Edirne’de tarihi kapılara ‘özel ekip’!

Antakya’da ağaçlara ‘budama ekibi’! Antakya özelinde sık sık gündeme taşıdığımız konular arasında, azalan yeşil alanlar, en çok da ağaçlar var! Ama buna karşın, sayıları her geçen gün daha da artan, ‘saksı’ içinde yeşil birer vaha sunan minik saksılarımız da var! Peki ya ‘budama’ adı altında kesilen ağaçlar! Onlara ne demeli? Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir haber, […]

Antakya’da ağaçlara ‘budama ekibi’!

Antakya özelinde sık sık gündeme taşıdığımız konular arasında, azalan yeşil alanlar, en çok da ağaçlar var! Ama buna karşın, sayıları her geçen gün daha da artan, ‘saksı’ içinde yeşil birer vaha sunan minik saksılarımız da var! Peki ya ‘budama’ adı altında kesilen ağaçlar! Onlara ne demeli?

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir haber, bir kentin, kendi iç dinamikleri noktasında ne kadar hassas olabileceğini ve ‘koruma’ içgüdüsü ile neler yapabileceğini ortaya koydu. Konu, Antakya’da da sık sık konu olsa da, çok gündem olmayan ve hatta birçoğu artık ‘bir zamanlar…’ diye anlatılan hikâyenin tozlu raflarına kalkan, kapılar! Ahşap olanlar! Üzerindeki çizgileri, motifleri, kapı tokmakları ile koca birer hikâye barındıranlar! Aslında, önlerinde durdukları her bir ev için çok şey anlatanlar! Anlatsalar da, yanlarından geçip gidilenler!
Örneğimiz Edirne’den, Vakıflar Edirne Bölge Müdürlüğü’nden. İfade edilene göre; Vakıflar Edirne Bölge Müdürlüğü’nce, doğa şartlarına bağlı yıpranan tarihi kapıların daha uzun ömürlü olması amacıyla, sanat tarihçileri ve marangozlardan “özel bir ekip” oluşturuldu. Oluşturulan özel ekip, kapıları bir dizi işlemden geçirdikten sonra, meşakkatli bir uğraş sonucu yerlerine takıyor.
Konuya ilişkin konuşan isim ise, Vakıflar Edirne Bölge Müdürü Osman Güneren olmuş. Edirne Müzesi ve Edirne Valiliği Çevre Koruma Vakfı’nın da katkılarıyla, kentteki tarihi kapıların bakımı ve onarımı için özel bir atölye oluşturduklarını söyleyen Güneren, “Camilerde ve tarihi alanlardaki kapıların pek çoğu, çivi kullanmadan sadece ahşapların birbirine perçinlenmesiyle oluşturulan kündekari kapılar. Bu önemli sanatın izlerini taşıyan kapıların bakımını atölyede özenle yapıyoruz” demiş.
Güneren, bir kapı kanadının işleminin iki ay sürdüğünü ifade etmiş, ama… Bir dizi işlemden geçirilen kapıların ömrünün en az 20 yıl uzayacağının da altını çizmiş! “Ömür” unutmak için ortaya konulan yorgunluk ise örnek olmuş.
-20 YIL!-
Sahip olunanların ‘ömrünü’ uzatmak başlığında eldeki için konuşan vatandaşlar ise, Edirne örneğinde ‘kapılar’ konusunda ortaya konan hassasiyet ile Antakya’da ağaçlar konusunda yaşanan ‘ilgisizlik’ başlığında oldukça dikkat çekici yorumlarda bulundular.
Söylenenler mi?
H.B. >> Bir kere siz bana ‘ağaç’ dediğinizde, ben tek bir örnekte dururum ve hala da her sohbetimde aynı şeyi dile getiririm. Antakya’nın, künefecilerin olduğu Ulus Meydanı’nda olan o kocaman yeşil ağaçlar. Her sene öylesine kocaman yükselirdi ki bunlar, meydanın bence en güzel haliydi. Ama kesildiler! Birden bire! Her sene tüm o yeşil dallarıyla ‘buradayım’ diyen iki güzelim ağacı kestiler! Dediklerine göre, hastalıklıymış! Tehlike arz ediyormuş! Ama buna rağmen her sene nasıl olup da bu kadar canlı bir şekilde ‘buradayım’ diyebilmişler sahi? Belki de devam da edeceklermiş, ama… İstenmemişler! Denilene göre, meydanı kapatıyorlarmış! Dükkânlar görünmüyormuş! O yüzden birileri ‘kesin’ demiş, hatta o kesim için ‘bahane’ de yaratın diye eklemiş! Anlayacağınız, bahse konu o Edirne ‘koruma’ hassasiyetinin ’20 yıl ömür’ uzatan hali için bizlerin 40 fırın ekmek yemesi gerekiyor. Belki de daha fazlası!
J.Ç. >> Edirne haberini okumadım, ama yapılanı takdir etmemek mümkün değil. Olana sahip çıkmak lazım. Konumuz hassasiyet, öyle mi? Sanırım bu durum en çok da, kaldırım üzerindeki, eskilerden kalma ağaçlar için yaşanıyor. Bence istenmiyorlar. Ömürlerinin tamamlanmasını bekliyoruz anlaşılan! Hatta o ömür kısalsın diye de, bakımlarını dahi yapmıyoruz! Bu da yetmiyor! O son yaklaşsın diye, budama altında, tüm kollarını, en diplerinden kesip, onlara dair her şeyi yok ediyoruz. Bir bakıma, onları savunmasız bırakıyoruz. Peki, bu kentin çevrecileri niye tepkisiz Onlara da sordunuz mu? Onlar ne diyor? En çok da, niye hiçbir şey demiyor?
