New York Times’a konuşan Hatay Vali Yardımcısı Orhan Aktürk: “Ana hedefimiz, Suriyelilerin hayatını normalleştirmek, okulları açık tutmak, insanların yaşaması için hastanelerin işlevini yerine getirmesini sağlamak” derken, son iki buçuk yılda bölgeye yönelik 134 terör saldırısı düzenlendiğinin de altını çizdi.
New York Times Gazetesi’nde, gazetenin Türkiye Büro Şefi Carlotta Gall imzasıyla yayınlanan haberde, Türkiye’nin, bundan üç yıl önce Suriye’ye asker gönderdiğinde çok eleştirildiğini, ancak bölgedeki Suriyelilerin Türk Askerinin varlığından memnun olduğu ifade edildi.
New York Times, 10 yıldır devam eden Suriye iç savaşında, yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalan savunmasız milyonlarca Suriyeli sivili sahada koruyan Türk Askerlerinin, Suriyeli sivillerle Devlet Başkanı Beşar Esat güçleri ve müttefikleri arasında engel oluşturan tek uluslararası güç olduğunun altını çizdi. Türk yetkililerin, kısa bir süre önce Suriye’nin kuzeybatısındaki Afrin’de Türkiye’nin oluşturduğu fiili güvenli bölgede gazetecilere eşlik ettiğini yazan gazete, Ankara’nın, bölgede altyapı, eğitim ve sağlık hizmetleri alanlarında elde ettiği başarıları sergileme konusundaki çabasına işaret etti. Ancak habere göre, Türk yetkililer, gazetecilere eşlik ederken, koruma altına aldıkları Suriyelilerin içinde bulunduğu zor şartları göstermekten de kaçınmadı.
-GÜVENDEYİM-
Haberde açıklamasına yer verilen 35 yaşındaki Suriyeli bir hamal, Suriye hükümet güçleri tarafından ölüm ya da hapisle tehdit edildiğini, Afrin’de en azından hayatta olduğunu, ancak kimilerinin gece yatağa aç girdiğini, nasıl hala hayatta kalabildiklerini ise bilmediklerini söyledi.
-DEĞİŞİM-
Habere göre, Türkiye, bölgede kendi yönetimini kurarken, “dost” Suriyeli milisleri de eğiterek, askeri bir polis gücünü bünyesine kattı, yerel Suriye konseylerinin ise bölgeyi idare etmesini sağladı. Afrin, Türkiye’deki elektrik şebekesine bağlanarak, yıllarca devam eden karartmalara da son verildi. 500 Suriye firması kayıt altına alınarak, Türkiye ile sınır ticareti yapmalarına olanak tanındı. Afrin’de ayrıca, Türk cep telefonları ve Türk lirası kullanılmaya başlandı.
-VALİLİK-
“Ana hedefimiz, Suriyelilerin hayatını normalleştirmek, okulları açık tutmak, insanların yaşaması için hastanelerin işlevini yerine getirmesini sağlamak” diyen ve New York Times’a konuşan Hatay Vali Yardımcısı Orhan Aktürk, Afrin’den de sorumlu. Aktürk’ün sorumlu olduğu birimler arasında, Zeytindalı Harekatı Bölgesi Koordinatörlüğü ile Kumlu Kara Hudut Kapısı Mülki İdare Amirliği bulunuyor.
Gazeteye göre, Türkiye’nin Suriye’de bulunmasının bir amacı da, Suriyelilerin Türkiye’ye gitmesini engellemek. Ancak Türkiye, bölgede rakipsiz değil. Hatay Vali Yardımcısı Orhan Aktürk, son iki buçuk yılda bölgeye yönelik 134 terör saldırısı düzenlendiğini, sadece bu ay içinde bomba yüklü araçlarla dört saldırı yapıldığını, güvenlik güçlerininse yüzlerce saldırıyı önlemeyi başardığını söyledi. Aktürk’e göre, son saldırılarda kullanılan bombalar, Kürt kontrolündeki Menbiç’ten gelen kamyonların içinde saklandı.
