İngiltere ve Fransa, 7 Kasım 1918’de Ortadoğu’yla ilgili bir ortak bir bildiri yayımladılar. “Uzun zamandan beri Türklerin zulmü altında yaşayan halkların kurtuluşu için” savaştıklarını belirten iki devlet, Ortadoğu’da halkların seçimlere dayanan ulusal hükümet kuracaklarını bildirdiler. 1920’de İngiltere ve Fransa Ortadoğu’yu paylaştılar. Suriye ve Lübnan Fransa’ya; Irak, Ürdün ve Filistin İngiltere’ye verildi. 1920 Temmuz’unda 90 bin Fransız askeri Suriye’ye girdi. Fransa, Lübnan topraklarını iki katına çıkararak Lübnan’ı Suriye’den ayırdı. Geri kalan Suriye’yi eyaletlere böldü ve federal bir sistem kurdu. Filistin de Suriye’den ayrılarak İngiltere mandası altına girdi. İngiltere, bu safhada Yahudilerin Filistin’e göç etmelerine göz yumdu. Bunun üzerine Araplarla Yahudiler arasında 1921, 1929, 1933 ve 1937-1939’da çatışmalar oldu.
İngiltere, Filistin sorununu 1947’de Birleşmiş Milletler’e (BM) taşıdı. BM, Filistin’in Arap ve Yahudiler arasında bölünmesine, Kudüs’e de tarafsız bir statü verilmesine karar verdi. Filistin’de, Aralık 1947’de Arap ve Yahudiler arasında şiddetli çatışmalar oldu. İngiltere, 14 Mayıs 1948’de Filistin üzerindeki manda yönetimini kaldırdı ve aynı gün İsrail devletinin kuruluşu ilan edildi. Çekilen İngiliz kuvvetleri yerini Yahudilere bırakıyordu. Arap devletleri Mısır, Irak, Ürdün, Suriye ve Lübnan Filistin’in bölünmesi karşısında önceden aldıkları karar gereği İsrail’e savaş ilan ettiler ve 15 Mayıs 1948’de Filistin’e girdiler. ABD, İsrail’i kurulduğu gün; Sovyetler Birliği, savaş çıktıktan iki gün sonra tanıdı. ABD ve Sovyetler Birliği, 1948 savaşında İsrail’i desteklediler.
1948 Arap-İsrail savaşı yaklaşık bir yıl sürdü. İsrail’in sadece 75 bin kişilik ordusu olmasına rağmen beş Arap ülkesinin ordularını yenilgiye uğrattı. Sonuçta Mısır, Ürdün, Lübnan, Suriye ve İsrail arasında ateşkes anlaşmaları imzalandı. İsrail savaşta başarılı olduğundan, ateşkes anlaşmalarıyla kurulduğu andan daha fazla toprağa sahip oldu. Savaşın sonunda, uluslararası statüye sahip Kudüs’ün yarısı İsrail’in eline geçti.
1967… Arap ülkelerinin gerginliği tırmandırmaları üzerine, 5 Haziran 1967’de İsrail uçakları Mısır, Ürdün, Suriye havaalanlarını bombaladı ve 400’den fazla Arap savaş uçağı yerde iken tahrip edildi. İsrail hava üstünlüğünü ele geçirmiş, kara harekâtı da kolaylaşmıştı. 1967 savaşında, İsrail Batı Şeria ve Golan tepelerini işgal etti. Altı Gün Savaşı böylece sona ermiş oldu. Bu savaş Araplar için tam bir hezimetti. Sovyetler ABD’ye başvurup ateşkes ilan edilmeseydi, İsrail Şam’ı ele geçirmiş olacaktı. 1967 savaşıyla, İsrail topraklarını dört kat artırmış oldu. Kudüs’ün tümü İsrail’in eline geçti. Osmanlının 400 yıl elinde bulundurduğu Kudüs’ü, Araplar 50 yıl ellerinde tutamadılar. Sovyetler de, Mısır ve Suriye’de askeri etkisini ve varlığını artırdı.
1973… 1967 savaşı öncesi sınırları elde etmek amacıyla, 6 Ekim 1973’te Suriye ve Mısır İsrail’e “Yom Kipur” adı verilen savaşı başlattı. Ancak Araplar yine başarılı olamadı ve 1967 savaşı sonrası sınırlar korundu.
2017… ABD Başkanı Trump, 6 Aralık 2017’de Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararı aldı. ABD Büyükelçiliği’ni Tel Aviv’den Kudüs’e taşıdı.