K.V. >> Ben, İstanbul’da yaşıyorum. Kadıköy’de. Kadıköy Belediyesi de sık sık budama işi yapar. Ama ben buradaki gibi, budama sonunda sadece ağacın salt gövdesinin kaldığı bir budama şekli hiç görmedim. Dalları kesilir, şekil verilir ya da güvenlik adına, önlem babında bir işlem uygulanır. Ama burada gördüklerim, bunların hiç biri değil. Zaten, budama denen kesimden öte, bir de hastalıklı çok ağaç var bu kentte. Bence bu durum, biraz da, belediyenin yeni ağaçlar konusunda uygulama yapmak istemesinden ve bu eski ağaçların da bir an önce ‘işgal’ ettikleri alanlardan kalkmasını bekliyor olmasından kaynaklanıyor!
G.B. >> Sizin dediğiniz konuya dair bir haber okudum eskilerden. Sivas’ın Suşehri İlçesi’nde yaşanmış bu olay. Gerçek yani! Orada, bir cami önündeki bir kiraz ağacının budanması için belediyeden istekte bulunulmuş. Gelen görevli ne mi yapmış? Ağacın üst kısmını, gövdesinden kesmiş! Yani tüm kollarını kesmiş! Ortada kala kala bir kütük kalmış! Yani baksan, ağaç olduğunu anlayamayacağın bir durum yani! Tepki gelince de, belediye açıklama yapmış. Demiş ki, “Yapılan budama işlemi, derin budamadan ibaret olup, işlemde kesme kastı bulunmamaktadır. Kesme amacı bulunsaydı, ağacın kök kısmından kesilmesi gerekirdi!” Anlayacağınız, aynen buradaki gibi, Antakya’da da sık sık yaşandığı gibi! Yani buradakiler de ‘derin budama’ kurbanı! Peki, literatürde böyle bir budama uygulaması var mı sahi? Derin budama diye bir şey var mı?
-UYGULAMA!-
Antakya kent merkezinde sık sık uygulanan, ancak yerel idarelerin “uygulama şekli” itibariyle sert bir şekilde eleştirilen “budama”, normal şartlarda; ağaç gibi odunsu bitkilerde gelişmeyi kuvvetlendirip hızlandırarak, ağacı sağlıklı kılmak, istenilen formu vermek, çiçeklenmenin ve meyvelerin miktarını ve kalitesini arttırmak amacıyla yapılır. Bu işlemde, bitki üzerindeki istenmeyen dallar, belli esaslara uyularak kesilip uzaklaştırılır. Kuru dalların budanması, yılın her mevsiminde yapılabilir. Ancak canlı, yaşayan dalların budanması anlamına gelen ‘yeşil budama’, bitki türlerine bağlı olmakla birlikte, genellikle vejetasyon (büyüme) dönemi dışında sonbahar ya da kışın yapılır.
Yaprağını döken bitki türlerinin budanması; genelde kuruyan, kırılan, yaralanan veya anormal gelişim gösteren dalların uzaklaştırılması şeklindedir. Bütün bitkilerde olduğu gibi, yaprağını döken ağaççık ve çalı türlerinin dikimi izleyen ilk yıllarında yapılacak budamalar, sadece istenmeyen ve kurumuş olan dalların budanması şeklindedir. İbreli türlerde yapılacak bakım budaması ise sadece kurumuş, kırılmış, zarar görmüş dalların uzaklaştırılması şeklindedir.
-3 AŞAMA!-
Budama, genellikle 3 ana başlık altında toplanır:
Bakım Budamaları: Bitkinin sağlıklı bir gelişim göstermesi amacıyla yapılan budamalardır. Bakım budamaları, aynı zamanda “sağlık budamaları” olarak da adlandırılır. İbreli türlerde yapılan ‘bakım budaması’ sadece kurumuş, kırılmış, zarar görmüş dalların uzaklaştırılması şeklindedir.
Şekillendirme Budamaları: Bitkinin iyi bir görünüm kazanması, yani peyzaj değerini artırmaya yönelik, şekil veya form budamalarıdır.
Güvenlik amacıyla yapılan budamalar: Her türlü doğa olayına açık (rüzgâr, fırtına, kar vb.) durumda, doğal yaşam alanları dışında gelişen ağaçlar, can ve mal güvenliğini tehlikeye atabilir. Ağaçtan herhangi bir dal parçasının düşüp yaralamaya ve maddi zarara yol açabilecek olması, dalların yaya ve araçlarının görüş alanını engellemesi durumunda güvenlik amaçlı budama yapılır.
SORALIM MI?-
Tam da bu noktada merak edilen ve sorulan şey şu… Birçok ağaçta, ana gövdedeki tüm dalların kesilmesini gerektirecek kadar ileri bir aşamaya taşınan ‘budama’ uygulaması, bunlardan hangisine giriyor? Bakım budaması mı? Şekillendirme budaması mı? Yoksa güvenlik amacıyla yapılan budama mı?
Bu konudaki cevap, Hatay Büyükşehir Belediyesi’nden mi gelir yoksa konuyla ilgili diğer belediyeler mi söz almak ister? -Tamer Yazar-

Exit mobile version