Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Dünün sığınmacıları Bugünün komşuları

2011’de Suriye’de başlayan iç

2011’de Suriye’de başlayan iç çatışmaların yarattığı zorunlu göçün hikâyesinde duran milyonların önemli bir bölümünü ağırlayan Türkiye, Hatay’dan Kilis’e, bir zamanlar sığınmacı kimliğinde ilerleyenleri bugün artık ‘komşu’ statüsü ile kabul etme modunda. Peki, ‘sığınmacılıktan komşuluğa’ geçiş hikâyesinde, uyum çalışmalarına ağırlık vermesi gereken Hatay, tablonun neresinde?

Çatışma, savaş, zulüm ve insan hakkı ihlali nedeniyle yaşadıkları topraklardan kaçmak zorunda kalanların sayısı dünya genelinde artmaya devam ediyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü öncesinde açıkladığı Küresel Eğilimler Raporu’ndaki verilere göre, 2019 yılı sonu itibariyle, dünyada 79,5 milyon kişi zorla yerinden edildi. Bunların 29,6 milyonu mülteci konumunda. Türkiye, bu tabloda, Suriye nedeniyle kalabalık yaşayan ülkeler listesinde.
2011’de Suriye’de başlayan iç çatışmaların yarattığı zorunlu göçün hikâyesinde duran milyonların önemli bir bölümünü ağırlayan Türkiye, Hatay gibi kentlerinde yaşayan yüzbinlerce Suriyeli sığınmacı kimliğini, bugün artık ‘kalıcı’ komşu statüsüne çekme durumunu tartışıyor, ama o bunu yaparken de “gündemdeki soru” cevabını aramaya devam ediyor.
Sığınmacılıktan komşuluğa geçiş hikâyesinde, uyum çalışmalarına ağırlık vermesi gerekenler, bu kalabalık ve yorgun tablonun neresinde?
-97 KİŞİDEN BİRİ-
Göç’ün genel tablosu mu? Deutsche Welle Türkçe’den Eymen Ender’e konuşan BMMYK Türkiye Sözcüsü Selin Ünal, yerinden edilme olaylarının, artık dünyadaki insanların yüzde 1’inden fazlasını, yani her 97 kişiden birini etkilediğini söyledi. Ünal ayrıca, savaşların ve çatışmaların bitmediğine, hatta daha da alevlendiğine işaret ederek, “Bu da milyonlarca insanın evlerini terk etmesi ve ülkelerine dönememesi anlamına geliyor” dedi.
Dünyada en çok mülteciye ev sahipliği yapan ülke ise Türkiye. Rapora göre, Türkiye, yüzde 92’si Suriyeli olmak üzere, toplam 3,9 milyon yerinden edilmiş insana ev sahipliği yapıyor. Türkiye’yi, 1,8 milyon Venezuelalının sığındığı Kolombiya ve yüzde 42’si Suriyeli mülteci ve sığınmacı olmak üzere yaklaşık 1,5 milyon kişiyi ağırlayan Almanya izliyor.
-HATAY VE…-
Göç İdaresi verilerine göre, Türkiye’de, kayıtlı 3 milyon 585 bin “geçici koruma” kapsamında Suriyeli bulunuyor. Resmi rakamlara göre, geçici koruma kapsamında olan Suriyelilerin en yoğun olduğu il olan İstanbul’da, Mayıs ayı itibariyle 496 bin 797 Suriyeli bulunuyor. İstanbul’u, 449 bin 257 Suriyeli ile Gaziantep, 433 bin 486 Suriyeli ile Hatay izliyor.
-ENTEGRASYON-
Bu kelime, Hatay’da da çok fazla tartışılıyor, ancak tartışıldığı kadar gündeme gelmiyor, gelemiyor! İçeriği doldurulmadığı için de; kent içinde, birbirinden uzak ve kopuk, iletişim kurmayan, birbirine karşı önyargılar besleyen iki büyük kalabalıktan oluşan bir şehir tablosu oluşuyor.
DW Türkçe’nin bu konudaki sorularını yanıtlayan Bahçeşehir Üniversitesi Göç ve Kent Çalışmaları Merkezi (BAUMUS) Kurucu Direktörü Ulaş Sunata, Suriyelilerin, yeni bir nüfus olduğuna dikkat çekti, “eski komşumuzun, birden Türkiye’nin yeni azınlığı” olduğunun altını çizdi.
Peki, Türkiye, Suriyelilerin entegrasyonu konusunda başarılı mı? Ulaş Sunata, Türkiye’nin, Suriyelilerin en başında geçici olduğunu düşündüğünü, ancak sonrasında, göç yönetimine “entegrasyon” boyutunun eklendiğini belirtti. Sunata, entegrasyon konusunda son zamanlarda Suriyelilere yeni haklar verildiğini, ancak atılan adımların henüz yeterli seviyede olmadığını vurguladı.
Sunata, “Türk okullarının, Suriyelilere açık olması gibi önemli düzenlemeler var. Ama öğretmenin çok kültürlü, çok dilli bir sınıfı nasıl yöneteceğine dair donanımı yoksa bu iş yürümüyor. Maalesef, iki grup arasındaki uçurum da büyüyor” ifadelerini kullandı.
-SOSYAL KABUL-
