacağını biliyorsunuz” … !

2017’deyiz… Dink cinayetinin 10. senesinde… ‘Hiç bir cinayet Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmayacak’ diyenlerin ülkesinde…  Cinayetin hemen ardından, “Bu iş örgüt işi değil, milliyetçi duygularla birkaç kişi tarafından işlenmiş” diyenlerin Türkiye’sinde…

O yüzden, düne dair bir yazıyı, 2012’nin hemen başında yazdığım bir yazıyı aynen paylaşacağım sizle, ki aslında nasıl bir ruh halinden buralara geldiğimizi hatırlayalım istiyorum, dünü hatırlayalım istiyorum, yarına dair olabilecekleri sorgulayalım istiyorum…  Olmaz mı ?

Hadi başlayalım…

***

Ergenekon Süreci’ni izliyor musunuz ? Haklısınız ! Bu ülkede olup da bu tutuklama zincirlerine tanıklık etmemek mümkün değil… Ne çok insan suçlandı değil mi ? Hukuksal süreç ne kadar hızlı işledi ! Hiçbir şey şansa bırakılmadı ! Hatta öyle ki, her şey, “bir elin koyduğunu diğer el” bulur gibiydi ! Bizler “gemici” düğümü beklerken, olaylar “çorap” söküğü gibi çözülüverdi ! Kim darbeci kim değil, hepsi ortaya çıkıverdi !

Aslında ‘konu’, bu kadar derin bir konuda “suçlanan”lara bu kadar kolay ve hızlı ulaşılması. Bunu “takdir” etmemek mümkün mü  ? Ama bunu takdir ederken de şunu sormadan edemiyor insan…

Sahi, Ergenekon Süreci’nde her şey bu kadar hızlı işlerken, Hrant Dink Cinayeti’nde neden her şey “çamurlu” suda balık avlamaya benziyor ? Hele ki, eldeki, biri “çocuk” 3 kişiyi mahkûm ettikten sonra bitirilecek (!) bir davanın arka planı neden sorgulanamıyor ? Soruşturma izni verilmeyen “isimler”, davadan uzak bir tarafta hayatlarına nasıl oluyor da bu kadar rahat devam edebiliyor?

Sahi o “rahatlığı” onlara sunan ne?

Ya da kim?

Yaşananları bir kez daha hatırlayalım mı?

Hrant Dink’in ölümüne giden süreç, 6 Şubat 2004 günü, Sabiha Gökçen’in binlerce Ermeni yetimden biri olabileceği yolundaki AGOS haberiyle başladı. Haberin hemen ardından 24 Şubat 2004 günü İstanbul Valiliği’ne çağrılan Dink, iddialara göre burada bir Vali Yardımcısının yanında bulunan iki kişiden biri tarafından tehdit edildi. Valilikteki bu olaydan bir gün sonra, 25 Şubat 2004 tarihinde Mehmet Soykan tarafından verilen şikayet dilekçesi üzerine Şişli Cumhuriyet Savcılığı tarafından Hrant Dink’in başka bir yazısı için ‘Türklüğü aşağılamak’ suçlamasıyla TCK’nın 301. maddesinden dava açıldı. Ardından, 26 Şubat 2004 günü Agos Gazetesi önünde toplanan Ülkü Ocaklarına mensup bir grup, pankartlar açarak gösteri yaptı. Ancak bu olay, bir iki istisna dışında gazetelerde yer almadı. 301. Madde’den açılan dava boyunca mı ? Tehditler artarak sürdü.

Sonuç mu?

Sonuç, 19 Ocak 2007 günü saat 15:00 sıralarında gerçekleşti… Hrant Dink, başına ve boynuna isabet eden üç kurşun sonucunda hayatını kaybetti. Bugün mü ? Bugün, o sonucun ardına saklanan aydınlığı arayanlar, mahkemeden bekledikleri adaletin çıkacağına dair umutlarını korumak istiyor ! Koruyabilecekler mi peki? Mümkün mü? Bana sormayın! Ben de bilmiyorum! Aslında hiç kimse bilmiyor… Devlet mi? Bilmem, ona sormak lazım… Cevap verir mi sahi? Şu ana kadar verdi mi? Sanırım, mahkemenin cevabı devletin cevabı olacak! Mahkemenin adaleti de devletin adaleti…

Evet…

Suikastın, Türkiye’de askeri darbe ortamı yaratmak isteyen Ergenekon örgütü tarafından organize edildiği iddia edilip durulsa da, (hani bu iddia ne kadar gerçek, onu da kimse bilmiyor), elde “biri” çocuk, 3 kişi var! Cinayet anında ateş ettiği ifade edilen, Ogün Samast… Onu azmettirdiği gerekçesiyle, Yasin Hayal… Ve Hayal tarafından cinayeti planladığı iddia edilen, Erhan Tuncel…

Sahi, 02.07.2007 tarihinde Beşiktaş’taki eski Devlet Güvenlik Mahkemesi binasında başlayan dava “adalet”  doğuracak mı? Bilmiyorum! Aslında “bilmiyorum” demekten de nefret ediyorum… Ama şu bir gerçek ki, beklenen o adalet için zorunlu bir “erken” doğum sancısı yaşanıyor… “Karar”, o erken doğumun sancısı kadar “sancılı” olmaz umarım…

***

Bugün mü ? Daha düne kadar ERGENEKON tarafından işlendiği iddia edilen Dink Cinayeti mi ? 15 Temmuz’un darbe planlayıcısı FETÖ tarafında artık ! Peki, bu karanlık ‘cemaat’ yapılanması içinde kaybolmadan ilerlemek mümkün olabilecek mi ? Peki ya gerçek için daha kaç yıl gerekecek ? Bir 10 sene daha mı ?