Burası, Akdeniz’in en doğu ucunda yer alan, Antiochia! Seleukos I Nikator tarafından M.Ö. 300’lerde kurulmuş, eski bir kent. Bugün, o ‘eski’ denenin 2021 halindeyiz ve hem dünü, hem bugünü konuşalım, ‘eksiklerimiz’ başlığında! Birkaç fotoğraf karesinden damlayan, 2021 halimizin yorgunluğunu tartışalım!
–
Antiochia ad Orontem (Asi Antiochia’sı), Akdeniz’in en doğu ucunda, denizden yaklaşık 25 kilometre içeride yer alır. Bugün, Türkiye’nin, Hatay İli merkezi olan ilçe, Antik dönemin en önemli şehir merkezlerinden biridir. Roma Döneminde, “Doğu’nun Kraliçesi” olarak anılır ve dünyanın (yani İmparatorluğun) dört ana kentinden bir olarak kabul edilir.
Kent, Orontes (Asi) Nehri’nin kıyılarından, Mt. Kassius (Keldağ) sırasının batı yakasına dek uzanır. Kenti tanımlayan en önemli unsur olan Asi Nehri, antik dönemlerde küçük teknelerin de seyredebildiği bir nehirdir ve Antiochia’yı, nehrin Akdeniz’e açıldığı körfezde yer alan antik limanı, Seleukeia Pieria (Samandağ) kentine bağlar.
–
Dünya’nın birçok yerinde Antiochia olarak anılan bu eski kent coğrafyasında, Antakya’nın bugününde duralım ama… 2021 haline etiketlenen eski Roma’sını da unutmayalım! Peki, bugüne ekli tartışma başlıklarımız mı?
-VAKIF İŞHANI!-
2017’den bu yana tartışılan bu alan, kent sevdalıları eliyle bir şehir meydanı yapılmak üzere gündeme taşınsa da, Hatay Büyükşehir
-BULUNDU AMA!-
Uzun seneler önce, Antakya’nın Saray Caddesi’ndeki bir altyapı çalışması sırasında bulunan, eski Roma’dan kalma bir mimari kalıntı… Bugün, etrafına çekilmiş demirleri, unutulmuş keşif hikâyesi, içine atılan çöpleri ve isimsiz/tabelasız durumuyla, kentin, kendi tarihine verdiği değeri resimliyor adeta! ‘Beni kapatın, üzerimi de örtün’ dercesine, yalnız! Gelen misafirlerin, yerli/yabancı turistlerin ona dair soruları ise her daim cevapsız. Bu konuda, Müze İdaresinin ya da İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yetkililerinin neden bir şey yapmadığı ise asıl bilinmeyen!
Antakya kent merkezinin PTT Merkez Müdürlüğü binasını çevreleyen taş duvarlara ilişkin ilk uyarı, yine kurumun kendisinden gelmiş. 2017 senesi başlarında, ‘Duvarlar yıkım tehlikesi oluşturduğundan, kaldırım kısmen yaya trafiğine kapatılmıştır’ uyarısı paylaşılmıştı. Seneler içinde bakım, onarım, yenileme bekleyenleri ise kurumsal bir sessizlik karşıladı. Ara ara duvardaki şişme nedeniyle taşlar yerinden çıktı, düştü. Bir dönem, giriş merdivenlerinde çökme yaşayan kurumun, kendi uyarısı için çalışmayı devreye ne zaman sokacağı ise hep merak konusu oldu!
-ATATÜRK ANITI!-
Antakya’nın kent merkezindeki Cumhuriyet Anıtı’nın hak ettiği bir düzenlemeye kavuşması isteği de yıllardır dile getirilen bir diğer istek. Birçokları için, “Birkaç bank yerleştirilse, ufak bir park alanı gibi…” şeklinde görülen alanın görkemli bir heykel çalışmasına ve meydan düzenlemesine ihtiyacı olduğunun altı çizilirken, bu sürecin de kent mimarları tarafından sahiplenilmesi isteniyor. Bir dönem, Büyükşehir Belediyesi tarafından kurumsal logo için arka tarafı ayrılan yerin tam anlamıyla şekil bulması için de ulusal bir yarışma düzenlenme fikri, yine birçok kesim tarafından paylaşılıyor.
-ŞEHİR PLANI!-
Eski müze binası yanındaki Turizm Danışma Ofisi tarafından gelen turistler için servis edilmiş bir harita, Antakya Şehir Planı. Ancak güncel
-TABELA GÜZEL!-
“Canlanan Asi’yi kirleterek öldürmeyelim”! Antakya kent merkezinden geçen Asi Nehri’nin belirli noktalarına eklenen bu uyarı tabelasından aşağıya bakanları, uyarının aksine, çok kirli bir nehir karşılıyor. Nehrin duvarları, atılan çöplerle dolu. Plastikler, kâğıtlar, yenilenler, içilenler ve çok daha fazlası… Bu konu sık sık Antakya Gazetesi haberlerine de yansıyor. Hatta bu konuda konuşan vatandaşlar, uyarı tabelası asan yerel idarenin ‘lütfen…” demeyi bırakmasını, ‘ceza…’ yazmaya başlamasını istiyor, isterken de ekliyor: “Nehir için bunları konuşuyoruz, ama hemen yanındaki kaldırımlar için pahalı makinelerle temizlik yapıyoruz! Hem komiğiz, hem
-YARISI YOK!-
Ağacı az, var olan yeşil alanları ise tartışmalı bir kent, Antakya! Hem dendiğindeyiz o yüzden… “Tepeden bakıldığında, iki yeşil alanımız var! Biri şehir mezarlığı, diğeri Fransızlardan kalma bir park!” Elde kalanların fotoğrafında ise sık sık kesilmişlerden geriye kalanlar karşılıyor bizleri. Bir de, yarısı olmayan, sayfaya eklediğimiz ağaç gibi olanlar! Bakımsızlar, “bir gün kendi kendine yıkılır” diye beklenenler!
-VE DİĞERLERİ!-
Birçok yaya geçidi, ‘önce yaya’ projeleri ile hayatlarımız renklense de, renkleri solmuş halde karşılıyor bizleri. Yollarda yapılan çalışmaların kalabalığında, asfalt yamaların altında kaybolmuş bazıları da! Hatta üzerinde koca bir mazgal kapağı olan bile var, olası bir kazaya davetiye çıkartırcasına!
Tabi, kent merkezinde inşaatı devam eden binalar yüzünden kullanılmaz hale gelen kaldırımları da unutmamak lazım! İnşaat süresince, engelli ve yaşlı vatandaşların şikâyeti, bu alanlardaki kırılmalar ve çökmeler üzerine ama… Yerel idarecilerin, oldukça sık bir şekilde tekrar eden bu duruma şu ana kadar müdahale etmişliği yok! Tamer Yazar