Merkez Bankası gecelik faiz oranını %24 e çıkaran kararını geçtiğimiz hafta açıkladı.
Merkez Bankasının bu faiz artırım kararı beklenen, ama çok gecikmiş olan bir karar idi.
Ekonomik krizin ayak seslerinin duyulduğu günlerde alınması gereken karar, aradan aylar geçtikten, ekonomik kriz etkisini hızlı bir şekilde hissettirmeye başladıktan, ekonomik yangın iyice yayıldıktan sonra alındığı için yaşanan krize olumlu etkisi oldukça azalmıştır.
Oysaki aylar önce böyle bir karar alınsa idi, bunun piyasaya olumlu etkileri daha fazla olacak, yangın daha fazla büyümeyecek ve ekonomik kriz etkisini daha çok hissettirmeyecekti.
Ne ise, olan oldu, biten bitti. Şimdi zararın neresinden dönülürse kârdır misali, hiç olmaz ise bundan sonra merkez bankasının aldığı kararın ekonomiye olumlu etkilerinin oluşmasını sağlayabilmek için gereken yapılmalı, sözler söylenmeli, adımlar atılmalıdır. Ama ne yazık ki; bunun tamamen aksi gerçekleşiyor.
Merkez Bankasının faiz artırım kararı açıklandığında, piyasalarda olumlu bir hava oluşmaya başlamış, doların ateşi kısmen de olsa sönme durumuna girmiş idi.
Bu kısmi olumlu havaya karşı faiz artırımına en sert tepki ve eleştiri Cumhurbaşkanı tarafından dile getirildi.
Öyle ki; merkez bankasının bağımsız olduğu, ancak bağımsız olan bu kurumun aldığı kararların hiçte isabetli olmadığı, örneğin enflasyon tahminlerinin hiçbir zaman tutmadığı yolundaki sözler ekonomi dünyasını oldukça karıştırdı.
Türkiye’de 24 Haziran’dan sonra yürürlüğe giren sistem gereği merkez bankasının bu faiz artırım kararının, Cumhurbaşkanının bilgisi ve onayı dışında olamayacağı kanaati mali çevrelerde yaygın idi. Nitekim Berat Albayrak’ın yaptığı açıklamanın satır aralarındaki sözlerinden de bu husus anlaşılmaktadır.
Ama buna rağmen, sanki Cumhurbaşkanı ve onun yönettiği kurum ve kuruluşların görüşleri ile merkez bankasının görüşleri arasında çelişki varmış gibi bir izlenim ortaya çıktı.
Böyle olunca da piyasalardaki belirsizlik havası bir türlü giderilemedi. Hele hele sonraki günlerde yapılan ve bu benim sabır safham, yolundaki söylemler belirsizliği ve tedirginliği daha da arttırdı.
Şimdi bu olanları bir yana bırakalım ve gelelim merkez bankasının aldığı faiz artırım kararından sonraki beklentilere.
Geç kalan bu karardan sonra toplumun merak ettiği husus şudur: Fiyatlar, döviz kurları yükseldikçe arttırıldı. İğneden ipliğe her şeye bu gerekçe ile haklı ya da haksız zam geldi.
Şimdi döviz kurlarında düşüş başladığına göre yapılan bu zamlar geri alınacak mı?
Fiyatlarda düşüş başlayacak mı?
Dolara veya EUR a endeksli olmadığı halde birçok ürüne fırsatçılar tarafından yapılan zamların geri alınması, başka bir anlatımla eski haline getirilmesi için adımlar atılacak mı, gereken kararlar alınacak mı?
Yüksek sesle dillendirilen bu sorulara karşı inandırıcı yanıtlar verilmesi, olumlu adımlar atılması bekleniyor.
Doğal olarakta bu konuda ilk adımın, ilk örnek hareketin sorumluluk mevkiinde bulunanlar tarafından atılması ve gösterilmesi gerekir.
Vatandaştan TL’ye dönüş için talepte bulunulurken, merkez bankasının aldığı karar sonucu TL’nin değerinin artması beklenirken, sorumluluk mevkiinde bulunanlarında dolara endeksli olan ödemeleri TL’ye dönüştürmek suretiyle bu konuda örnek davranış içine girmeleri bekleniyor.
Bir kez daha hatırlatalım: Merkez Bankasının gecikmiş faiz artırım kararının ekonomik krizin etkilerini azaltması için el birliği ile gereken çaba gösterilmeli, gereken destek verilmelidir.
Destek olma yerine köstek olmak yoluna gidilmemeli, ekonomik yangının sönmesi için gereken yapılmalıdır. Bu yapılırken de bir husus akıldan çıkartılmamalıdır: Her konuda olduğu gibi ekonomide de bazı kurallar vardır. Bu kuralları ben tanımıyorum, ben değiştiriyorum, sadece benim kuralım geçerli olacaktır demekle ne kural değişir, ne ekonomi rayına oturur, nede yangın söner…
nabiinal@hotmail.com