Günümüz dünyasında ne olup ne bittiği konusunda kafa yoran insanlar, çoğu zaman ticari mallar konusunu pek dikkate almazlar. Oysa ticari mallar, her zaman olayların merkezinde yer almış, sömürgeciliğin gelişmesinde olduğu kadar pek çok savaşın çıkmasında önemli rol oyanmış, insanlar bu malların sömürülmesi uğruna köleleştirilmiştir.
James Ridgeway, “Her Şey Satılık” (Metis Yayınları) adlı kitabında ticari mal sektörünün karmaşık ve ürkütücü ağını, dünyanın kaynaklarını ve bunları kimlerin kontrol ettiğini gözler önüne seriyor. Yazar, dünyada olup biten pek çok şeyin bu kavramlar üzerinde kurulu hesaplar sonucunda şekillendiğini söylüyor. Kaynakları kontrol altına alma mücadelesinin yeni yüzünü, kendi yasalarını kendileri koyan soyguncu şirketler ve onların işbirlikçilerini, iş dünyasının gittikçe artan küreselleşme eğilimlerini ve bunların sonuçlarını irdeliyor.
Günlük olarak kullandığımız tüketim mallarının çoğunun akıl almayacak kadar az sayıda şirket tarafından kontrol edildiğini; daha önce ticari mal olarak kabul edilmeyen, ücretsiz ve sınırsız olan veya insanların kurduğu ticaretin alanı dışında kalan şeylerin bugün ticari mal durumuna geldiğini, insan ticaretinin bugün hâlâ kapalı kapılar ardında devam ettiğini ve artık kandan gözlere, böbreklere ve saçlara varana dek insan vücudunun parçalarının da ticari mala dönüştüğünü belirten yazar, içme suyu satışının nasıl kârlı bir iş alanına dönüştüğünü, dünyanın iç ve dış atmosferi ile gökyüzünün nasıl parça parça alınıp satılan bir mal haline geldiğini örneklerle ortaya koyuyor. Yakıtlardan metaller ve değerli taşlara, ormanlardan lifli ürünlere, gübrelerden gıdalara, çiçeklerden uyuşturucu ve ilaçlara, okyanuslara kadar hemen her türlü kaynağın nasıl sahiplenildiği, işletildiği ve hatlar boyunca nasıl dağıtıldığı hakkında birbirinden ilginç öyküler anlatıyor.
James Ridgeway’in aktardığı bilgilere göre, bugün beş uluslararası petrol şirketi dünya petrol sanayini elinde tutuyor. Dört özel şirket dünya tahıl ticaretini, dört şirket et işletme pazarını, bir tanesi çay, bir tanesi de kahve üretimini kontrol ediyor. İki şirket su pazarı için birbirini yemekte; diğer bir şirket ise dünyada tüketilen toplam sigaranın çok büyük bir kısmını satıyor. Elmas pazarı bir şirketin tekelinde. Bugün dünyada tarihte daha önce hiç görülmediği kadar çok köle var. 27 milyon insan köle olarak yaşıyor. Her yıl dünya piyasalarında en az 800.000 insan -çoğu kadın ve çocuk- alınıp satılıyor. Ticareti yapılan uyuşturucu 200 milyar dolar değerinde. Ticareti yapılan kalemlerin çoğu gereksiz ve sağlığa zararlı. Örneğin dünyadaki eroin ve kokain ticareti, dolar bazında tahıl ya da metal ticaretine eşdeğer.
Bilim ve küreselleşme ilerledikçe ticari malların listesi de uzuyor. Küreselleşen piyasalarda, yaşamın en temel gereksinimleri, gelişmekte olan ülkelerdeki yoksul insanlarca satın alınması gereken lüks mallara dönüşüyor. Daha güçlü, sanayileşmiş ve modern ticaret yolları oluşturmuş ülkelerde ise, önceden sadece zenginlerin alabileceği lüks mallar, orta sınıfın da ulaşabileceği günlük tüketim maddeleri haline geliyor. Yaşamı da ticari mal haline getirme çabalarının sürdüğüne dikkat çeken yazar, hayatın kendisinin ticaretleşmesine doğru gidişin köklerini 20.yüzyıl biliminin en önemli gelişmelerinden birine, DNA molekülünün yapısının keşfedilmesine dayandırıyor: “Bu görece yeni bilim dalında çalışan gen mühendisleri dünya çapında genleri birleştiriyor, türler arasında, hatta insanlar, hayvanlar ve bitkiler arasında gen aktarımını gerçekleştiriyor. Bu bilim insanlarını çalıştıran kuruluşlar genetik manipülasyon süreçleri üzerinde mülkiyet hakları olduğunu öne sürüyorlar. Şimdiden yüzlerce bitkiyle hayvan türünün DNA’sı yeniden düzenlenmiş durumda ve böyle işlemlerin kim tarafından, ne amaçla ve kimin kâr etmesi için yapıldığına dair görece çok az tartışma ve kurallılaştırma söz konusu.”
James Ridgeway, her şeye satılık gözüyle bakan mekanizmalara meydan okuyor, “Dünyamız satılık değil!” diyor.
Orhan Tüleylioğlu
YORUMLAR