Geleceğimiz ve güvenliğimiz için

Endişeleniyorum Hatay ve diğer kentlerde biriken sığınmacılar arasında yer alan 645 bin Suriyeli, devlet okulları ve geçici eğitim merkezlerinde, 20 binden fazla Suriyeli genç ise yükseköğrenimde eğitimlerini sürdürüyor. Mevcut kalabalığı uzaktan izleyenler ise sınırın hemen yanı başında! Konuyu gündemine alanlardan biri de Hürriyet Yazarı Gülse Birsel! Suriye’nin kuzeybatısındaki, Hatay’a komşu sınır kenti İdlib ili, neredeyse […]

Endişeleniyorum

Hatay ve diğer kentlerde biriken sığınmacılar arasında yer alan 645 bin Suriyeli, devlet okulları ve geçici eğitim merkezlerinde, 20 binden fazla Suriyeli genç ise yükseköğrenimde eğitimlerini sürdürüyor. Mevcut kalabalığı uzaktan izleyenler ise sınırın hemen yanı başında! Konuyu gündemine alanlardan biri de Hürriyet Yazarı Gülse Birsel!

Suriye’nin kuzeybatısındaki, Hatay’a komşu sınır kenti İdlib ili, neredeyse iç savaşın başından bu yana silahlı muhaliflerin ve illegal grupların kalesi niteliğinde. Hali hazırda iç göçle nüfusu 4 milyona ulaşan İdlib’in merkezi, Mart 2015’te muhaliflerin kontrolüne geçti. Sivil Savunma kaynakları, bölgede son dönem yaşanan çatışmalar nedeniyle, Mayıs ayında 59’u çocuk, 231 sivilin yaşamını yitirdiğini ve 659 sivilin yaralandığı bilgisini veriyor. Ancak yaşanan saldırıların artması sebebiyle şu ana kadar 553 binden fazla sivil yerlerinden edildi. Bu durum, kaçan sivillerin, Hatay sınırına yakın bölgelerde kurulan derme çatma kamp alanlarında birikmesi anlamına geliyor.
-MUCİZE!-
Yaşananları gündemine alan isimlerden biri, geçtiğimiz günlerde konuya dair bir yazı kaleme alan Hürriyet Yazarı Gülse Birsel oldu. Birsel, Hürriyet’te “Karışık hisler…” başlığıyla yayımlanan yazısında “Fakir, hüzünlü, çaresiz mültecileri görünce acı hissediyor, hepsine devlet tarafından adam gibi ev, ısınma ve gıda yardımı sağlanmasını istiyor, var olan yardımlara seviniyorum” ifadesini kullandı.
Birsel, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre kayıtlı Suriyeli mülteci sayısının 3 milyon 606 bin olduğunu belirterek, “Böyle bir mülteci nüfusunu şimdiye kadar büyük bir çatışma olmadan, hem sosyal hem ekonomik olarak tolere etmiş olmamız mucize gibi bir şey” dedi.
-İÇİM KARARIYOR-
Birsel şöyle devam etti:
“Öte yandan, bu şartlardaki on binlerce vatandaşıma niye bu yardımlar yapılmıyor, Suriyelilerin imtiyazı ne, diye düşünüp sinirleniyorum. Bu ülkedeki hiçbir misafirin aç açıkta olmamasını gönülden diliyorum. Öte yandan, geçen gün bir mavi yakalı abla, ‘Mahalledeki Suriyelilere paket paket mercimek, fasulye geliyor, sevmedikleri için bize veriyorlar, evi öyle döndürüyoruz, bizim daha çok ihtiyacımız var’ dediğinde de içim kararıyor.
El kadar mülteci çocukların orada burada çalışmasına, okul görmemesine içim acıyor. Hepsinin tek tek belirlenip, gerekirse bir cep harçlığı verilerek okullara yerleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Öte yandan, bu dili farklı, önceki eğitiminde duraklamalar-eksikler olan çocuklarla kendi çocukları aynı sınıfta okuduğu için müfredatın tam uygulanamadığından ve eğitim kalitesinden şikâyet eden Türk anne-babalara da hak veriyorum.