2019… İkinci halka olarak, 25 Mart 2019’da Trump, Golan Tepeleri üzerindeki İsrail’in egemenliğini ABD’nin resmen tanıdığını ilan eden başkanlık kararını imzaladı. Trump’ın bu kararı, BM Sözleşmesi’ne, uluslararası hukuk ilkelerine ve BM Güvenlik Konseyi’nin 242 (1967) ve 497 (1981) sayılı kararlarına aykırı. BM, Avrupa Birliği, Rusya, Çin, İngiltere ve diğer bazı ülkeler bu karara karşı çıktılar. Türkiye de, bu hukuksuz karara şiddetle tepki gösterdi. Fakat tüm tepkilere rağmen İsrail, ABD’nin desteğiyle bu karardan geri adım atmayacaktır.
Golan, Suriye’nin başkenti Şam’a 60 kilometre mesafede. Yani Şam’ı kontrol eden bir bölge… İsrail’in içme suyunun yüzde 30’u bu bölgeden karşılanıyor. Altın ve petrol yönünden zengin. Arazi yüksek olduğundan, İsrail’e hem koruma hem de bölgeyi kontrol imkânı sağlar. İsrail’in tek kayak merkezi. Verimli araziyi barındıran bir bölge. İsrail Golan’la yetinir mi? Hayır. Zincirin halkalarını, ABD sayesinde hızla döşemeyi sürdürecek… Sırada, Batı Şeria’nın İsrail toprağı olduğunun ilan edilmesi var. Sırada, Fırat’ın doğusunun Suriye güneyinden Deyrizor-Tanf-Golan hattı üzerinden Doğu Akdeniz’e çıkış koridoru var… Sırada, İran var…
Suriye’de sadece bu tarihi Golan Tepeleri yok elbette. Üç Golan daha var. Fırat’ın doğusu, Menbiç ve Ürdün sınırında Tanf bölgesi ABD’nin kontrolünde. Suriye coğrafyasının yüzde 40’tan fazlası, ABD ve İsrail’in elinde.
Fırat’ın doğusunda, yaklaşık 450 kilometrelik sınırda PYD/PKK terör örgütü, ABD’nin Suriye’deki düzenli ordusu gibi. Ve en önemlisi, ABD, Suudi Arabistan ve İsrail’in bölgede yeni bir devlet kurma hedeflerinde geri adım yok. 4 Haziran 2015’te, Washington’da bir toplantıda, Suudi Arabistan ve İsrail bir planda uzlaştıklarını açıkladılar. Bu planın birinci ayağında, Türkiye sınırında bağımsız bir Kürt Devleti’nin kurulması yer almaktaydı.
25 Mart 2019’da, ABD Suriye özel temsilcisi Jeffrey, “Türk sınırının bir kısmında PYD/PKK’nın olmadığı güvenli bir bölge için Türkiye ile çalışıyoruz; SDG’nin (PYD/PKK) kötü muamele görmesini istemiyoruz” açıklamasını yaptı. Ayrıca, sınırlı sayıda ABD askerinin Fırat’ın doğusunda ve El Tanf bölgesinde kalacağını belirtti. Yani ABD Suriye’de kalıcı. Batı cephesinde yeni bir şey yok…
ABD Dışişleri Bakanı, İsrail ve Yunanistan Başbakanları ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) lideri, Türkiye’yi yakından ilgilendiren Doğu Akdeniz enerji ve güvenlik konularında İsrail’de toplandılar. Suriye’de PYD/PKK’yı destekleyen ABD. Doğu Akdeniz’de, Türkiye’nin yetki alanlarını yok sayarak Yunanistan ve GKRY’nin yanında yer alan ABD. Türkiye’yi, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’da yalnızlaştırma girişimlerine devam eden ABD.
Rusya’dan alım aşamasında olan S-400 Hava Savunma Sistemi; Suriye’de Güvenli Bölge oluşumu; Doğu Akdeniz’de güç mücadelesi; ABD’nin İran’a olası operasyonu; Körfez ülkeleriyle Mısır, Ürdün ve Umman’dan ABD liderliğinde oluşturulacak Arap NATO’su (MESA)… Türkiye, stratejik tehditlerle karşı karşıya…
¨Taktik olmadan strateji, zafere giden en yavaş yoldur. Strateji olmadan taktik, yenilgi öncesi yapılan gürültüdür.¨ demişti Sun Tzu… 2.500 yıl önce… Geçerliliğini henüz yitirmedi… Stratejinin taşlarını iyi oynayan, en az zararla çıkar…
Kaynakça
1- Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Alkım Yayınevi, İstanbul.
2- Rifat Uçarol, Siyasi Tarih, Harp Akademileri Basımevi, 1985, İstanbul.
3- Naim Babüroğlu, Bir Devletin Çöküşü, Asi Kitap, İstanbul, 2016.
YORUMLAR