İnsan varlığı daha anne karnında iken, iyi-kötü, güzel-çirkin duygularına yön verebilmek üzere şekillenmeye başlar.
Dünyaya geldikten sonra da bu duygular adım adım gelişmeye, etkisini göstermeye ve bunun sonucu olarakta o bireyin topluma yararlı ya da zararlı olabileceği konusunda kanaatlerin oluşmasına neden olacak bir süreç yaşanır.
Birey dünyaya geldiği andan itibaren. başta anne ve babası olmak üzere ailenin, çevrenin, toplumun, mensup olduğu ülkenin koşullarına göre gelişir.
Kimi birey kendini akademik yönden gelişmeye adar. Bu doğrultuda koyduğu bir hedefe ulaşabilmek için çaba sarf eder.
Örneğin: Asistan olur, doçent olur, profesör olur, dekan olur, rektör olur….
Bu hedeflere ulaşabilmek için elinden geldiğince bilimsel yeteneğini geliştirmeye, kendini çevresine kabul ettirmeye çalışır. Bunda başarı kazanırsa hedefine ulaşır.
Kimi birey serbest mesleği seçer. Seçtiği dalda en üst kademeye ulaşabilmek için kendine bir hedef koyar. Bu hedefe ulaşabilmenin yollarını arar, uygular ve başarıya ulaşabilmek için gerekeni yapar. Eğer başarılı olursa, aranan, istenen, özlenen kişi olma unvanına sahip olur.
Kimi birey politikaya heves salar. Bu dalda ilerlemek için çalışır. Kendine bir hedef koyar, bu hedefe ulaşabilmek içinde gereken çabayı gösterir.
Kendini politikaya adayan birey koyduğu hedefe ulaşabilmek için düşüncelerini, ilkelerini, yaptığı ve yapacağı şeyleri topluma sunar ve kabul ettirmeye çalışır.
Kendini politikaya adayan kişinin çizdiği yol şu olabilir: Mensup olduğu parti içinde söz sahibi olabilmek, daha sonra kendini bu partiye destek verenlere kabul ettirmek suretiyle yerelden başlamak üzere merkezi yönetime doğru birçok göreve talip olarak adım adım siyaset merdiveninin üst basamaklarına çıkmak ister. Başarılı olduğu takdirde de, gün gelir en üst basamağa çıkmış olur.
İşte kendini akademik kariyere, serbest meslek dallarına veya politikaya adayan kişi hedeflediği yere gelince, normal olarak durmasını bilmeli ve o konumda kalarak çevresine gereken yardımı, desteği, kanaat önderliğini yapmak suretiyle aranan, özlenen, istenen kişi olarak kalabilmelidir.
Eğer bu yola başvuran birey hırsın, hükmetme duygusunun, ihtirasın, her şeyi ben bilirim anlayışının esiri olmaz ise, başarısını bulunduğu son konum içerisinde sürdürmeye devam eder ve bıraktığı olumlu izlenimleri eşine, çocuklarına, tüm aile bireylerine ve çevresi ile ülkesine emanet eder. Aksi tutum içinde olanlar, yani hırsın, tahakkümün, ihtirasın, eleştiriye tahammülsüzlüğün esiri olarak bulundukları konumda görev yapmaya, hizmet vermeye kalkışırlarsa, ne kendilerine, ne aile bireylerine, ne topluma, nede ülkesine yararlı bir tutum içinde olamazlar.
Zira hırsına yenik düşen kişi doğruları göremez. İhtirasına mağlup olan kişi eleştiriye tahammül gösteremez. Hükmetme duygusu ile hareket eden kişi sağlıklı karar veremez.
Böyle olunca da attığı her adım, aldığı her karar, söylediği her söz, gösterdiği her hedef yanlış olur. Yanlış olmakla kalmaz, hem kendisine, hem de çevresine zarar verir bir hale gelir. Kısa sürede bu zarar belki çevresindeki yalakalar tarafından hissettirilmez ise de zaman içerisinde onlarında etkisi ortadan kalkacağından, gün gelir tek başına kaldığını görmek suretiyle hüsrana ve çöküntüye uğrar.
Artık bundan sonra her şey bitmiş olur. Ne yapsa, ne etse, ne söylese fayda etmez.
Tanrı hiç kimseyi bu durumlara düşürmesin….
nabiinal@hotmail.com