Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

 “ETKİ AJANLIĞI ” ve HUKUK  

Etnrcslki Ajanlığı yasa teklifinin

Etnrcslki Ajanlığı yasa teklifinin TBMM Genel Kurulunda, “şimdilik” geri çekilmesi önemli, ama yetmez! Böyle bir düzenlemenin iki de bir gündeme getirilmesine, toplumun üzerinde “demokles kılıcı” gibi sallandırılmasına kesin şekilde son verilmesi sağlanmalıdır!

iktidar, kendi politik görüş, söylem ve eylemlerine uymayan her türlü düşünceyi, bilgiyi ve haberi tehlike kabul ediyor. Bunları savunan, yazan kişileri, yayımlayan gazete ve televizyonları, radyoları “en uygun yöntemlerle bertaraf edilmesi, susturulması” gereken unsurlar olarak görüyor. Belirgin işlevi somut, maddi eyleme karşılık verme olan “vatandaş ceza hukukunu” ortadan kaldırma girişimlerini sürdürüyor.

Ceza hukukçusu Jacobs’un, sorgulamaya ve bu sorgulamadan yapılan çıkarımlara dayalı niyet saptamalarına göre “tehlike (olarak) görülen” önlenmesine/bertaraf edilmesine yönelik “düşman ceza hukuku” uygulamaları devreye sokulmaya çalışılıyor. “her yurttaş, her an, bu uygulamaların olası bir objesi haline” getirilme, hukuken “kuşku ve hayati tehlike altında tutulma” tehdidi altında bulunuyor.

Etki Ajanlığı yasa teklifi , böyle bir tehdidi en somut şekilde içermekte. Seksen milyon yurtta “potansiyel suçlu” durumuna gelmekte.

HUKUKEN KABUL EDİLEMEZ!

Norm özelliği ve yasama tekniği yönüyle bütünüyle sorunlu olan bir yöntem olan torba kanunun ile Noterlik Kanunu içine sokulan düzenleme teklifi ile TCK madde 339’a su hükmün eklenmesi öngörülüyor. “Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler hakkında üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir.”

Böyle bir düzenleme normatif özellik ve yasama tekniği yönüyle de, temel hak ve özgürlükler bakımından da hukuken kabul edilemez! Öncelikle; “hukuki belirlilik” ilkesinin gereği olan, ceza normunun; içerik ve unsurlar olarak kesin şekilde tanımlanmış olması, belirsiz ve muğlak ifadeler taşımaması, kavramsal içerik ve sınırlama itibariyle tartışmaya , geniş ve farklı yorumlamaya yer bırakmayacak şekilde maddi ve manevi unsuru yönüyle, açık olarak belirlenmiş bulunması gerekliliğine aykırıdır! Somut eylem ve biçimleriyle, bu eylemin yaratacağı tehlike, tehdit ve ihlalin niteliğinin ve bu eylemin sonuçlarının, oluşturacağı özel kamusal zararın ne olacağı ve düzenlemenin bunları önleme niteliğinin belirliliği de somut olarak belirtilmiş değil.

Halkın ifade özgürlüğünü ortadan kaldıracak, haber alma ve hakikati bilme hakkını savunan muhalif tüm gazete, basın yayın kuruluşları ve mensuplarına sistematik ve yaygın şekilde baskıyı arttıracak, akademik özgürlüğe darbe vuracak bu düzenleme, temel hak ve özgürlüklere, anayasa ve hukuk devleti ilkesine bütünüyle aykırıdır!

Kaldı ki, bu konuda Türk Hukuk Mevzuatında “ulusal güvenliği sağlamak için gerekli hükümler”, Türk Ceza Kanunu başta olmak üzere ilgili kanun ve yönetmeliklerde yeterince mevcut! Örneğin, 2014’te değiştirilen MİT Kanunu istihbarat örgütlerine her türlü izleme, gözetleme yetkisi veriyor. Ayrıca teknolojik gelişme ve tehditlerin doğurduğu yeni düzenlemeler, konu bazlı olarak yapılmakta. (Örneğin, son olarak geçen hafta fon alan yayın kuruluşlarının lisanslarının iptal edilmesi için yeni bir yasa teklifi TBMM’ ye sunuldu.)

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ, BİLGİLENME HAKKI VE İNSAN HAKLARI

Bir ülkede düşünceyi açıklama özgürlüğünün var olması; “herkese, egemen olan fikirlere, egemen tabulara ne kadar aykırı olursa olsun, yeni fikirler ve bilgiler getirme hakkının” tanınmış ve bu hakkın yasal güvenceye bağlanmış olması anlamına gelir.

Yani bu özgürlük; “Böyle bir fikir veya bilgi getiren bir kişiye, hiç kimsenin (herhangi bir devlet organının, yargıçların, polisin, vb.) dokunamayacağının, mevcut ya da geçerli olanlara ne kadar aykırı olursa olsun, niteliği veya içeriği ne olursa olsun, yeni bir düşünce veya bilgi getirdiği için, onun başka haklarına zarar verilmeyeceğinin güvence altına alınmış olması” demektir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de düşünceyi açıklama özgürlüğüne dair birçok kararında (özellikle Karataş/ Türkiye Kararı 1999) bu bağlantıları kurmuş ve ifade özgürlüğünün; “demokratik toplumun ilerlemesinin ve her bireyin gelişmesinin temel koşullarından biri olduğunu” ve “yalnız taraftar bulan, zararsız ya da ilgilenmeye değmez görülen bilgi ve düşünceler için değil, aynı zamanda devlete ya da nüfusun bir bölümüne kırıcı gelen, şok eden ya da rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğunu” karara bağlamış bulunuyor. Mahkeme, “halkın farklı bir perspektiften bilgilendirilme hakkının”, haber alma hakkının da basın özgürlüğünün de düşünceyi açıklama özgürlüğünün bir biçimi olduğunu, “devletin de bu özgürlüklere haksız (şiddete, silahlı direnişe ya da ayaklanmaya kışkırtıcılık niteliği taşıması halleri dışında) karışmama ödevi bulunduğunu” da vurguluyor.

Avrupa Birliği ve uluslararası kamuoyunun da etkisiyle “şimdilik” geri çekilen bu yasa teklifi ve buna benzer düzenlemelere karşı toplum olarak duyarlılığımız daima canlı olmalı.

*Hukukçu /Akademisyen