Sorunlarımız Bitmiyor
Sultan II. Mahmud’a ait Ferman’ın Türkçesini öylesine yanlış heceleyerek sergi alanına koymuşuz ki, gülümsetiyor, ama gülümsettiği kadar da düşündürüyor… Hele ki ‘dünyaca ünlü’ bir Müze noktasında!
Dünyanın ikinci büyük mozaik sergileme alanına sahip Hatay Arkeoloji Müzesi için konuşmaya kalksak, ne derdik sahi? 28 Aralık 2014 Pazar günü ‘alelacele’ yapılan ‘erkenci’ açılışına mı dikkat çekerdik? Yoksa şu ana kadar yaşadığı sorunların çözümlenemeyen hallerine mi? Belki de, dönemin Hatay Valisi Ercan Topaca’nın, göreve başladığı daha ilk günlerde basına açık bir toplantı sırasında Müze inşaatında ‘çatının aktığına’ işaret ettiği anın şaşkınlığına dönerdik…
O güne dönelim mi? Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, dönemin Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, dönemin Hatay Valisi Ercan Topaca, dönemin Adalet Eski Bakanı Sadullah Ergin, Milletvekilleri Orhan Karasayar, Mehmet Öntürk, Hacı Bayram Türkoğlu, Antakya Belediye Başkanı İsmail Kimyeci, Vali Yardımcıları, Hatay Protokolü ve daha birçok kişinin katılımı ile kesilen kurdelenin ardından yaşananlara biraz bakalım mı? Hafta sonu adımladığımız Müze’de bugün ne var, onu netleştirelim…
-GİRİŞTEYİZ-
‘Dünyaca ünlü…’ diye başladığımız cümlelerin sahibi Hatay Arkeoloji Müzesi’ne gelenleri devasa boyutta bir su değirmeni karşılıyor. Projenin aslını çok kişi bilmez. Zira binanın hemen yan tarafına eklenen su değirmeni, kendisine ait bir su havuzu içine kondurulmuştur, ki projeyi hazırlayanlar, değirmenin dönmesini ve üzerindeki haznelerin de bu suyu bir taraftan alıp diğer tarafa dökmesi üzerine plan yapmışlar. Ancak ne proje plana uymuş ne de plan gerçeğe! Antakya’nın sert esen rüzgârını iyi hesap edemeyenlerin projesi bu yüzden rafa kalkmış! Çünkü buna dair ilk denemede, değirmenin taşıdığı su, Müze giriş noktasından geçenlere kadar ulaşmış! Bu da, oldukça iddialı bir ‘görsellik’ hesaplayanların yarı yolda kalmasına neden olmuş. Böylece, elde hiç çalıştırılamayan, kocaman bir demir yığını kalmış. Adımlarımıza devam edelim mi?
-CAMA YAPIŞTIRMIŞIZ!-
Müze içerisinde yer alan heykellerin hemen yanı başında ‘cam’ düzenlemeler yapılmış. Ancak bu düzenleme, sergilenecek eserlerin bir ön hazırlığı, ki içleri henüz boş! Ancak bu ‘cam’ düzenlemeye yaklaştığınızda sizi A4 boyutunda resimli bir kağıt karşılıyor. Köşelerinden ‘aceleyle’ cama yapıştırılmış bir kağıt bu… Üzerinde mi? Sergilenecek olan eser ya da eserlerin resimleri var. Ancak, ‘dünyaca ünlü’ diye lanse ettiğimiz bir Müze Yönetimi’nin daha özenli olmasını bekliyorsunuz. Çünkü kâğıdın cama yapıştırılma şekli, ‘defterlerini kaplama konusunda yalnız bırakılmış ilkokul birinci sınıf öğrencisinin ruh hali’ gibi! Aceleci ve estetiksiz…
-FAZLA MOZAİKLER!-
Müze içerisinde ilerlediğinizde, karşınıza, ‘sürekli’ tekrar edilegelen ‘sergileme’ hataları çıkıyor. İzlemeye çalıştığınız mozaik ile o mozaiğe dair duvara eklenen bilgilendirme tabelaları arasındaki ‘uyumsuz’ mesafeler bunlardan bir tanesi. Bunun en net örneği, Sarhoş Dionysos mozaiği. Milattan sonra 2.-3. yüzyılın Antakya’sı adına sergilenen eşsiz mozaik örneklerinden bir tanesi olan Sarhoş Dionysos’a karşıdan bakanlar ve mozaiğin detayları arasında ilerlemeye çalışanlar, ona dair bilgi için, mozaiğin arka duvarına doğru ilerlemek zorunda bırakılıyor. Uzun zamandır devam eden bu tür sergileme hatalarının Müze içerisindeki yaygın hali ise gelen ziyaretçilerin paylaştığı eleştirilerin başında geliyor.
