Sıkıştıkça eski defterler karıştırılıyor. Bayatlamış yemekler tekrar tekrar ısıtılarak yurttaşların önüne konuluyor.
Ama bunu yapanlar hiçbir şekilde bundan yarar görmüyorlar. Aksine zarar görüyorlar. Zira bu tür söylemler tekrar edile edile, insanlarda bıkkınlık yarattı, artık bu tür sözleri duymak dahi istemiyorlar.
Özellikle 23 Haziran’dan sonra güçlendirilmiş parlamenter sisteme yeniden dönülmesi, tek adam yönetimini oluşturacak olan sistemin oluşturduğu zararlar göz önünde bulundurulmak suretiyle bu sistemden vazgeçilmesi yolundaki söylemlere karşı, inandırıcı savunmalar yapılmak gerekir iken, ne yazık ki yine eski defterler karıştırılmaya, bayatlamış yemekler yeniden ısıtılıp yurttaşların önüne konulmaya başlandı.
Ne imiş ?
CHP döneminde tek adam iktidarı varmış. Ülke tek adam ve onun aldığı kararlar doğrultusunda yönetilmiş !!!
Öncelikle bunu söyleyenlere şu yanıtı vermek gerekir: Genç Türkiye Cumhuriyeti nasıl kuruldu ve kuruluşundan önce hangi yönetim biçimi vardı. Ülke ne durumda idi?
Ülke yabancı güçler tarafından tamamen işgal edilmişti.
Yönetim biçimi padişahlıktı.
İnsanlar padişahın kulu olarak kabul ediliyordu.
Ulus bilinci ve anlayışı yoktu. Bunun yerine ümmet bilinci ve anlayışı uygulanıyordu.
İşte böylesi bir ortamda, Gazi Mustafa kemal Atatürk ve dava arkadaşları yeni bir yönetim biçimini yaşama geçirdiler.
Ümmet yerine ulus, kulluk yerine ise yurttaşlık bilinci ve anlayışı hakim kılındı. Padişahlık sonlandırıldı. Bunun yerine hâkimiyetin kayıtsız şartsız millette olduğu anlayışı egemen kılınmak suretiyle, Cumhuriyet yönetimi yaşama geçirildi.
İşte böylesi bir ortamda, 1945 yılına kadar Genç Türkiye Cumhuriyetinin, Atatürk ilke ve devrimlerinin sağlam temellere oturtulması için çalışmalar yapıldı. Tüm bunlar halkın iradesi ile seçilmiş milletvekillerinden oluşan TBMM’nin denetiminde, bunun aldığı kararlar ve yaşama geçirdiği yasalar uyarınca gerçekleştirildi.
Bilindiği gibi 1945 yılına, yani çok partili yaşama geçilinceye kadar ülkemizde tek parti vardı ve bu partinin yöneticileri tarafından ülkede devrimlerin kök salması için çalışmalar yapılıyordu.
Böylesi bir ortamda yönetimin başında bulunan kişi için tek adam demek ve o tek adamı bugünkü demokratik yönetim biçimi içerisindeki tek adamla mukayese etmek, elbette ki doğru bir hareket ve söylem olamaz.
Bir tarafta tek parti yönetimi, öbür tarafta çok partili demokratik bir anayasanın var olduğu yönetim biçimi.
Bu iki yönetim biçimindeki kişileri aynı kefeye koymaya kalkışırsak büyük bir yanılgı içerisine gireriz.
Yine aynı anlayış içerisinde olanlar, CHP’nin tek parti iktidarı döneminde il başkanlarının aynı zamanda vali olduğunu örnek olarak göstermek suretiyle, bugüne yönelik eleştirilere karşılık verilmeye çalışılıyor.
Yine o dönemde tek parti iktidarı olduğu ve başkaca bir partinin bulunmadığı bir ortam içerisinde valilerin, iktidarın valisi olduğu yolundaki söylemlerin bugünkü eleştirilere savunma olarak gösterilmesi doğru bir söylem olmasa gerek.
Tek parti döneminde valiler iktidarın valisi idi diyerekten bugünkü valilerin de iktidarın valisi olmasını istemeye kalkışmak hiç bir şekilde inandırıcı ve kabul edilebilir bir savunma değildir.
Görünen o ki; özelikle 23 Haziran’dan sonra iniş ,çöküş ve bataklığa batış sürecine giren iktidar partisi ve ona destek veren parti, içine düştükleri bataklıktan çıkmak için çırpınıyorlar. Oysaki bataklıktan çıkmak için çırpınmak değil, daha fazla batışı önleyici yollara başvurmak gerekir.
Bu yola başvurulmayıp çırpınmaya devam edildikçe batılacak, batıldıkça da daha fazla çırpınılacaktır.
Bu gerçek gözler önünde iken, tek parti dönemini bugünkü döneme örnek göstermeye kalkışmak, bataklığa düşenin yaptığı çırpınmadan öteye gidemeyecektir.
Bu anlayış devam ederse, hatalar bulunup doğruya yönelme doğrultusunda adımlar atılmazsa, bilinmelidir ki; mukadder akıbet gerçekleşecektir. Çırpınış fayda vermeyecek, aksine batışı hızlandıracaktır…
nabiinal@hotmail.com