Başkan Çinçin, Covid-19 salgınının yarattığı riskin, insanlık tarihinin 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana en ağır deneyimi olduğuna vurgu yaptı.
Antakya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) Başkanı Hikmet Çinçin, Bloomberg HT’ye yaptığı açıklamada, Dünya Sağlık Örgütü’nün pandemi olarak ilan ettiği Covid-19 salgınının yarattığı riskin, insanlık tarihinin 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana en ağır deneyimi olduğuna dikkat çekti.
Dünyada hükümetler, sağlık tedbirleriyle eş zamanlı olarak, ekonomik kayıpları önlemek için ekonomik ve sosyal tedbirler alırken; tüm medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan Hatay adına Antakya Ticaret ve Sanayi Odası olarak, Oda üyelerinin ticaretlerini güvenli olarak devam ettirmelerini sağlamak üzere çalışma yapmaya devam ettiklerini söyleyen Başkan Çinçin, sosyal yaşamımız dahil olmak üzere, küresel sistemin tüm kurumları ile beraber en ağır insani, ekonomik ve siyasi sınav ile karşı karşıya olduğumuza vurgu yaptı.
Kaynaklar tasarruflu kullanılmalı…
Kanaatinin, küresel sistemin aynı kalmasının mümkün olmadığı yönünde olduğunu belirten Başkan Çinçin, açıklamasında şunlara yer verdi: “Bu sebeple yeni dünya düzeninde yerel yönetimlere de büyük görevler düşmektedir. Dolayısıyla, daha önceki alışkanlıklarımızı değiştirerek çok farklı bir yapıya bürünmeliyiz. Belediyelerimizin daha önce yapmış olduğu planlar ve bütçeler revize edilmeli, sosyal belediyecilik faaliyetleri arttırılmalı ve ilimizin çözüm bekleyen insan ve çevre sağlığı sorunlarına öncelik verilmelidir. Semt pazarları, garajlar, sebze halleri başta olmak üzere, insan sağlığını tehdit edebilecek her yeri yeniden gözden geçirilerek, hijyen koşulları göz önüne alınarak yeniden yapılandırılmalıdır. Yeni dünya düzeninde kaynaklar azalırken, kaynakları en tasarruflu şekilde kullanmaya herkesi teşvik etmeliyiz.
TOBB öncülüğünde 365 Oda ve Borsamızın katılımıyla, TOBB üyesi işletmelerin ticari hayatlarını sürdürebilmeleri ve mevcut istihdamı devam ettirebilmeleri için Nefes Kredisi’ni hayata geçirdik. Bunun yanında, Ekonomik İstikrar Kalkanı Programı kapsamında planlanan desteklerin üyelerimize nefes vereceğine inanıyorum. Ancak, şirketlerimizin finansman ve sermaye sıkıntısının sürekli olarak bankalar yoluyla çözümlenmesi, ileride karşılaşılacak daha büyük sorunlara da sebep olacaktır. Şirketlerimizin, iş ortaklıkları ile aynı çatı altında birleşerek yeni yol haritaları belirlemeleri, ileride karşılaşacakları sıkıntıların rahatlıkla üstesinden gelmelerini sağlayacaktır.
Dünya, hem kurumsal hem de bireysel anlamda, giderek dijital ortama taşınıyor. Bilişim çağında yaşıyor olmamızın getirdiği yeniliklerden biri de, pazarlamanın artık klasik pazarlama tekniklerinden uzaklaşarak e-pazarlama tekniklerine dönüşmüş olması. Bu süreç içinde, çalışmalarını ve yapılandırmalarını dijital dünyaya taşıyan şirketler, yakın gelecekte müşteri taleplerini rahatlıkla karşılayabilecek. Şirketlerimizin sıkıntılarına kulak verirken, dijital dönüşümün ülkemizdeki şirketler tarafından ne kadar ciddiye alınması gerektiğini vurgulamaktayız.
Oda olarak, salgın ile birlikte dijitalleşmenin önemini daha yoğun olarak hissetmeye başladık. Tüm komitelerimiz ile video konferans yöntemiyle toplantılarımızı sürdürmeye devam ediyoruz.
İşyerindeki işçiler korunmalı…
Dünya Çalışma Örgütü araştırmalarına göre, salgının, en hassas noktamız olan istihdam üzerindeki negatif etkisi 2009 krizini geçecek. Dünyada 22 milyon olan işsiz sayısının, salgın sonrası dünya genelinde 25 milyon olması bekleniyor. Türkiye’de en iyimser tahminle, 1 milyon 851 bin çalışanın işsiz kalacağını tahmin ediliyor. TÜİK verilerine göre, tarımda çalışanların % 87’si, tarım dışında çalışanların ise % 23’ü kayıt dışı çalışıyor. Türkiye’de, 10 milyona yakın insan kayıt dışı çalışıyor. Konaklama, lokantacılık, kafeler, kayıt dışılığın çok yaygın olduğu sektörler. Bunların kapanmasıyla, 4 milyonluk kayıt dışı havuzunun içinden önemli sayıda insan tamamiyle korunaksız, desteksiz kalmıştır. Alınması gereken en önemli tedbirlerin başında, işyerindeki işçileri korumak, ekonomiyi ve istihdamı teşvik etmek, iş ve geliri desteklemektir. Bu önlemler arasında; sosyal korumanın genişletilmesi, istihdamın sürdürülmesinin desteklenmesi ve KOBİLER dâhil olmak üzere mali yardımlar ve vergi indirimi yer alması gerekmektedir.”
Ürünler uygu fiyata tüketiciye ulaştırılmalı…
Tarım sektörünün stratejik bir sektör olduğunu belirten Başkan Çinçin, açıklamasının sonunda şunlara değindi:
“Üreticilerin, bir kez üretimden koptuktan sonra tekrar tarımsal üretime dönmeleri oldukça zordur ve hatta olanaksızdır. İlimizin toplam 552.400 hektar arazi varlığının 275.578 hektarını (%50) tarım alanları oluşturmaktadır. Hatay, 4 tarımsal ürün üretiminde Türkiye’de ilk sırada, 2 tarımsal ürün üretiminde ikinci sırada ve 5 tarımsal üründe üçüncü sırada yer almaktadır. Ülkemizde, yazlık ürünlerin ekim ve dikim döneminin başladığı bugünlerde sokağa çıkmayı azaltmaya yönelik önlemler alınmalıdır. Dövizdeki yükselişe bağlı olarak artan üretim girdi maliyetlerine karşı üreticilerin desteklenmesi, yurtiçinde hasadı yapılan ürünlerin zamanında ve uygun fiyata tüketiciye ulaştırılması, ithal edilen bazı ürünleri üreten ülkelerin aldığı gibi ihracatı kısıtlayıcı tedbirler alınması en önemli gündemlerimiz arasındadır.
Belediyelerin, ekonomi politikaları yerine üretim ekonomisini, sermaye öncelikleri yerine kamusal çıkarları, lüks ve savurganlığa dayalı yönetim anlayışı yerine tasarrufları, gündelik politikalar yerine planlı kalkınmayı önceleyen anlayışı bir an önce hayata geçirmesi gerekmektedir. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Dolayısıyla, ‘Yeni Dünyayı’ birlik, beraberlik, dayanışma ve en önemlisi de, büyük bir sabırla karşılamalıyız.” Mehmet ÖZGÜN