Eldeki, eklediğimiz, yenimiz ! Ama ara ara da kullanılanımız…

Titus Tüneli ve Beşikli Mağarası’na (Mezarları) ev sahipliği yapan Samandağ, daha iyisi için harcadığı çaba ve para için süreklilik sağlamaya çalışsa da, eldekiler, başka başka şeyler anlatmaya devam ediyor. ‘Bir şehri ‘marka’ yapmak için hangi adımları izlemek gerek’ sorusuna cevap vermek gerekse, ne derdiniz? Buna herkesin bir cevabı vardır. Peki, Titus Tüneli ve Beşikli Mezarları […]

Titus Tüneli ve Beşikli Mağarası’na (Mezarları) ev sahipliği yapan Samandağ, daha iyisi için harcadığı çaba ve para için süreklilik sağlamaya çalışsa da, eldekiler, başka başka şeyler anlatmaya devam ediyor.

‘Bir şehri ‘marka’ yapmak için hangi adımları izlemek gerek’ sorusuna cevap vermek gerekse, ne derdiniz? Buna herkesin bir cevabı vardır. Peki, Titus Tüneli ve Beşikli Mezarları gibi önemli tarihi emanetlere sahip bir alanda yaşanan sorunların devamında konuşmak gerekse, cevaplar değişir miydi? Fikirhane Danışmanlık’tan Temel Aksoy’un bir sıralaması var. Önce onunla başlayalım, ki ‘marka’ denen şeyin sürecine işaret edelim, ardından eldekini konuşmaya başlayalım. O sıralama ne mi? Önce şehrin sahip olduğu doğal, tarihi, kültürel, ticari, sanat ve eğlence varlıklarının analizi yapılır. Kentin kendine has özellikleri ortaya çıkarılır. Bir kent içinde barındırdığı yurttaşlarının kültürel çeşitliliğiyle de özgün olabilir, iyi korunmuş tarihi dokusuyla da. Sidney Aborijn nüfusuyla, Prag ve Venedik tarihi dokusuyla özgün şehirlerdir.

Bu özellikleri dikkate alarak şehrin hangi şehirlerle rekabet içinde olduğu tespit edilir. Hangi yatırımcı ve hangi turist kesimlerinin hedefleneceği belirlenir. Şehrin hangi özelliklerinin ön plana çıkartılacağına karar verilir. Mümkünse şehrin birden fazla özelliği sahiplenmemesi gerekir; çünkü bir şehir, bir özellikle daha iyi anlatılır. Fazlası, iletişim karmaşası yaratır. Bir tasarım şirketine şehrin logosu, amblemi yaptırılır. Böylelikle şehir kurumsal bir kimliğe bürünür. Şehir hakkında söz sahibi olan şehir sakinlerine, esnafa, tüccara, kamu görevlilerine, üniversitelere, şehrin sahiplendiği fikir anlatılır. Onlardan bu fikri hayata geçirecek projeler yapmaları istenir. Bu süreç sonu olmayan -sürekli- bir süreçtir. Artık bir fikre ve bir kimliğe sahip olan şehir kendini tanıtmaya hazırdır. Şehir yönetimi bir reklam ajansıyla anlaşarak seçtiği fikrin (özelliğin) tanıtımına başlar. Pazarlama, kaynağı güçlü olanın kazandığı bir oyun olduğu için şehir yönetimi, tanıtıma ne kadar kaynak ayırabilirse o kadar iyi olur. Tanıtımlarda bir yıldan diğerine yaratıcı uygulamalar değişir ama fikir hep aynı kalır.

-Anlayış değişti-

Bu anlamda ifade edilen çok net… Eski yıllarda şehir pazarlanması dendiği zaman, bir yöreye turist çekmek için yapılması gereken etkinlikler anlaşılırdı. Bugün bu anlayış evrim geçiriyor. Konu, tanıtım alanından marka yaratma ve yönetme alanına doğru kayıyor. Peki, bugünkü konumuzun ana aktörleri olan Samandağ merkezli Titus Tüneli ve Beşikli mi?

-Bina yeni, ama!-

Eldeki fotoğraflar, Çevlik deniz noktasından giriş yaptığımız Titus Tüneli ve Beşikli yoluna girmeden önceki bir yol ayrımı. Henüz kullanıma açılmayan bir ‘Satış Standı’nın yeni (!) hali… Ahşaptan yapılmış bu gayet şık kulübe, ‘resmi’ olarak henüz açılmadı. Ama ‘gayri-resmi’ olarak açıp da kullananlar da yok değil! Özellikle de ‘kilitli’ olması gereken kapısının, önüne konulmuş bir taş yardımıyla kapatıldığı göz önüne alınacak olursa.

-Güvenlik mi?-

Yeni yapılmış ‘satış standı’nın ‘taş’ yardımıyla kapatılmış kapısını aralayıp içeriye girdiğinizde, sizi oldukça kirli ve kullanılmış bir oda karşılıyor. Bitmiş ve hizmete hazır hali nasıl olur bilinmez ama, şu an ki hali, tartışmalı ‘hizmet’ algımıza yeni sorgu noktaları ekliyor. özellikle de, etrafa dağılmış çöpler arasında yer alan sigara ve bira kutularını izlerken!

-Marka ve şehir-

Fikirhane Danışmanlık’tan Temel Aksoy, marka sürecine eklediği sıralamasının ötesine bir şey daha eklemiş. Eldekine karşılık gelen bir yorum  ve demiş ki: “Marka şehir kavramı, Türkiye için oldukça yeni bir kavram. Biz ülkemizde henüz birçok şehrimizin temel altyapı sorunlarını çözebilmiş değiliz. Altyapı sorunlarını çözemediğimiz gibi henüz yaşlıların, çocukların, engellilerin, medeni bir şekilde yaşayabileceği engelsiz kentler bile yaratabilmiş değiliz. Bu durumun farkında olmakla birlikte,  bu olumsuzluklara rağmen bizim de marka şehirler yaratmamızın mümkün olduğuna hatta bu çaba sayesinde kentlerimizin sorunlarını daha hızlı çözeceğimize inanıyorum.” Peki, bizler de ‘inanmalı’ mıyız? Özellikle de kurumsal işbirliği ile ortaya çıkanın hali buyken?

Tamer Yazar

Exit mobile version