Doç. Dr. Necmettin Çalışkan: “Gidenlere üzülmek ve nezaketi elden bırakmamak ayrı bir şeydir. Ama teşekkürü de ayağa düşürmeyelim derim.”
6 Mart’ta yapılan bir açıklama, bir istifaya dair oldu. İstanbul Milletvekili Nazır Cihangir İslam, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “4 Mart 2020 itibariyle Saadet Partisi’nden istifa ettim. Düşünülerek verilmiş bir karardır. Kişisel bir hesabım olmadı. Bundan sonra da olmayacak. Kırgınlığım yok. Saadet Partisi camiasına içtenlikle şükranlarımı sunuyorum” ifadesini kullandı. Ancak açıklamaya bir de gerekçe ekledi… “Vesayetten ari, özgürlükçü, demokratik, çoğulcu, eşitlikçi ve her kesimi kucaklayan bir anlayışın hakim olmasına dair inancım, genel anlamda istifa gerekçelerimi oluşturmuştur.”
İslam’ın istifasının ardından Saadet Partisi Milletvekili sayısı bire inerken, konuyu ele alan isim, Partinin Hatay siyasetindeki önemli ismi, aynı zamanda Genel İdare Kurulu üyesi de olan Doç. Dr. Necmettin Çalışkan oldu. İsim vermeden, yaşanan istifaya ve istifa edilirken kullanılan bazı ifadelere değinen Çalışkan’ın gündemi ve siyaseti değerlendirdiği açıklamaları ara başlıklar halinde şöyle:
Geçtiğimiz günlerde, gündemde olan birinin bulunduğu yerden ayrılması üzerine, doğal olarak kurumun en üst düzey temsilcisi, nezaket kuralları çerçevesinde, bugüne kadarki hizmetleri için teşekkür etti. Bu normaldi ve insanı ilişkiler bakımından makuldü.
Bu durum, görüldüğü kadarıyla, bazı kesimler/taban tarafından abartıldı. Bahse konu Sayın Milletvekilinin yaptığı davranışın teşekkürü hak edecek bir tarafı yok. Kendi ifadesiyle de sabit olduğu üzere, farklı fikirlere açık ve eleştiri kültürüne sahip olduğunu bildiğimden ve dostluğuna güvenerek, eleştiri hakkımı kullanacağım. “Ne yapmak istedi de yapamadı, kim suratını astı, hangi kapı yüzüne kapandı?” diye sorarlar. Evet, biz kendisini sevmiştik, baş tacı etmiştik, bağrımıza basmıştık. En azından, dönem sonuna kadar sabredip gitmemeliydi.
-İTHAM!-
Evet, gidene üzülmek, davasını düşünen biri için en tabi durumdur. Açıkçası hepimiz üzüldük. Ancak şu da var ki, teşekkür beklerken, giderayak yapılan “vesayet” ithamı ağır oldu. Belki doğru da olabilir.
İthamı yapan kişinin unuttuğu şey, bizzat kendisinin “bu sistem içerisinde kabul edildiği” gerçeğidir. Keşke o zaman da vesayete karşı çıkılıp yiğitlik gösterilebilseydi de, vesayete karşı olunduğu (!) açıklanabilseydi. Bildiğin, tanıdığın bir yere “davetle” geldin.
Nasrettin Hoca’nın dediği gibi, “hırsızın hiç mi suçu yok?” Teşbihte hata olmaz. Bitkisel hayatta yaşayan “sivil ölü”yü hayata döndürüyorsunuz, ayıkınca da ilk işi, kendini hayata döndüren doktoru eleştirmek oluyor. Eleştirmek, çekip gitmek en kolayı. Mücadele edip “düzeltmeye ve tavsiyelerde bulunmaya” devam etmek erdemdir.
-3 YILDA 3 PARTİ-
Bir başka örnek de; yeni parti kuruluyor! Adam, balıklama atlıyor. Üç yılda “üç parti değiştirerek” omurgalı olunmaz. Geride kalanlar da, sanki alkışlanacak bir tavır sergilemişler gibi, gidene teşekkür ediyor! Bir, madalya takmadıkları kaldı!
Gidenler, gidilen yeri daha doğru gördüklerinden mi, yoksa ikbal gördüklerinden mi gidiyor? Yaşadığımız birçok sorunun ana müsebbiplerinden oluşan adamlar, ne umudu vaat eder ki? Bu da başka bir konu…
-TEŞEKKÜR!-
Bir de, “kamu yöneticilerine” teşekkür furyasıdır (!) gidiyor. Mesela herkes “virüs” nedeniyle Sağlık Bakanı’na teşekkür ediyor. Niye? Türkiye’nin tüm çevresinde korona virüs varken Türkiye’de yok diye… Olmadığından mı? İlan edilmediğinden mi?
İlgili makam sahipleri tarafından keskin ifadelerle bir vakaya rastlanmadığı ifade edilirken, “bir gün sonra” ani bir kararla korona virüs vakası yaşandığı ve ciddi risklerin olduğu belirtildi. Virüs haberinin de, siyasete yeni atılan parti kuruluş ilanıyla aynı güne rastlaması ne kadar tesadüf, bilmiyoruz.
Özetle, gidenlere üzülmek ve nezaketi elden bırakmamak ayrı bir şeydir. Ama teşekkürü de ayağa düşürmeyelim derim. -Tamer Yazar-