En başta demokrasi ve hukukun üstünlüğü geliştirilmeli

Bilecik; yenilenme, değişim ve istikrarlı bir finansal ortam ihtiyacından söz etti, beklentilerini sıraladı  TÜSİAD Başkanı hemşerimiz Erol Bilecik, CFO zirvesinde yaptığı konuşmada, iş dünyası olarak iş yapma ve yatırım ortamının iyileşmesi için hükümetlerden en önde gelen beklentilerinin, makroekonomik istikrarın sağlanması olduğunu bildirdi. Şu anda hem küresel açıdan hem de içeride yaşanan politika belirsizliklerinden dolayı ihtiyatlı […]

Bilecik; yenilenme, değişim ve istikrarlı bir finansal ortam ihtiyacından söz etti, beklentilerini sıraladı 

TÜSİAD Başkanı hemşerimiz Erol Bilecik, CFO zirvesinde yaptığı konuşmada, iş dünyası olarak iş yapma ve yatırım ortamının iyileşmesi için hükümetlerden en önde gelen beklentilerinin, makroekonomik istikrarın sağlanması olduğunu bildirdi. Şu anda hem küresel açıdan hem de içeride yaşanan politika belirsizliklerinden dolayı ihtiyatlı olmamız gereken bir dönemde olunduğunu belirten Bilecik, ekonomik büyümenin çok önemli olduğunu bildirdi ve “Ülkemizin büyümesini elbette hepimiz istiyoruz ama bunun ‘dur – kalk’larla değil, istikrarlı bir hızda olmasını istiyoruz. Gitmek istediğiniz yere daha çabuk varmak için trafik kurallarını nasıl ki çiğneyemezseniz, ekonominin de kuralları vardır. Büyümenin sağlıklı ve sürdürülebilir politikalarla sağlanmadığı durumda, ekonomi kendi dengesine sert düzeltmelerle döner. Geçmiş tecrübelerimizden de biliyoruz ki, sert düzeltmelerin maliyetleri ağır olabiliyor. Bu nedenle büyümenin sürdürülebilir düzeyde ve sağlıklı politikalarla devam etmesi en büyük isteğimiz ve beklentimizdir.
Finansal koşullarda dezavantajlı durumdayız …
Seçim dönemlerinde reform girişimlerinin ertelenmesinin, süreçlerin uzamasının doğal olduğunu, son yıllarda referandumu da sayarsak neredeyse her yıl en az bir seçim yaşadığımızı söyleyen Bilecik, bu nedenle reform gündeminin maalesef bir türlü ön plana alamadıklarını, önemli ölçüde vakit kaybettiklerini bildirdi ve “Maalesef geçen bir yılı aşkın zamanda çok az ilerleme kaydettik ve şimdi yeni bir seçim önümüzde. Üstelik finansal koşullar açısından da daha iyi değil, daha dezavantajlı bir konumdayız. Küresel faizler hızla yükseliyor, dünya yeni büyüme dönemine yeni bir bakış açısıyla giriyor. Bizim de yenilenmeye, değişime, reforma ve bu reformları yapabileceğimiz istikrarlı bir finansal ortama ihtiyacımız var. Bunlar seçim sonuçlarından bağımsız, ekonomimizin açık ve net ihtiyaçları. Kim seçilirse seçilsin; aynı sorunlarla, aynı koşullarla karşılaşacak.
Bizce çözüm net: En başta demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün geliştirilmesi; ifade ve düşünce özgürlüğünün, basın özgürlüğünün koşulsuz sağlanması; kurumların güçlendirilmesi; ekonomik istikrarın sağlanması; yapısal reformlarla rekabet gücünün artırılması ve AB üyelik müzakerelerinin yeniden canlandırılması. Zor günler gelir, geçer. Yaşamda her şeyin bir çözümü vardır. Onu bulacak kadar umutlu, azimli ve çalışkan olmak gerekir. Koşullar ne olursa olsun, bu ekonomi hala büyüyor, istihdam yaratıyor ve her türlü finansal şoka rağmen olağanüstü bir dirençle ayakta durabiliyorsa bunu sizlerin azmi, etkili yönetimi ve olağanüstü çabası sayesinde sağlıyor” dedi.
İnsanlar anlamadıkları şeylerden korkar …
Bilecik, konuşmasında şunlara yer verdi: “Dünya sürekli bir değişim içerisinde. Her köklü değişim, beraberinde yeni dengelerin kurulmasını gerektirir. Dijitalleşme ve teknolojik gelişmeyle beraber, iş yapma biçimlerimiz ve üretim süreçlerimiz değişiyor. Küresel tedarik zincirleri yeniden yapılanıyor. Gelişmiş ülkelerde küreselleşme sorgulanırken, küreselleşmeden en fazla fayda gören, gelişmekte olan ülkeler, değişimin nedenlerini anlamakta zorlanıyor. Teknoloji o kadar çok şeyi değiştirdi ki, artık bazı işler için bir firmaya bile ihtiyacınız yok. Dijitalleşme, bireylerin birbirleriyle