Uluslararası yardım kuruluşu Oxfam’dan göç konusunda uzman Meryem Aslan ise, Türkiye’de, mülteciler ve mülteci organizasyonlarıyla yapılan periyodik istişarelerde her zaman birkaç konunun ön plana çıktığını söyledi. Bunlar; yasal haklara erişim, düzgün işe erişim, istihdam olanaklarına erişim, ekonomik güvence ve insani çalışma koşulları, sosyal kabul, ayrımcılığa uğramamak, sağlık ve eğitime erişim. Aslan, mülteci kadınların istihdama erişiminin önündeki engeller, bakım yükümlülüğü, finansal erişim, bilgiye erişimin de sıkça gündeme gelen konular arasında olduğunu ifade etti.
DW Türkçe’ye konuşan Aslan, ayrıca koronavirüsün bazı kırılganlıkları daha fazla ortaya çıkardığını belirtti ve “genel anlamda artan işsizliğin, mültecileri en azından bazı sektörlerde daha çok etkilediğini” söyledi.
-DÖNENLER-
Bu arada, Suriye’de süren çatışmalara rağmen ülkelerine dönenler de var. İçişleri Bakan Yardımcısı ve Bakanlık Sözcüsü İsmail Çataklı, Haziran ayı başında yaptığı açıklamada, bugüne kadar 402 bin 137 Suriyelinin ülkesine geri döndüğünü bildirdi.
BMMYK Sözcüsü Ünal ise, Türkiye’nin dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumunda olmakla birlikte, mültecilere yönelik müdahalelerinde olumlu ve cömert bir yaklaşım sergilediğine de vurgu yaptı. Mültecilerin, “temel insan hakları olarak kendi seçtikleri bir zamanda, güvenli ve onurlu şekilde kendi ülkelerine dönme hakkına sahip” olduğu belirten Ünal, “1990’lı yıllarda, her yıl ortalama 1,5 milyon mülteci evlerine geri dönebiliyorken, son 10 yılda bu sayının yılda yaklaşık 385 bine düştüğünü söyledi.
Oxfam’dan Meryem Aslan ise, savaş ve çeşitli nedenlerden dolayı toplumda bireylere uygulanan baskı ve tehditler gibi zorunlu göçü tetikleyen sebepler ortadan kalktıkça, zorunlu göç ya da yerinden edilmenin de ortadan kalkacağına vurgu yaptı, “Göç, durmaz. Durdurulması gereken bir olgu da değil zaten. İnsanlar, dün ve bugün, hep göç halindeler. Ama eğer bu zorunlu göçü tetikleyen faktörler çözümlenirse, insanların göçe zorlanması, gönülsüzce yerlerinden edilmeleri durdurulabilir” dedi.
-BİR ARADAYIZ-
Hatay’da da çok tartışılan ‘dönecekler mi’ ya da ‘ne zaman dönecekler’ gibi sorularının yerini, ‘entegrasyon’ ve ‘uyum’ süreçlerinin alması gerektiğine işaret eden, Bahçeşehir Üniversitesi Göç ve Kent Çalışmaları Merkezi (BAUMUS) Kurucu Direktörü Ulaş Sunata’nın mesajı oldukça net, özellikle de yerel idareciler ve kent yönetimleri noktasında…
“Siyaseten, bu insanların artık burada yaşadıklarının altının çizilmesi gerek. ‘Geri gönderilecekler, Avrupa’ya kapıyı açarız, oradan giderler’ gibi yan yollara geçildiğinde, siyasi söylemler de bu entegrasyonun önünde ciddi bir engel oluyor.”
-SON SÖZ-
Bugünü, Antakya’da yaşayan ve çocuklarını, ülkesi Suriye’den uzakta doğurup büyütmek zorunda kalan bir anne noktalasın…
“Burada, güvendeyiz. Bombalar yok, silahlar yok, ‘ne olur’ endişesi yok. Sabah iş için uğurladığımız eşimiz ya da çocuklarımız için korkmuyoruz, ama… Ne olursa olsun, bizler, buradaki herkesin gözünde ‘bir gün gitmesi gerekenleriz’! Onlar da haklı. Ama bize o gözle bakmayan da yok değil. Onlardan Allah razı olsun. Belki de bu zamana kadar bizleri ayakta tutan da bu oldu. Çünkü göz göze geldiğinizde, size olan bakışların ne cümleler taşıdığını okumanız zor olmuyor. Eşim de ben de bir gün dönmek istiyoruz. Yorulduk. Çok zorluk çektik. Çocuklarım mı? Onlar, gitmek istiyor! Ama Suriye’ye değil. Daha iyi bir hayat ve eğitim için Avrupa’ya ya da Amerika’ya. Bir tanesinin dediği şöyle. ‘Biz, burada ne kadar kalırsak kalalım, sığınmacıyız, komşu değil.’ Sanırım biz, o gözlere, bakışlara alıştık, ama onlar alışamadı.”
O zaman soralım, bu ‘son söz’ noktasında… Hatay’daki yerel idareciler ve kent yöneticileri, bugün bu sayfaya konuk olan sığınmacıların ‘komşuluk’ sıfatı adına ne yaptılar, ‘entegrasyon’ başlığında hangi adımları attılar? -Tamer Yazar-