7 Kazan Kaynayacak
Meryem Ana Yortusu için Ağustos ayının ortasında Vakıflıköy Kilisesi’nin taş avlusunda bir araya gelmeye hazırlananlar, ‘bereketli olması için’ dua edilen senenin ilk hasadında kutsanan üzümleri ve yedi kazanda kaynayacak Harisa’yı bekliyor.
Üzüm yeme yasağının kalktığı Ağustos ayının tam ortasına denk gelen Asdvadzadzin Bayramı için bekleyenler Samandağ Vakıflıköy’de bir araya gelmeye hazırlanıyor. Meryem Ana Yortusu olarak da adlandırılan etkinliğin en renkli kısmı ise toplam 7 kazanda pişen Harisa olacak.
Bir zamanlar Musa Dağı’nın eteklerinde yer alan 7 Ermeni Köy’ü temsilen 7 kazan harisanın pişirildiği Yortu, düne dair anıların tazelendiği ve bundan sonraki günlerin daha iyi olması yönünde duaların edildiği özel bir gün. Kazanların sahipleri mi? Bir kazan Yoğunoluk için, diğerleri Hıdırbey, Kebusiye, Bityas, Hacıhabipli, Yezur için… Peki, ‘neden harisa’ diye soranlarınız da vardır… Bugüne dair pişen yemek, 1915’te, Musa Dağı’nda erzakları telef olan Ermenilerin, ellerinde kalan buğday ve etle yaptıkları kutsal bir yemek, harisa… Yani köy diliyle, ‘herisi’…
-DUYGUSAL-
Yortu için dünyanın birçok yerinden Vakıflıköy’e gelenler olsa da, son yıllarda katılım oldukça düştü. Bu, Ortadoğu’da ve bölgede yaşanan gerilimle de doğrudan bağlantılı. Bazı yıllar protokolün üst düzey isimlerini ve Milletvekillerini de ağırlayan bu önemli etkinliğe, bu sene, Hatay Valisi Rahmi Doğan’ın da katılması bekleniyor.
-KUTSAMA-
Meryem Ana Yortusu, üzümlerin kutsanması ve kutsanan üzümlerin dağıtılmasını da içerir. Peki, üzümler neden kutsanır? Cevap, Başrahip Tatul Anuşyan’dan gelsin…
“Üzümlerin kutsanması, önemli bir geleneğimizdir ve Ermeni toplumunun ezici bir çoğunluğu, üzümler kutsanmadan üzüm yememeyi kabul etmiştir. Kutsanmadan yenen üzüm, bizi ne günaha sürükler, ne de Kilise böyle bir yaptırımdan söz eder. Bu, kimliğimizle özdeşleşmiş, toplumun kendi koyduğu, kendi tasarrufunda olan ve kendine özgü bir gelenektir. Tabii ki bilgilenmek önemlidir, ancak her şeyi mantıkla algıladığımız bu yüzyılda, bu geleneği anlamaya çalışmak veya tahlil etmekten daha önemli olan, korumaya çalışmaktır. Çünkü toplumlar; ananeleriyle, gelenek ve görenekleriyle varlıklarını sürdürürler. Küreselleşen dünyamızda, farklılık, bir zenginlik olarak algılanmaktadır. Homojen yapı veya tekdüze bir oluşum, ortaya kimlik sorununu çıkaracaktır. Kısacası, burada küresel değerlere aykırı bir şey de yoktur.
Hasadın ilk ürününün Tanrı’ya sunulması geleneği ve Kutsal Kitap öğretisiyle anlam kazanan, zengin sembolizm öğeleriyle bezenmiş bir uygulamadan söz ediyoruz. Meryem Ana ile İsa Mesih’in bağlantısı, İsa Mesih ile havarilerin bağlantısı, Tanrı ile inananların bağlantısı, asma ve üzüm sembolizmini çağrıştırmaktadır.
Burada önemli olan, doğanın bize sunduğu bolluk ve bereket için şükretmektir. Sunana sunarak, bu yolla da birbirine teşekkürü öğreten bir derstir, üzümün kutsanması.”
Unutmadan… Surp Asdvadzadzin Yortusu, kadınlar için diğer tüm yortulardan daha önemlidir. Öyle ki, kadınlar, tüm adaklarını o güne saklarlar. Ayrıca, bayram ertesinde, yıl içinde özel isim günü olmayan kadınların (özellikle Maryam, Takuhi, Sırpuhi, Baydzar, Yeranuhi, Hamaspür, Antaram, Diruhi ve Markrid’lerin) isim günleri de kutlanır.”
-TEK DEĞİL!-
Vakıflıköy, sıkça ‘Türkiye’nin tek Ermeni köyü’ olarak lanse edilse de, bu ifade doğru değil. Çünkü Vakıflıköy, Türkiye’nin ‘tek Ermeni köyü’ değil, ama ‘son’ Ermeni köyü. Bir zamanlar Hatay’da birçok Ermeni Köyü bulunuyordu. Ancak dönemin siyasi ve toplumsal şartları nedeniyle zorunlu göçe maruz bırakılanlar, geride kendilerinden çok şey bıraktı. Gitmeyenler ise o ‘tek’ hikâyesinin kahramanı oldu! Bugün Vakıflıköy’de her Ağustos ayında kaynayan 7 Harisa kazanı da o ‘tek’ hikâyesinin aslında ‘son’ olduğu gerçeğini fısıldıyor gelenlere. Bir zamanlar Ermeni kimliğinde nefes alan köylerin hatırasını da ayakta tutuyor. Gidenleri anıyor. Zorlukları, yaşananları hatırlatıyor. -Tamer Yazar-