“Tüm eğitim emekçileri ile kır çiçeklerimize sevgiyle, saygıyla”
2022-2023 Eğitim -Öğretim yılı 12 Eylül 2022 Pazartesi günü başlayacak. 1. sınıf ve okul öncesi öğrenciler oryantasyon eğitimine tabi tutuldukları için her yıl olduğu gibi, bu yıl da okula 1 hafta erken başladı.
18 milyon öğrenci ve 700 bin öğretmen iki gün sonra çalacak ilk ders zili ile birlikte ders başı yapacak.
Bir eğitim ve öğretim yılı daha, kalabalık sınıflar, öğrencilerin beklentilerine yanıt vermeyen programlar, atama bekleyen 100 binlerce öğretmenin yaşadığı sorunlarla başlıyor.
Ülkemizde, Milli Eğitimi yönetmenin kolay bir iş olmadığının ironik söylemi, 2. Mahmut döneminin Maarif Nazırı Mustafa Haşim Paşa’nın yakınmasından başlar:
“ – Şu okullar olmasa, maarifi ne güzel idare ederdim…”
Haşim Paşa’dan sonra nice milli eğitim bakanları geldi geçti bu tezgâhtan. Yalnızca, mevcut hükümetin 20 yıllık iktidarı döneminde onlarca bakan değişti.
Türkiye’de zorunlu eğitim çağında olan ve örgün eğitim alanında eğitim gören yaklaşık 18 milyon öğrencinin durumlarına kabaca göz attığımızda görüyoruz ki:
Ülkemizde derslik başına ve öğretmen başına düşen öğrenci sayası bakımından OECD ülkeleri arasında en berbat durumdayız.
Eğitim Reformu Girişimi’nin Eğitim İzleme Raporu’na göre, “Her yıl yüz binlerce genç, ortaöğretimi diplomasız terk ediyor. Ortaöğretim çağındaki gençlerin üçte biri ne okuyor ne de çalışıyor. Ortaöğretim sistemi, gençlerin ihtiyaçlarına yanıt vermiyor. 15 yaşındaki çocukların yüzde 60’ı basit matematiksel problemleri çözemiyor. Eğitim sistemi eşitlikçi değil.”
Bizde ilk ve ortaöğretim öğrenciye kuru bilgi ezberletmekten öteye gitmez. Yaşamdan kopuktur. Yaparak, yaşayarak, sorgulayıcı, imgeleme gücünü geliştirici değildir. Ülkeyi tanıma, sorunlarını inceleme olanağı vermez. Teste dönük sınav sistemi nedeniyle öğrenci kitap okumaktan kaçınmakta. Bu bakımdan öğretmenlere okuma alışkanlığı kazandırılması konusunda pek çok görev düşüyor.
Eylül, Servet-i Fünun yazarlarımızdan Mehmet Rauf’un bir romanının adıdır.
Yazınımızda ilk psikolojik roman olarak kabul edilir.
Eylül ayı, aslında hüzün ve hazan sözcüklerini çağrıştırır.
“Eylül! Öyle bir ay ki, geçen her güzel günü için ona minnettar olmak gerekliydi. Eylül esef ve özlem ayıdır, içine birkaç günlük kış hücumundan acı düştüğü için, insan o güzel havaların, devamlı yazın artık geçtiğini anlayıp esef eder ve özlem çeker.
(…) Kalabalık içinde yalnız yaşamak, kalabalık içinde gezip beraber bir köşeye kaçmak, işte asıl zevk budur. İnsan kalpleri, birbirine bağlılığın ne demek olduğunu o zaman anlar. Ben seni ne kadar sevdiğimi başka kadınları gördüğüm zaman anlıyorum.”
Oysa okullar için durum tam tersidir: Okulların çocuk seslerine yeniden kavuştuğu bir aydır Eylül ayı. Okulların açılmasına haftalar kala heyecan başlar. Bu heyecanı yalnızca öğrenciler ve anne babalar değil, öğretmenler de her yıl yeniden yaşarlar.
Çarşıya pazara çıktığımızda bu heyecanın nasıl dışa yansıdığını görürüz.
Okul, bir çocuk için ailesinden sonra ilk sosyal kurumdur. Artık çocuğun yaşamında sadece anne baba önemli olmayacak, öğretmen ve arkadaşları da önem kazanacaktır.
İçi dışı pırıl pırıl, laboratuarlarında deneyler yapılan, kütüphanesi arı kovanı gibi çalışan, tüm derslerin dolu geçtiği, öğrenci, öğretmen ve idarecilerin birbirlerini sayıp sevdiği başarılı bir okul dileği ile…
***
8 Eylül, Dünya Okuma Yazma günü idi.
BM verileri, dünya genelinde üçte ikisini kadınların oluşturduğu 771 milyon kişinin okuma yazma bilmediğini ortaya koyuyor.
UNESCO, 1967’de 8 Eylül’ün Dünya Okuma Yazma Günü olarak kutlanmasına karar verdi. Her yıl 8 Eylül’de kutlanan Dünya Okuma Günü’nde bireylerin ve toplumların okuryazarlığının öneminin vurgulanması ve konuyla ilgili sorunlar hakkında farkındalık yaratılması amacıyla çeşitli faaliyetler düzenleniyor
“Okuryazarlık temel bir insan hakkıdır ve yaşam boyu öğrenmenin ilk basamağını oluşturmaktadır. Bireylerin hayatlarını dönüştürebilmesi, diğer insanlarla sosyalleşebilmesi ve insani gelişimini tamamlayabilmesi için okuma yazma bilmesi gerekmektedir. Okuma yazma enstrümanı kişinin sağlığını korumasına, gelirini artırmasına ve sosyalleşmesine imkân sağlamaktadır. Okuryazarlık düzeyinin yüksek olması insanların ve toplumların yaşam kalitesini yükseltirken, cehalet ise ancak iyi bir yaşam kalitesinin önünde aşılmaz bir duvar gibi yükselmekte ve toplumsal alandan dışlanmaya ve şiddete sebep olmaktadır.
Tüm insanların okuma yazma hakkından yararlanabilmesi ve cehaletin ortadan kaldırılması için Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO) “8 Eylül Okuma Yazma Günü”nü bu yıl ellinci kez kutluyor. UNESCO teşkilatı dünyadaki bütün ülkelerin ulusal ve uluslararası örgün ve yaygın eğitim organizasyonlarıyla birlikte hareket ederek 65 yıldır okumaz yazmazlık sorunuyla mücadele etmektedir.”
Öğrencilerimize okuma alışkanlığı kazandırıp onlara okumayı sevdirelim. Eğitimin en ağırlıklı yanı budur. Kitapları görerek, kitapları göstererek yeni ders yılına “merhaba” diyelim. Unutmayalım ki “yazmanın da başlangıcı okumaktır.”