Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Emekli Vali Koçaklar …

Ölüm yıldönümünde Cemil Meriç’i

Ölüm yıldönümünde Cemil Meriç’i andı

Türk Edebiyatında Önemli Bir Yere Sahip

Mardin ve Muğla eski Valisi, Danıştay üyeliğinden emekliye ayrılan Hataylı hemşerimiz M.Temel Koçaklar,  Cemil Meriç’i ölüm yıldönümünde mesajla andı. 

Koçaklar, mesajında şunlara yer verdi:

“Bugün, 13 Haziran. Türk Edebiyatında önemli bir yere sahip olan, hemşerimiz yazar, çevirmen ve düşünür, sosyal bilimlerin birçok alanında araştırma yapmış, yazılar kaleme almış olan Cemil Meriç’i saygı ile anıyoruz. Ölüm yıldönümünde yüce Allah’tan O’na rahmet diliyoruz. Yüce Allah, taksiratını affetsin. Mekanı cennet olsun.

      Cemil Meriç, fikirleri ve ustalıkla kullandığı diliyle hem edebiyat, hem de düşünce dünyasında yeri doldurulamaz bir isimdi. Babasının dedesi Hâfız İdris Efendi, Osmanlı’ya başkentlik yapmış olan (çoğu bilmez) Dimetoka’da hem Kadı’lık yapıyor, hem de iyi bir hattat olması vesilesiyle Kur’ân-ı Kerim yazıyordu. Babası da, dedesinin izinden giderek hâkim olunca yolu bir gün Hatay’a düştü ve Cemil Meriç son durak olan Reyhanlı’da 1916 yılında Osmanlı Vatandaşı olarak burada dünyaya geldi. Henüz 4 yaşında okumaya başladığında gözlerinin iyi görmediği anlaşılınca ailesi gözlük almak zorunda kalmıştı. O tarihten sonra gözlerini kaybettiği 38 yaşına kadar okumayı hiç bırakmadı. Ortaokulda babasının kitapları bitince, amcası Hamit Bey’in kütüphanesine dadandı.

      Liseye başladığında ise yaşadığı Fransa Mandasındaki Hatay’dan sık sık Halep’e gider ve sahaflar çarşısından hiç ayrılmaz, yeni kitaplar alır, yeni dünyalar keşfederdi. Osmanlıca ve Fransızca’yı çok iyi bilirdi. Henüz lise öğrencisiyken Fransızca tercümeler yapar, Yenigün Gazetesine yazılar yazardı. Ayrıca her hafta bir defter dolusu şiir yazar ve arkadaşlarına dağıtırdı.  Gözlerini kaybetmesine rağmen kitap tutkusundan hiç vazgeçmedi. Çocuklarına, asistanlarına ve talebelerine sürekli okutur ve dinlerdi.  Ömrünün bir saniyesini bile boşa geçirmez, ya kitap okuturdu ya da daktiloya taktırdığı kâğıtlara sürekli yazdırırdı. Eserleriyle, evrensel bir külliyat oluşturmuştu. Okurlarının birbirlerini tanımasını ve dost olmasını ister, onlarla sık sık bir araya gelir sohbet ederdi.  

      Geride, yazarak hediye ettiği tefekkür eserlerinin yanı sıra tamamını okuduğu 11.000 (on bir bin) ciltlik şahane bir kütüphane bırakmıştır.” -Mehmet Özgün-