Şanlıurfa’nın Siverek ilçesine bağlı Başbük Mahallesi’nde yaklaşık 3 bin yıllık bir tapınak bulunduğuna dair haberler Türkiye gündemine taşınırken, bizlerin bir türlü ne yerel ne de ulusal gündeme taşıyamadığı,Defne ilçesi Uğur Mumcu Alanı’nda bir belediye çalışması sırasında tesadüfen bulunan mozaiklerin akıbetini sorgulayalım mı?
Bir şehir düşünün… Bir belediye alt yapı çalışması sırasında, eski Roma dönemine ait binlerce yıllık mimari kalıntılara rastlanıyor. Çalışmalar durduruluyor. Kazı çalışmaları için bölge adeta karantina altına alınıyor. Fotoğraf çekilmemesi için, bölgede çalışan işçilerin cep telefonları bile toplatılıyor! Günlerce, haftalarca, aylarca süren kazı çalışmaları sırasında bir Roma hamamı, heykeller, tüneller, sayısız mozaik toprak altında keşfediliyor. Ancak mozaiklerin çoğunda ciddi zarar oluşumu tespit ediliyor! Neden olarak da, bir dönem burada gerçekleşen bir başka belediye çalışması sırasında kullanılan iş makineleri gösteriliyor. Zararın boyutu bilinmiyor. Detaylar verilmiyor. Çıkan mozaikler ise kamuoyu ile paylaşılmıyor. Yerele verilmeyen bilgi, ulusal ve uluslararası medyadan da kaçırılıyor. Gizlilik boyutu oldukça yüksek bir kazı çalışması sonunda, bulunanlar bir kamyona yükleniyor ve Müze’ye bağlı depolara kaldırılıyor. Bulunanlar noktasında ‘yerinde muhafaza edilmesi yönünde gelen uzman uyarıları’ ise dinlenmiyor. Bulunan her şey, bulunduğu yerden bir şekilde kaldırılıyor ve ‘tekrar’ restore edilmek üzere ‘uzman’ ellere teslim ediliyor! Ancak, aradan geçen bu kadar uzun bir zaman dilimine rağmen, çıkan eserler kimse tarafından bilinmiyor. Haklarında ‘şehir efsaneleri’ yazılan mozaiklerin içeriğine dair elden ele dolaşan fotoğraflar ise kendi içinde yarattığı hikayelerle meraklı sorulara cevap olarak ekleniyor.
Bir şehir düşünün… Bulunan bunca tarihi zenginlik için kimse ayağa kalkıp da ‘kurumsal suskunluk’ içinde olanlardan hesap sormuyor, soramıyor. Yaşanan ‘anormallik’ normal kabul edilip, hayat da kaldığı yerden devam ettiriliyor. Ne sivil toplum örgütleri ne de mesleki oluşumlar, ‘bulunanlar’ noktasında üzerine düşeni yapmıyor. Bir kentin tanıtımı ve turistik anlamda pazarlanması için ‘bulunmaz nimet’ niteliğindeki bu kaçan fırsat için sormuyor, sorgulamıyor.
Ve bir şehir düşünün… Bu şartlarda, turizmden aldığı (!) ya da almayı umut ettiği payı arttırmak istiyor!
-ANTEP VE ZEUGMA-
Hatay’ın Defne ilçesinde yaşananlar adına girişini yaptığımız haberin verdiği umutsuzluktan biraz uzakta, bu ülkenin tarihi ve kültürü için mücadele edenlerin yazmaya devam ettiği bir başka hikaye daha var, anlatıla gelen… Defne’de çıkan mozaiklerin akıbeti ne oldu, kimse bilmiyor, ancak… Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, Anadolu’dan kaçırılan Zeugma mozaikleri için verilen hukuksal mücadele, ulusal ve uluslararası gündem oluşturmaya, haberler ise Gaziantep’e ve Zeugma Müzesi’ne kazandırmaya devam ediyor.
-DEDEKTİF GİBİ-
Defne’de sessizliğe gömülen eski Roma’dan kalma mimari kalıntılar bir yana, Zeugma Mozaikleri için Bakanlık nezdinde atılan her adım her noktada ses getirmeyi sürdürüyor. Bu konuda paylaşılan son bilgiye göre; Kültür ve Turizm Bakanlığı, Zeugma mozaiklerinin iade süreciyle gündeme gelen yurt dışına yasa dışı yollarla çıkarılan tarihi eserleri ait oldukları topraklara geri döndürmek için uluslararası alanda dedektiflere taş çıkartan bir takip mekanizması yürütüyor.
Bu kapsamda, en son olarak, Gaziantep’teki Zeugma Antik Kenti’nden yurt dışına kaçırılan ve ABD’deki Bowling Green Devlet Üniversitesi’nde bulunan “Çingene Kızı” mozaiğinin kayıp parçalarının Türkiye’ye dönüşü kesinleşirken, bu dönüşün perde arkasında 6 yıllık ısrarlı bir takibin başarısı yatıyor.
-KAÇIRILIŞ HİKAYESİ-
Zeugma’nın en nadide parçası olan ve geçmişi milattan sonra 2. yüzyıla uzanan Maenad Mozaiği’nin (Çingene Kızı) kenar bordürleri ile bazı parçalarının ABD’de olduğuna ilişkin ilk bulgulara, 2012’de, Dr.
