Ele verir talkını, kendi yutar salkımı….

Ekonomide tehlike çanları, kulakları tırmalayıcı ve rahatsız edici bir şiddette çalmaya başladı. Döviz kurları hızla yukarı doğru çıkıyor. Borçlanma faiz oranları aynı şekilde yukarıya doğru tırmanıyor. Buna karşılık Türk lirasının değeri de aşağı doğru bir yön izlenmekte…. Bu durumda, başta yönetim kademesinde bulunanlar olmak üzere herkesin sakin bir kafayla düşünüp soruna çıkış yolları araması gerekir. […]

Ekonomide tehlike çanları, kulakları tırmalayıcı ve rahatsız edici bir şiddette çalmaya başladı.

Döviz kurları hızla yukarı doğru çıkıyor. Borçlanma faiz oranları aynı şekilde yukarıya doğru tırmanıyor.

Buna karşılık Türk lirasının değeri de aşağı doğru bir yön izlenmekte….

Bu durumda, başta yönetim kademesinde bulunanlar olmak üzere herkesin sakin bir kafayla düşünüp soruna çıkış yolları araması gerekir.

Ama ne yazık ki, bu yükümlülük yeterince yerine getirilmiyor. Zira atılacak adımlarda, alınacak kararlarda hep siyasi hesaplar ön planda tutuluyor. Böyle olunca da ekonomideki kötü gidişe dur diyebilmek, çıkış yollarını bulabilmek zorlaşıyor. Bazende imkânsız hale geliyor, hatta aksine durumun daha da kötüye gitmesine neden olabiliyor.

Ekonomide işlerin hiçte iyiye gitmediği, büyük bir dar boğazın içine girildiği, hatta bir çıkmaz yola girilmek üzere olunduğu, bir süre önce ortaya çıkmış ve bizde bu konuda dikkatleri çekmiş idik.

Ama tehlike geliyorum diye avaz avaz çığlık attığı halde yeterli önlemler alınmadı. Ufukta görülen tehlike hafife alındı, yada mühim değilmiş gibi gösterilmeye çalışıldı.

Sonunda bugünlere gelindi…

Cumhuriyet Türkiye’sinin ilk yıllarında, kurtuluş mücadelesinden yeni çıkmış, bağımsızlığını yeni kazanmış, savaşın yaptığı tahribatı onarmaya çalışan ülkemiz, dünyanın en güvenilir para birimlerinden olan birine sahip idi.

Öyle ki dolar bile, Türk lirasına eşit olabilmek için çaba sarf eder hale gelmişti.

Aradan 94 yıl geçti. Bugün doların 4 TL’ye ulaşmak üzere olduğu haberleri medyada yazılıp çiziliyor.

Daha yakın bir tarihte 100 TL olan bir Cumhuriyet altını, bugün 1000 TL’yi çoktan aşmıştır.

Dış borç yükü, altından kalkılması zor olan bir rakama ulaşmak üzeredir. Açığı kapatmak için borçlanmak gerekiyor. Borç para bulabilmek için de yüksek faiz ödeme zorunluluğu var.

İşte ekonomi bu kısır döngü içerisinde çalkanıp durmaktadır.

Başta sorumluluk mevkiinde bulunanlar olmak üzere, herkesin her konuda ve her alanda kemerleri sıkması, tasarrufa yönelmesi, lüks ve debdebeden uzak bir duruş sergilemesi gerekir iken, ne yazık ki bu beklentinin yeterince gerçekleşmediği, konunun yine de hafife alınmak suretiyle, önemsizmiş gibi gösterilmeye çalışıldığı izlenmektedir.

Bakınız ABD’den gelen haberlere. Birçok Türk bankasına ambargoya aykırı davranışları nedeniyle çok ağır para cezaları gelmek üzere.

Eğer böyle bir ceza gelirse, bilinmelidir ki bunun yükünü yine Türk halkı çekecektir.

Neyin ne olacağı ve bu karmaşık durumdan nasıl esenliğe çıkılacağı merak konusu.

Hep birlikte kemerleri sıkma zorunluluğumuz var. Ama etrafımıza şöyle bir baktığımızda bu zorunluluğa yeterince uyulmadığı, aksine bazı kalemlerde harcamaların daha da arttırıldığı görülmektedir.

Yapay olarak çıkartılan Suriye iç savaşı sonucu sığınmacılara ödenen paranın yaklaşık 40 Milyar doları geçtiği ifade edilmektedir.

AKP iktidarından önce örtülü ödenekte kullanılan paranın toplamı yaklaşık 500 milyon TL iken, 14 yıllık AKP iktidarında bu paranın yaklaşık 15 milyar TL olduğu medyaya yansıyan haberlerden anlaşılmaktadır.

Şimdi ulusça bu krizi atlatabilmek için, hep birlikte kemerleri sıkmak, tasarruf etmek zorunluluğunda olduğumuz yetkililer tarafından açıklandığında vatandaşın vereceği cevap karşısında acaba ne yapılacak?.

Vatandaş : “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı” demeyecek mi ?..

Unutmamalıdır ki; siyasi iktidarların sonunu, en çok ekonomik krizler ve çalkantılar getirir…

nabiinal@hotmail.com

Exit mobile version