Eski Bakan Günay’a … Teşekkürler…

Bu kentin tarihine ve kültürüne dair şu ana kadar kaç haber yaptığımı hatırlamıyorum bile…

Onlarca mı ?

Daha fazladır…

Belki yüzlerce…

Hatta fazlasıdır…

Aslında konumuz, yapılanın karşılığında MADALYA almak değil, PLAKET hiç değil, ama eldekine işaret eden kelimelerin hakkını vermek, var olana ekli yanlışlığı düzeltmek, bu kentin dünden aldığı emaneti eksiltmeden yarına ulaştırmak, bunu yaparken de omuzdan tutup hafifçe sarsmak, hatta uyandırmak !

Çünkü yanlışımız ÇOK !

Doğru bildiğimiz yanlışımız ÇOK !

İnatla ısrar ettiğimiz yanlışımız ÇOK !

Bugün Antakya’nın tarihi evlerinden Titus Tüneli ve Beşikli Mağarası’na, Saint Simon Manastırı’ndan Saint Pierre Kilisesi’ne kadar, sahip olduklarımızı iyi yönettiğimizi mi sanıyoruz ya da işin hakkını verdiğimizi mi ?

Sadece bu saydıklarımız mı ?

Peki ya şehir içindeki başka başka tarihi noktalar ?

İsimsiz olanlar, sahipsiz kalanlar, kaderine terk edilenler !

VAR olanlar, ama YOK gibi davranılanlar !

Bitti mi ?

Hayır… !

Eski Roma Köprüsü’den kaldığı iddia edilen kesme taşlara eklediğimiz SESSİZLİĞİMİZİ unuttuk mu ? Onca yazılıp çizilene rağmen, tek bir resmi sıfatlı ismin bile ilgilenmediği taşları suya GÖMME ve UNUTMA halimizi unuttuk mu ? Hiç mi MERAK etmedik sahi ? MÜZE Yönetimi hiç mi merak etmedi ? Kültür ve Turizm MÜDÜRLÜĞÜ hiç mi merak etmedi ? Hatay Valiliği, bu kentin gerisinden kaldığı iddia edilen parçaları hiç mi merak etmedi ?

Zor mu geldi sahi ?

Angarya mı geldi ?

Uğraşılmak mı istenmedi ?

Siz ne düşünüyorsunuz bilmem ama, eldekinden o kadar kolay vazgeçiyoruz ki, asıl korkutucu kısım da bu ! Ama bu halimizin inkarında da MARKA toplantıları yapıyor, bol maliyetli projelerle de bu MARKA’nın üzerindeki tozu ŞAŞALI törenlerle üflüyoruz !

Sahi, gerçekten de ne istiyoruz, biliyor muyuz ?

Ya da istemiyoruz, ama itiraf da edemiyoruz !

Hangisi

Bakın, 17 Ocak 2015’te tam da buna dair yazmışım, ama cevap dahi alamamışım, YALAN denmemiş, İNKAR edilmemiş, ama öyle derin bir sessizlikle okunmuş ki her kelime, belki de asıl gerçeğimizi fısıldamış…

Yazımın başlığında, “SÖKÜLEN -AHŞAPLARI- GÖREN VAR MI?” diye sormuşum ve başlatılan bir restorasyona dair devam etmişim…

“Antakya Medeniyetler Evi’ni hiç gezdiniz mi bilmiyorum ama, gidip görün, odaları tek tek dolaşın, YAPILANI inceleyin, TAŞ ve AHŞABIN bu dev konağına ekli NOTALARI dinleyin, ki bu, işin güzel tarafı…

Biz ise, o güzel tarafın ARKA yüzünü çevirelim bugün, hatta geride kalan sayfalara dönüp, SİLİNENLERİ bulalım ve finalde de defterin koparılan sayfalarının izini sürelim, kayıpları ilan edelim…

Evet… Bu tarihi yapının restorasyon sürecine tanık olan biri olarak, gördüğümüz, hatta şahit olduğumuz bazı şeyler üzerine yazmış ve cevap istemiştik, yapılana ‘mantık’ arayıp, sorumlulara çağrıda bulunmuştuk…

Sorun şu ki; Antakya Medeniyetler Evi’nin orijinal dolap ve kapı aksamları, yani tarihi değeri olan ahşap kısımları, restorasyon süreci sırasında söküldü, yerine ise yenileri ( ! ) ekleniverdi, ki o zaman biz şunu sorduk, “Kullanılabilirliği olan ama buna rağmen yerlerinden sökülen ahşap kısımlara ne oldu?”

Yine S.O.R.A.L.I.M… Onca AHŞAP aksam şimdi N.E.R.E.D.E ? Depo’da mı yoksa SATILDI mı?”

Antakya’nın tarihine dair son yaptığımız bir haber için, “Tarihi koruma ile ilgili verdiğiniz bilgilerin yetkililerin de ilgisini çektiğini umarım” diyen Kültür ve Turizm eski Bakanı Ertuğrul Günay’ın kelimeleri o yüzden çok değerli, kelimelerimizin sahipsizliğinde giderek eksilen tarihimiz için çok değerli…

Peki, konuşmak isteyen başka kimse yok mu?

Konuşup eldekine SAHİP çıkmak isteyen !