Stephanie Langin-Hooper ve Rebecca Molholt isimli akademisyenlerin araştırması sonucu ulaşan uzmanlar, bu süreçten itibaren eserin geri döndürülmesi çalışmalarını başlattı ve bugüne kadar gelindi. Ohio’daki Bowling Green Üniversitesi’nde bulunan toplam 12 parçadan oluşan mozaiklerin geri alınış hikayesinde ortaya konan iyi niyeti karşılıksız bırakmayan Ankara ise, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle, Fırat Nehri’nin taşlarından hazırlanacak mozaiklerin replikalarını üniversite yönetimine hediye etme kararı aldı. Böylelikle, büyük bir hassasiyet ve titizlikle yürütülen görüşmeler, Kültür ve Turizm Bakanlığı öncülüğünde, ilgili tüm kurum ve kuruluşların da desteğiyle, üniversiteyle kurulan işbirliğine dayalı diyaloglar sonucu mutlu sona ulaştı. 4 bin 318 eser, ait olduğu topraklara döndü. Peki, bizler! Bizler eldekinin takibinde ne yaptık?
-NASIL İZLENİYOR?-
Bizler, Defne Uğur Mumcu Alanı’nda çıkartılan eserlerin ne takibini yapabildik, ne de akıbetleri konusunda şu ana kadar sağlıklı herhangi bir bilgiye ulaşabildik. Soramadığımız çok sayıda soru var. Bulunanlara dair… Bulundukları hale dair… Geride bırakıldığı iddiası güçlü diğer eserlere dair… Şu an ne halde olduklarına dair… Gerçekleşen restorasyonların kimler tarafından yapıldığına dair… Sonucun ne olduğuna dair…
Peki, Ankara’nın başarılı takibi mi?
Eserlerin iadesi konusunda ana koordinatör konumunda bulunan Kültür ve Turizm Bakanlığı; Dışişleri, İçişleri Bakanlıkları, yurt dışındaki ataşelikler gibi birçok kuruluşun desteğiyle yurt dışındaki eserleri adım adım izliyor.
Eser takip süreçlerinde, müzayedeler en kilit rolü oynuyor. Dünyadaki belli müzayedeleri takip eden uzmanlar, bunlar içerisinde Anadolu kökenli olabileceğinden şüphelendikleri eserlerin fotoğraflarını Türkiye’deki müzelere yollayarak görüşlerini soruyor. Bu kapsamda, bir eserin Anadolu topraklarından çıkmış olabileceğine yönelik en küçük bir şüphe, o eserle ilgili araştırma ve analiz sürecini başlatıyor. Eserin Türkiye’ye ait olduğunun kesinleşmesi üzerine de, çoğu zaman yıllara yayılan iade girişimleri devreye giriyor. Özellikle müzayedelerde bulunan ve hakkında kriminolojik delillere sahip olunan eserler, anında satıştan çektirilip Türkiye’ye iade ediliyor. Kriminolojik delili bulunmayan eserlerde ise karşılıklı müzakere veya hukuksal yollar aracılığıyla eserin iadesi için çalışmalar yürütülüyor.
Bakanlık, hali hazırda; Almanya, ABD, Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Danimarka, Fransa, İngiltere, İtalya’nın da aralarında bulunduğu farklı ülkelerde bulunan Türkiye’ye ait eserler için de iade girişimlerini sürdürüyor. Bu eserler arasında; Almanya’daki Berlin Müzesi’nde bulunan Konya Hacı İbrahim Veli Sandukası, Beyhekim Camii Kapı mihrabı, Aphrodisias İhtiyar Balıkçı Heykelinin gövdesi, Fransa Louvre Müzesi’nde yer alan Sultan II. Selim, Sultan III. Murat Türbeleri ve Sultan I. Mahmut Kütüphanesi’ne ait çiniler ile Danimarka’daki Diyarbakır Sfenks Figürini, Akşehir Seydi Mahmut Hayrani Türbesine ait Sanduka, Cizre Ulu Camiine ait Kapı Tokmağı, Nuruosmaniye Kütüphanesine ait Kuran-ı Kerim yaprakları yer alıyor.
-YENİ BAKAN!-
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ile yeni dönemde oldukça farklı bir ivme kazanan Bakanlık nezdinde bir kez daha soralım mı sorularımızı? Defne’de ortaya çıkan eski Roma’nın üstü neden kalın bir toprakla örtüldü, diye! Oldukça zarar gördüğü kesinleşen onlarca mozaik şu an ne durumda, diye! Şu ana kadar, Hatay Turizmi için ciddi bir tanıtım fırsatı olabilecekken, perde arkasına kaçırılanlara dair sürdürülen bu gizlilik niye, diye! Konuşması gereken İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yerine neden yerel idare konuşuyor, diye! Anadolu topraklarında, tarihe ve kültüre dair bulunan her şeyi haberleştiren ve kamuoyu ile paylaşan Bakanlık nezdinde, Defne’deki durumu hassaslaştıran şey ne, diye!
Hatay’ın turizmini yönetenlerin (!) sessizliği noktasında, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy konuşur mu? -Tamer Yazar –