Ömer Hayyam yalnızca büyük bir ozan değil, çağının büyük bir filozofu, bir matematik ve astronomi bilginiydi. Matematik alanında bilinen on dört yapıtı bulunmasına karşın ona asıl ünü kazandıran Rubaileri (dört dizelik şiir) olmuştu.
Doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmemekle birlikte 11. yüzyılın ikinci yarısı ile 12. yüzyılın ilk yarısı arasında İran’ın güneyindeki Horasan-Meşhed yöresindeki o dönemin büyük, ünlü, zengin kentlerinden biri ve bilim merkezi olan Nişabur’da doğduğu, burada yaşadığı; özelikle ilk gençlik yıllarının burada geçtiği biliniyor.
Hayyam, hurafelerin, ikiyüzlülük ve bağnazlığın egemen olduğu bir çağda düşüncelerini korkusuzca açıklayan bir düşünür, bir bilgeydi. Evrene gerçekçi bir açıdan bakmıştı. Düşüncelerini açıklamada en uygun şiir tarzı olarak rubaiyi seçmiş, sevgi, mutluluk, hoşgörü, şarap, dostluk, özgürlük, barış ve insanın sorunları şiirinin ana izleklerini oluşturmuş, zamanın haksızlıklarını, softalıklarını, akıl almaz saçmalıklarını ince bir dille yermişti.
Tanrı gibi gökyüzüne ulaşabilseydim,
canına okurdum şu feleğin, canına.
Bir dünya kurardım, gönlümce, yepyeni,
ey insan, derdim, ey insan,
dile benden ne dilersen.
Kendini dönemin şiir geleneğinin dışında tutan Hayyam, yaşamı, evreni insanlığı iyi anlamış ve egemen olan bağnaz düşüncelerin egemenliğine boyun eğmemişti. Rubaileri Doğu ve İran şairlerinin şiirlerine benzemiyor, dönemin yöneticilerine, egemenlerine övgüler içermiyordu. Aşk ve şarap övgüsü, yaşamın anlamını sorgulayan bir düşünceyle iç içe sunuluyordu.
Hayyam’ın karşı olduğu, büyük günahların hepsini yüzleri kızarmadan işledikleri halde “namaz kıl, oruç tut, içki içme” gibi ilkeleri topluma dayatmaya çalışan görevci, çıkarcı Müslümanlık anlayışıydı.
Felsefeyi bir salon eğlencesi değil, bu dünyada bizi mutlu edebilecek olan yaşam ilkesini bize öğretecek uygulamalı, ciddi ve en faydalı bir bilim olarak benimsemişti. Bu evrendeki yaşamın geçici olduğunu, insanın yeryüzüne bir kez geldiğini, bu nedenle de yaşamın tadının çıkarılmasının gerektiğini ve elden geldiği kadar mutlu olmanın yollarının aranması gerektiğini söylüyordu. İnsan aklını kullanmalı ve aklının ışığında yürüyerek, mutluluğu engelleyen her türlü inançtan arınmalı, sıkıntı, kaygı, mutsuzluk, özlem, acı, üzünç gibi duygulardan kurtulmalıydı.
Doyacak kadar aşın varsa,
başını sokacak bir damın,
insanoğluna kulluk etmiyorsan,
başkasının sırtından değilse geçimin,
tamam, güneşli günler içindesin.
Ona göre, yaşamın amacı mutlu olmaktır. Mutluluk akla uygun yaşamaktır. Akla uygun yaşamak ise, aşırı tutkulardan ve aşırı kazanç ardında koşmaktan sıyrılmakla kazanılabilir. İnsan yaşamını keyifle sürdürecek kadarıyla yetinmelidir. Cennet ve cehennem bir masaldan ibarettir. Ne varsa hepsi bu dünyadadır. İnsan, kişisel çıkarları için birtakım alçak kimselerin buyruğu altına girmemelidir. Bir dostluk çevresiyle, sevgiden kaynaklanan, sevgiyle çoğalan bir yöntemle yaşam güzelleştirilmeli, kitap ise hiç elden bırakılmamalıdır.
Keder seni bağrına basmak mı ister,
hadi ordan, çek arabanı, de.
Boş sıkıntılara kaptırma günlerini.
Yutmadan bedenini toprak
ne kitabı bırak, ne çayır çimeni.
Hele yârin dudağını, sakın ha,
ta son güne dek.
*
Yüreğine keder ağacını diktin mi, bittin.
Boyuna güler yüzlü kitaplar oku.
Çek şarabı, içinden ne gelirse onu yap.
Yeryüzünde kaç gün kalacağız topu topu.
Hayyam iyiliğe, bilgiye âşık, bencilliğe, kibre düşmandı. Yaşamın tadını çıkarmanın önemini pek sık vurguladı. İnsanlara yaşamı zehir eden bağnazlığa, boş inançlara karşı hoşgörünün ve sevginin yol göstericiliğinde kaleme aldığı “iri elmas parçalarından dizilmiş kolyeden daha değerli” rubaileri insanların acılarının, ıstıraplarının, korkularının, umutlarının bir yansımasıydı.
Bilimsel çalışmalarıyla ve dünyada büyük yankılar uyandıran şiirleriyle çağları aşıp günümüze ulaşan Hayyam, hâlâ güncelliğini koruyan büyük bir şairdir.
Orhan Tüleylioğlu