Yıkıntıların İçinden Geldik
Hatay’ın Antakya’sından Ankara’ya göç etmek zorunda kalan bir depremzede olarak yazdım bugünün haberini. İzmir /Çeşme’de 12’inci kez kapılarını açan, ama bu defa depremzedelerle dayanışmayı hedefleyen Alaçatı Ot Festivali’nde stant açan deprem yorgunu insanların ürünlerini fotoğrafladım. Kimi yıkıntılar içinden çıkartıp tozunu aldığı el emeği göz nuru üretimlerini paylaştı bizlerle, kimi de yaralı ruhunun taşımakta zorlandığı korkularını, ama inadına çiçek de açmak isteyen umutlarını…
6 Şubat’taki depremden etkilenen kentlerin yöresel ürünlerinin de sergilendiği 12. Alaçatı Ot Festivali hem rengarenk fotoğraflara evsahipliği yaptı hem de deprem yorgunu katılımcıların hüzün kokan hikayelerine. Biz de oradaydık; Hatay coğrafyasının dayanışma kokan katılımcı ruhunu fotoğrafladık, ‘vazgeçmeyeceğiz’ diyen umutlarını omuzladık, yaşadığı tüm kayıplara rağmen ‘yeniden ayağa kalkacağız’ diyen direnişine şahitlik ettik.
Neler yoktu ki bu seneki Ot Festivali’nin Hatay ayağında! Oruktan künefeye, kadim toprakların aromatik zenginliğinden sanat üretimlerine, çok şey.
O zaman, stantları başında her şeye rağmen dimdik duranlarda sıra…
-YENİDEN!-
Hatay’ın Antakya merkezli Soterya Kadın Kooperatifi üyesi Mediha Kavasoğlu, yorgun / yıkılmış bir kentten geldiklerini söylerken, “Burada olduğumuza inanamıyorum” dedi. Son 3 aydır ilk kez Antakya dışına çıktığını anlatan Kavasoğlu, “Tüm o yıkıntıların ardından burası o kadar farklı geldi ki bana… Farklı bir dünya gibi! Sanki Hatay’da da bir şey olmamış gibi! Ne yazık ki gerçek bu değil! Yine de her şeye rağmen burada tazelendik, umutlandık” şeklinde konuştu.
Aynı kooperatiften Badiye Galioğlu ise bundan sonrası için konuştu, beklentisini açık bir yüreklilikle paylaştı. “Beklentiden de öte, anlayış! Anlayış, bizim için çok önemli. ‘Yeniden’ diyebilmek için Antakya’yı sevmek gerekiyor. Bu kentin toprağını, taşını sevmek gerekiyor. O nedenle de bu şehrin toprağını, taşını sevmeyenlerin yaşadığım coğrafyayı yönetmesini istemiyorum. Bunu neden söylüyorum biliyor musunuz? Orada, tarihi eserlerimizin iş makineleri eliyle yıkıldığına şahitlik ettim. Hatta o tarih kokan yapılardan geriye kalan taşların parça parça edildiğini gördüm. İstiyorum ki bilen insanlar olsun, bilen / seven insanlar yönetsin şehrimi. Yitip gidenleri bir araya getirebilecek insanlar bu ağır sorumluluğu üstlensin.
-YIKINTILARDAN!-
Alaçatı’ya getirdikleri ürünlerin neredeyse hepsini yıkıntıların altından çıkardıklarını anlatan Kavasoğlu ve Galioğlu şöyle devam etti.
“Festivalde, standımızda yer alan tüm ürünler, yıkıntıların altından çıkarttığımız, çıkartırken de tozunu aldığımız, hatta tamir ederek buraya getirdiğimiz ürünler. Depremde, atölyemiz ciddi zarar gördü. Bazı eşyalarımızı çıkartabildik, ama bir iş makinesinin çalışması sırasında işyerimiz tamamen yıkıldı, her şeyimiz enkaz altında kaldı ve açıkçası, geride kalanları toparlamak çok zor oldu. Onlar da bizim gibi yaralıydı anlayacağınız, ama birbirimizi iyileştireceğiz, yaralarımızı beraberce, sevgiyle ve kardeşlikle pansuman edeceğiz.”
-PES ETMEYECEĞİZ!
