Hazırlığımız Var mı?
“Hatay bölgesinde, hem yapı stoku hem de zemin özellikleri açısından, deprem riskini arttırıcı faktörler var…” diyen TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Bilimsel Teknik Kurulu Üyesi Doç. Dr. Bülent Özmen, buna yönelik çalışmalar yapmanın önemine işaret etti.
En son 1996 yılında yürürlüğe giren ‘Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası’ AFAD Deprem Dairesi Başkanlığı tarafından yenilenirken, mevcut tabloyu ve güncellenen deprem haritasını değerlendiren TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Bilimsel Teknik Kurulu Üyesi Doç. Dr. Bülent Özmen, Hatay adına dikkati çeken tespitlerde bulundu. Birinci derece deprem bölgesi olan ve fay hattı üzerinde bulunan Hatay için konuşan Özmen, şunları söyledi:
“Bu alanlar (güncellenen yeni deprem haritasında kırmızı hat üzerinde görünen fay alanları) neden kritik? Bu bölgelerin geçmişlerine baktığımız zaman, çok sık aralıklarla depremlerin olduğunu görüyoruz. Biliyorsunuz, bazı yerlerde 250-300 yılda bir deprem olurken, mesela Adapazarı’nda 1943 yılında, 1967 yılında, 1999 yılında büyük depremler olmuş. Keza Erzincan bölgesine baktığımız zaman da, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin gelmiş geçmiş en büyük depremlerinden biri, 1939 yılında burada meydana gelmiş durumda. Hemen onun arkasından, biliyorsunuz, 1992 yılında yine Erzincan’ı yıkan başka bir deprem daha oldu. Yani buradaki depremlerin dönüş aralığı, dönüş periyodu dediğimiz o zaman aralığı çok dar olduğu için, bu iki bölgenin Türkiye’nin deprem açısından tehlikesi en yüksek bölgesi olduğunu söyleyebiliriz.
Hatay bölgesi de öyle… Deprem siciline baktığımız zaman o bölgede de çok sayıda büyük depremin olduğunu görüyoruz. Hatay, medeniyetlerin beşiği bir yer, ki çok sayıda tarihsel dönemin iç içe olduğu bir bölge olduğu için geriye dönük deprem sicil kayıtlarına çok rahatlıkla ulaşabiliyoruz. 1500’lü yıllarda burada yaşanan büyük bir depremde neredeyse 500 bine yakın insanın hayatını yitirdiği kayıtlara geçmiş mesela. 1822 yılında, 1877 yılında, yine bu bölgede çok büyük depremler meydana gelmiş.
Hatay bölgesinde, hem yapı stoku hem de zemin özellikleri açısından deprem riskini arttırıcı faktörler var maalesef. Belki Türkiye’nin çok büyük bir çoğunluğu deprem tehlikesi altında ama, böylesi deprem tehlikesi yüksek olan yerlere öncelik verilerek, buralarda oluşabilecek zararları minimuma indirme adına hem devlet hem vatandaş olarak çalışmalar yapmak durumundayız.”
-ZEMİN SIKINTILI-
Hatay’ı, “depremsellik” ve “risk” başlıklarında değerlendiren TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Bilimsel Teknik Kurulu Üyesi Dr. Bülent Özmen, ‘zemin’ açısından sıkıntılı bir bölge olan ifade ettiği ilimize dair tespitinde şunlara yer verdi:
“Hatay, yumuşak bir zemin üzerinde yer alıyor. Fay hattı ise hemen şehirden ya da şehrin çok yakınından geçiyor. Hatay bölgesinde bir deprem gerçekleştiği anda, o zayıf zemin deprem dalgalarını büyülterek binalara yansıtacağı için, o binaların yıkılma ihtimali çok yüksek. Bizler, tabi binalarımızı genellikle zemin özelliklerini dikkate almadan ve buna dair yönetmelikteki kriterlere dikkat etmeden yaptığımız için, bina stokunun önemli bir kısmı da depreme dayanıksız oluyor. Bunu, genel bir ortalama olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da açıklıyor. Şu an Türkiye’mizde 20 milyona yakın konut olduğu söyleniyor ve bunun 7.5 milyona yakını, yani neredeyse % 40’a yakını olası bir depreme dayanıksız. Aynı tahmini, aynı oranı, belki biraz daha yükselterek Hatay bölgesi için de rahatlıkla söyleyebiliriz.”
-ELDE NE VAR?-
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Bilimsel Teknik Kurulu Üyesi Dr. Bülent Özmen tarafından dile getirilen risk haritasında yer alan Hatay’ın Antakya noktasında dururken, “yapı stokumuz ne halde” diye soralım mı? Peki, mevcut yapı stoku için ne yapıyoruz, diye de ekleyelim mi? Ama en çok da, olası bir depremde “toplanma alanlarımız” hazır mı diye, kent idarecilerine “cevabı ısrarla beklenen asıl soruyu” yöneltelim mi? Özellikle de, kent merkezinde yer alan ve yerine yenisi yapılan eski stadyumun yıkılarak ‘yeşil alan’ olarak değerlendirilmek yerine ‘yerleşime’ ve imara’ açılması düşüncesi gündemde tartışılmaya devam edilirken ve Antakya’nın en büyük yeşil alanı olan Atatürk Parkı içerisinde tespit edilen boş bir alanda (!) bu anlamda (betonlaşma) projelendirme çalışması içerisine girmişken! -Tamer Yazar-