Savaştan kaçan insanın çaresizliğini hayal edebiliyor, burada yaşadıkları haksızlıkları, itip kakılmayı da biliyor, bazı gergin hallerini normal karşılıyorum.
Öte yandan, mültecilerin son zamanlarda polisiye olaylarda gitgide daha çok rol almaya başladıklarını gözlüyor, geleceğimiz ve güvenliğimiz için endişeleniyorum. ‘Sapasağlam Suriyelilerin ülkelerinde savaşmaması/bizim plajlarda keyif çatması’ tartışmasının, çok ‘tartışmalı’ olduğunu düşünüyorum! Her hikâyeyi ayrı ayrı dinlemek gerekir. Kim turist, kim burada çalışıp tatil gününde gezen Suriyeli? Hangisi savaştan kaçmış, hangisi beğendiği ve hiçbir kontrol olmadığı için tercihen gelmiş burada yaşıyor? Çatışmadan kaçıp gelen kadın ve çocuklara ise bu konuda söylenecek bir şey yok diye düşünüyorum.
Öte yandan, Türkiye’ye gelen bu kadınlar için hiç de parlak bir hayat olmadığının, istismarın daniskasının yaşandığının, çaresiz mülteci kadınların para karşılığı ‘ikinci eş’ adı altında resmen satıldığının ve kimsenin kılının kıpırdamadığının da farkındayım. Başka kültürlere, başka davranış kalıplarına tahammüle, çeşitliliğe varım. Öte yandan, artık kendi kültürümün, kendi sokaklarımın değişmeye başladığını görüyorum. Kendi vatandaşımın yaşam tarzını devam ettirmekte zorlandığını, özellikle kadınların şikâyetçi olduğunu biliyorum. Şehrin ortak alanlarını (park, plaj, mesire yeri) eskisi kadar rahat ve güvenli olmadığı konusundaki söylenmeleri duyuyorum.
Buraya gelen mültecilerin işsiz dolaşmasından veya illegal, berbat şartlarda çalışmasındansa, düzgün bir işe girmelerini, işyeri kurmalarını, kendilerine yetmelerini destekliyorum. Öte yandan, memlekette bu kadar işsizlik varken, ‘o işe girecek, o işyerini kuracak’ bir vatandaşımın yerini almaları, üstelik vergi vs gibi başka avantajlara sahibi olmaları da bana çok dokunuyor.
TÜİK verilerine göre, kayıtlı Suriyeli mülteci sayısı 3 milyon 606 bin. Bu insanların sadece yüz bini barınma merkezlerinde yaşıyor, kalanı şehirlerde. 1 milyona yakını 9 yaşın altında! Bu sayı sadece Suriyeliler. Afganları, Pakistanlıları saymıyorum. Böyle bir mülteci nüfusunu şimdiye kadar büyük bir çatışma olmadan, hem sosyal hem ekonomik olarak tolere etmiş olmamız mucize gibi bir şey!
Öte yandan ‘En çok mülteciyi biz misafir ediyoruz’ cümlesinin çoktan gurur kaynağı olmaktan çıktığını, bu plansız, entegrasyon programsız misafirlerin geleceğe dair en vahim sorunlarımızdan biri haline dönüşmekte olduğunu da görüyorum.
Yani… Mültecilerle ilgili hislerim merhamet-tedirginlik, şefkat-kızgınlık arasında gidip geliyor ve karışık!
Aslında hikâye şu… On bin, yüz bin, hatta beş yüz bin mültecimiz olsaydı, böyle bir yazı yazmayı bile ayıp bulurdum. Ama 4 milyon insan gelmiş ve gelmeye devam ediyor. Ne yapacağız? Ne?” -Tamer Yazar-

Exit mobile version