Sarhoş Dionysos noktasında durup da gözlerini aşağıya çevirenlerin gördüğü, ancak görürken de anlam vermeye çalıştığı bir diğer ‘garip’ durum ise, mozaik sergileme alanına eklenen çelik destekli cam bir yolun altındaki alana konumlandırılan (!) mozaikler… Çelik ve camın yoğunluğu arasından, üzerinde yürüdüğü mozaikleri anlamaya, renk ve desenlerini izlemeye çalışanlar, ‘yer mi kalmadı da burası’ demekten kendini alamıyor. Zira ziyaretçilerin yürüyüş yolunun hemen altında sergilenen (!) mozaikler için herhangi bir bilgilendirmeye gerek duyulmamış! Anlaşılan bu kısım, ‘dolgu’ mozaikler için ayrılmış… Ne bilgiye ne de ‘bu mozaikler…’ diye başlayan cümlelere gerek duyulmamış…
-HECELEYEMEMİŞİZ!-
Müze içinde ilerleyenlerimizi finalde karşılayan bir başka alan ise kent kimliği içinde yer alan önemli yapıların maketleri ve hatta Padişah Fermanları… O fermanlardan bir tanesinin önünde duralım mı? Çünkü ‘dünyaca ünlü’ diye başlayan cümlelerimizin adresinde duran Hatay Arkeoloji Müzesi’ne hiç yakışmayan hatalar zincirinin bir diğer halkası tam da burada.
Ferman, Padişah tarafından kaleme alınmış ve Antakya özelinde bir konuya işaret edilmiş. Okumak isteyenler için de dil seçenekleri sunulmuş! Osmanlıca, Türkçe ve İngilizce… Ancak, Türkçe seçeneği önünde durup da Osmanlıca aslının karşılığını okumak isteyenler, sergileme alanına konulan bu çevirideki ‘heceleme’ hatalarını fark ediyor hemen ve istem dışı gülümsüyor! Örnek mi?
Okumak için yanına yaklaştığımız Ferman, 1835 tarihli, Osmanlı Padişahı 2. Mahmud’a ait. Türkçe çevirisini okumaya başladığınız andan itibaren bazı cümle sonları sizi öylesine yanlış noktalardan aşağıya atıyor ki, bir an anlayamıyorsunuz! Yanlış okuyan siz misiniz yoksa okuduğunuz şeyde bir hata mı var? O yüzden geriye dönüp kelimelerinizi tekrar ediyorsunuz. Mesela ‘Hazine’ kelimesini bölmek ve hecelemek istemişiz, ama ‘Ha’ sonrasına tire çekmek yerine tercihimiz ‘Haz’ olmuş ve cümlenin devamını da ‘ine’ olarak paylaşmışız. Bir başka örnekte ise ‘görevlileri’ derken, bu kelimeyi de ‘görevli’ ve ‘leri’ olarak ayırmamız ve hecelememiz gerekirken, ‘görevlil’ ve ‘eri’ olarak bölmüşüz. Hatalarımız konusunda ne Padişah’a ne de Fermanı’na ayrıcalık tanımamışız!
-TAYİN SEBEBİ!-
Bu arada, Müze çalışanlarının ‘niye’ diye sordukları, ancak cevap bulmadıkları bir diğer soru ise Hatay Arkeoloji Müzesi Müdürü Nilüfer Sezgin’in Demre ilçesi Müze Müdürlüğü’ne atanması işlemi! Şu an ‘vekil’ bir Müdür eliyle ‘dünyaca ünlü’ Müze’yi idare etmeye çalışanlar noktasında biriken bu ‘niye’ sorusuna eklenen bilgi ise henüz tartışma aşamasında.
Bu konuda ulaştığımız bazı kaynaklar, Reyhanlı ilçesinde kurulmak istenen bir Güneş Santrali noktasında çekincesini ortaya koyan Sezgin’in, söz konusu alanın ‘sit’ alanı olması sebebiyle yatırımın ‘lokasyon’ tercihine karşı geldiği ve değişiklik talep ettiği yönünde konuşuyor. Yatırım sürecini sekteye uğratacak bu ‘muhalif’ durumun Ankara’ya yansıtıldığı ve sonrasında da tayin işleminin hayata geçirildiği iddia ediliyor. Bunun gerçekliğini sorgulamamızı isteyen bir vatandaşın ifadesi mi? Oldukça net… “Bunu anlamanın en iyi yolu, Reyhanlı’da bu yönde yapılacak yatırımın kurulacağı yere bakmak… Bakın bakalım, sit alanı mı değil mi?”
-VAZGEÇSEK Mİ?-
Müze içerisinde, gelen ziyaretçileri de bizleri de oldukça rahatsız eden bir diğer durum, duvarlara ve camlara kâğıt yapıştırma alışkanlığımızın artık bir gelenek halini almış olması. Mesela sık sık karşınıza çıkan notlardan biri de şu… “Fotoğrafta gördüğünüz mozaik, restorasyonu tamamlandıktan sonra bu alanda sergiye konulacaktır.” Duvarlarda ve cam sergi alanlarda sıklıkla başvurduğumuz bu uygulamanın oldukça çirkin ve acemi bir görüntü verdiğini söylesek mi? Hatta bundan vazgeçsek mi?
-RUTUBET Mİ KİR Mİ?-
Mozaikler arasında gezerken, ‘Karamağara Şapeli’ denilen bir alana geliyorsunuz. Yerden tavana kadar yükselen devasa mozaiklerin görkemi içinde ilerleyen gözleriniz her taşa ve her desene takılıyor. Ancak mozaiklerin tavan noktasına ulaşan bakışlarınızı rahatsız eden kısım, buraya ekli ışıklandırma bölümünde yer alan ciddi kirlilik. Bu, yaşanan ‘rutubet’ mi yoksa oluşan kirin birikmiş hali mi, karar veremiyorsunuz.
Soru mu? Net! Düzeni, estetiği ve temizliği ön planda tutulması gereken ‘dünyaca ünlü’ bir Müze içinde birbirine ekli halkaların hatalar zincirini ne zaman sonlandırırız sahi? -Tamer Yazar-