direkt temasını ve bunun güvenilir alt yapılar ile sağlanmasını kolaylaştırdı. Bildiğimiz anlamda tüm merkezi yapılar sarsılıyor. Bir ürünü ya da hizmeti satın almak için bir aracıya olan ihtiyacınız giderek azalıyor. Gerek blockchain teknolojisi olsun, gerek network sağlayıcı sistemler olsun, insanlar bir firma, bir banka ya da bir aracı olmaksızın birbirleriyle direkt iktisadi bir ilişki kurabiliyorlar. Hatta öyle ki, bu altyapıları sunan sağlayıcılar, ülke sınırlarınızın içerisinde olmak zorunda bile değiller. Bu da, ulusal sınırların iktisadi anlamını bir kez daha sorgulamamıza neden oluyor.
“İnsanlar en çok neden korkar, biliyor musunuz? Anlamadıkları şeylerden. Anlamadığımızda, önceden alıştığımıza geri döneriz. Yeni teknolojiler eski düzeni sarstıkça, mevcut ile yeninin çatışması belirginleştikçe, korumacılık işte bu nedenle bir tepki olarak ortaya çıkıyor. Dünyanın çeşitli bölgelerinde bu gelişmelere paralel olarak, maalesef demokrasinin gerilediğini de üzülerek izliyoruz. FreedomHouse’un yayınladığı demokrasi endeksine göre, son 12 yıldır demokrasi küresel çapta geriliyor. 2017’de 71 ülkede siyasi hak ve özgürlüklerde gerileme yaşanırken, sadece 35 ülkede ilerleme kaydedildi. Maalesef ülkemiz 35 ülkenin içine giremedi!
Demokrasi olmadan, reform, ilerleme olmaz …
Mükemmel bir dünya yaratmak zor olabilir. Ama mükemmel olmayan bunca şey içinde, ‘olabildiğince iyi bir hayat yaşamak’ mümkün. Bunun için, bütün bu gelişmeler neticesinde yapılması gereken şey, küresel bazda yeni yönetim modelleri kurmaktır. Bu da ancak geniş bir mutabakat zeminine dayalı reformlarla mümkündür. Dünyada bir değişim rüzgarı, reform arayışı var. En gelişmiş ülkelerin seçim kampanyalarına baktığımızda Macron’dan Merkel’e, Trump’dan Asya liderlerine kadar hepsi reform vaatleriyle iktidara geliyorlar. Bu reformların birbirinden kopuk, yukarıdan dikta edilen bir yöntemle yapılması mümkün değildir. Bu şekilde yapılan reformlar, toplum tarafından benimsenmeyeceği için uygulamada da başarılı olmazlar. Değişimi yukarıdan çok tabanın benimsemesi önemlidir. Reform, masa başı işi değildir; yola koyulma işidir. Hem benimsenmesi, hem bu yolda ilerlenmesi için tabana ihtiyaç vardır. Yol almak için ‘tabana kuvvet’ diyeceğiz. Toplumsal mutabakat ile açık açık tartışıp konuşarak doğruların geniş kesimlerce anlaşılmasını ve benimsenmesini, değişimin gönüllü ve katılımcı bir zeminde gerçekleşmesini sağlayabiliriz. Bu da ancak düşünce ve ifade özgürlüğünün sağlandığı katılımcı demokrasilerde mümkündür. Demokrasi olmadan reform, reform olmadan ilerleme olamayacağını anlamamız gerekir. Demokratikleşebilmek için ise en başta korkularımızı yenmemiz gerekiyor. Değişimden, diyalogdan, bizim gibi düşünmeyenden, bizim gibi olmayandan korkmaktan vazgeçelim.
İsrail şiddetini kınıyoruz …
Ortadoğu şiddeti tırmandıran, yanlış ve sorumsuz kararlar nedeniyle, bir kez daha felaketi yaşıyor. İsrail hükümetinin, Ortadoğu’da barış umuduna kast eden şiddetini kınıyorum! Amerika’nın dış politikasındaki belirsizlikler ve geçmişte yapılan antlaşmalara dahi saygı gösterilmemesi tüm dünyayı olduğu gibi Türkiye’yi de fazlasıyla etkiliyor. İran Nükleer Antlaşması’ndan Amerika’nın ayrılma kararı alması ve İsrail’in İran’a karşı söylemlerinin giderek daha agresifleşmesi, hem bölgemiz hem ekonomimiz için önemli bir risk haline geldi. Küresel büyümenin canlanması ve Opec antlaşmasıyla zaten artmakta olan petrol fiyatlarının bu gelişme ile daha da yükseldiğini, Amerikan Ambargosu’nun geçmişte de İran ile iş yapan Türk şirketlerini ve bankalarını nasıl olumsuz etkilediğini biliyoruz. Bunların ötesinde bölgede bir sıcak çatışma ihtimalini ise düşünmek dahi istemiyoruz. Kısaca, finansal belirsizlikler okyanusundayız. Belirsizliğe nasıl hazır olunur? Kıyı görünene kadar her türlü senaryoya hazır olarak. Biz de hazırlığımızı iyi yapacağız.” -Mehmet ÖZGÜN-

Exit mobile version