-YAŞAM-
Buradaki değişim, yaşama ve beklentilere de yansımış durumda. Halep’in, Türkiye kontrolündeki kesiminde yaşayan Suriyeli Nur Hallak, Suriyeli öğrencilerin Türkçe öğrendiğini, Türkiye’de çalışma ya da eğitim görme fırsatı elde etmeye çalıştığını söyledi. Halep yakınlarındaki bir çadır kampında yaşayan siviller de, Türkiye’nin koruması altına girmenin tek seçenek olduğunu dile getirdi. Kampta yaşayan ve bir zamanlar varlıklı bir toprak sahibi olan yaşlı bir Suriyeli ise Esat iktidarda olduğu sürece Şam’ın güneyindeki memleketine dönmenin söz konusu olamayacağını söylerken, “Türkler bize koruma sağlayana kadar, köylerimize dönmeyeceğiz. Türkler olmazsa, yaşayamayız” şeklinde konuştu.
-KRİZ Mİ?-
Suriye’de bunlar olurken, bölgedeki terör unsurlarına yönelik Türk Silahlı Kuvvetlerinin operasyonları da sürüyor. Buna yönelik geçtiğimiz günlerde bir açıklama yapan Milli Savunma Bakanlığı’nın açıklaması, “Yasa dışı yollarla Suriye’den ülkemize girmeye çalışan Yeni Zelanda uyruklu 3 kişi, Hatay’ın Reyhanlı ilçesindeki hudut personelimiz tarafından yakalandı. Yakalananlar arasında yer alan 26 yaşındaki S.A. isimli kadının, mavi bültenle aranan DEAŞ’lı bir terörist olduğu belirlendi” olmuş, ancak yakalanan S.A. adlı Yeni Zelanda uyruklu kişi üzerinden başlayan tartışma da Türkiye sınırlarını aşmıştı.
Alınan bilgiye göre, Suriye’den Türkiye’ye yasal olmayan yollardan, Hatay üzerinden girmeye çalışırken iki çocuğuyla birlikte yakalanan IŞİD üyesi kadın, Yeni Zelanda ile Avustralya arasında krize neden oldu. Çifte vatandaşlığı bulunan 26 yaşındaki S.A.’nın Avustralya tarafından vatandaşlıktan çıkarılmasıyla patlak veren krizde, Yeni Zelanda, müttefiki Avustralya’yı sert sözlerle suçladı.
Avustralya tarafından vatandaşlıktan çıkarılması sebebiyle, söz konusu kişinin Türkiye’den Yeni Zelanda’ya sınır dışı edilmesi bekleniyor. Ancak Yeni Zelanda, 6 yaşındayken ülkeyi terk edip Avustralya’ya taşınan, ailesi hali hazırda Avustralya’da ikamet eden ve Suriye’ye Avustralya pasaportu ile seyahat eden bu kişinin sorumluluğunu Avustralyalı yetkililerin alması gerektiğini savunuyor.
Yeni Zelanda lideri Jacinda Ardern, Hatay’da yakalanan S.A. ile ilgili düzenlediği basın toplantısında, “Adil muhakeme yapabilen herkes, bu kişinin Avustralyalı olduğunu söyleyebilir ve benim görüşüm de bu yönde. Avustralya’nın, sorumluluklarından kaçtığına inanıyoruz” dedi. Ancak Avustralya Başbakanı Scott Morrison, “Avustralya’nın ulusal çıkarlarının söz konusu olduğunu” belirterek, vatandaşlıktan çıkarma kararlarının arkasında durdu.
Hatay’dan Yeni Zelanda ve Avustralya’ya uzanan tartışma noktasında, Canberra’da düzenlediği basın toplantısında konuşan Morrison, “Terör örgütlerinin saflarında savaşan teröristlerin, Avustralya vatandaşı olma ayrıcalıklarından yararlanmasını istemiyoruz. Hatta bu haklarını, ülkemizin düşmanı olan bir örgüte katıldıkları anda kaybettiklerini düşünüyorum” dedi. Morrison ayrıca, konuyla ilgili halen netleşmemiş bazı detaylar olduğunu ve önümüzdeki günlerde konunun akıbetinin netleşeceğini ifade etti.
Yeni Zelanda lideri Ardern ise Avustralya’nın tutumunu eleştirmekle birlikte, S.A.’nın çocukları olduğunu ve Avustralya’nın bu çocukların refahını düşünmek zorunda olduğunu belirtti ve “Hiçbir yakın aile üyelerinin olmadığı Yeni Zelanda’ya gelmek, bu çocukların çıkarına değildir. Küçük çocukların, en iyi olarak ailelerinin yanında büyüdüklerini biliyoruz” dedi. Tamer Yazar