Hatay Medeniyetler Bahçesi Kadın Kooperatifi’nden Nuray Bahçeci de benzer umutları paylaşanlardan. Depremden dolayı çok kayıp yaşadıklarını söyleyen Bahçeci, “Burası, o acıları biraz da olsa hafifletti. Enkazdan kurtarabildiğimiz ürünlerimizi burada sergilemeye geldik. Getirdiklerimizi satma umuduyla buradayız. Başından bu yana omuzladığımız kadın dayanışması için buradayız. Birbirimize her şartta destek olabilmek için buradayız. Bütün amacımız, kadınları ayakta tutabilmek, elbirliğiyle bir yerlere varabilmek” derken, geride bıraktıkları şehir için konuşurken, duraksadı… “Bu konuda konuşmak, kalbimizde olanı dile getirmek öyle zor ki! Acılarımız çok taze. Buna rağmen buradayız. Hepimizin bu umut ışığına ihtiyacı var. Üretmek istiyoruz, üretmeye devam etmek istiyoruz. Biz Hataylılar, o yüzden asla pes etmeyeceğiz. Çünkü yaşanması gereken hala çok şey var.”
-DESTEK ŞART!-
Yeşim Madensever, Hatay’ın Arsuz ilçesi Konacık Mahallesi’nden Çeşme Alaçatı’ya gelmiş. Konacık Doğal Köy Ürünleri işletmecisi olan Madensever, İzmir’de olmanın kendileri için hem çok anlamlı hem çok önemli olduğunu söylerken, kendilerine verilen desteğe teşekkür etti.
“Hatay olarak yıkık bir haldeyiz, hatta ölüyüz! Doğru düzgün hiçbir işletme kalmadı. Durum bu olunca da insanların bizlere bu desteği, ayakta kalmak / durmak için bir fırsat verdi bizlere. Bu desteğin örnek olmasını ve benzerlerinin de artmasını istiyoruz aslında. Geride, kalbi kırık bir kent bıraktık ve kadın dayanışması da bu nedenle çok önemli, geride kalanın kurtarılması adına. Çeşme Belediyesi’nin bizlere verdiği bu destek gibi atılacak adımlarla üretmeye devam etmek, üretici kimliğimizi korumayı istiyoruz. Yeniden ayağa kalmak için bundan başka da bir çaremiz yok zaten.”
-DEPREM BİLE!-
Türkiye’nin son Ermeni köyü olan Vakıflı’nın kadınları da Alaçatı Ot Festivali’nde stant açanlar arasında yer aldı. Vakıflı Köyü Kadın Kooperatifi’nden Kohar Kartun, organik üretimleriyle tüm Türkiye’de bilinen köyün kadınları olarak getirdikleri ürünleri işaret ederken, o da geride kalan yorgun anıların coğrafyasına daldı bir süre, ama dediği de kadın dayanışması noktasında oldu.
“Vakıflı Köy’den geldik. Biliyorsunuz, Türkiye’nin son Ermeni köyü, Vakıflı. Bu kültürün yaşaması adına, köyümüzün devamı adına, atalarımızdan kalan mirası gençlerimize bırakabilme adına biz kadınların bir çalışması, bir dayanışması var. Bu amaçla 33 kadın bir araya geldik. Nasıl ayakta durabiliriz, birbirimize / gençlerimizin eğitimine nasıl destek olabiliriz kısmına odaklandık ve bu amaçla da üretiyoruz, kazanıyoruz, beraberce ilerliyoruz. Umutluyuz. Deprem bile bizi yıldıramadı. Pes etmedik. Hatta daha da güçlendik. Daha güçlü adımlarla yürümeye başladık. Umarım, bunu daha uzun yıllar çalışarak sürdüreceğiz.”
Deprem yorgunu şehirler için ortaya konan her dayanışmanın önemli olduğunun da altını özenle çizen Kohar Kartun, şöyle devam etti.
“Geride, çok kötü bir kent bıraktık. Depremden etkilenen 11 şehir arasındayız belki, ama en kötü etkilenen de bizler olduk. Her şeye rağmen umutluyum. Yıkıldık belki, ama bir kez daha canlanacağız. Çok daha güçlü, koca bir çınar ağacı gibi olacağız. Bitmeyeceğiz. Hatay, bütün renkleriyle dünyaya örnek bir coğrafya. 3 semavi dini ve 6 mezhebi barındıran da bir il. Tüm bu renkler, birbirlerine daha da kenetlenecek ve çok da güçlü bir şekilde ayağa kalkacağız.”
Hazırlayan / Tamer Yazar