Belçika’nın göçmen hikayesi mi?
Zühal Demir, bir tarafı Tunceli’ye, bir tarafı da Elazığ’a uzanan Türkiye hikâyesinde, Belçika’da biriken göçmen yaşamların ulaştığı noktanın en iyi örneklerinden birini oluşturuyor. Hatay ise, savaştan kaçanların kalabalığını, kurumsal bir dil ile hedefte tutmaya devam ediyor! Peki, hikayenin geri kalanında neler oluyor?
Hatay’da, kurumsal dil üzerinden, “Suriyeli vatandaşlar, nüfus plansızlığı ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı alarak bu kentte ve ülkede söz sahibi olabilecekler. Örneğin bugün bir ilçemizde 2 Suriyeli muhtar adayı olmuş. 5 sene sonra ise belediye başkanı adayı olabilecek” denilerek yükseltilen ‘ötekileştirici’ öfke dili bir tarafta, bir başka hikaye, ‘olması gerekene imza atıyor, sessiz sedasız…
Belçika’da daha önce, “Yoksullukla Mücadele ve Fırsat Eşitliği” politikalarından sorumlu devlet bakanlığı yapan Türkiyeli Zühal Demir, yeni kurulan Flaman Hükümeti’nde Çevre, Turizm, Enerji ve Adalet Bakanı oldu. Türkiye’yi sert şekilde eleştiren bir siyasetçi olarak tanınan, madenci ve sendikacı kızı Zuhal Demir, Şubat 2017’den Aralık 2018’e kadar, federal düzeyde, yoksullukla mücadele ve eşit haklar bakanı olarak görev yaptı. Belçika’nın en iyi üniversiteleri arasında bulunan KUL’de Hukuk Bölümü’nü bitiren Zuhal Demir, 2010 yılında ilk defa genel seçimleri kazanarak parlamentoya girmeyi başarmıştı. Belçika’nın Limburg bölgesinden seçimlere katılan Zuhal Demir, geçtiğimiz 26 Mayıs tarihinde yapılan genel seçimlerde 61 bin 444 oy aldı.
-BİR GÖÇMEN-
Zühal Demir, bir tarafı Tunceli’ye, bir tarafı Elazığ’a uzanan Türkiye hikâyesinde, Belçika’da biriken göçmen yaşamların ulaştığı noktanın en iyi örneklerinden birini oluşturuyor. O halde, benzer hikayelerin Türkiye’de ya da Hatay coğrafyasında yaşanmasından korkmamak ve bunu da, “ilçemizde 2 Suriyeli muhtar adayı olmuş. 5 sene sonra belediye başkanı adayı olabilecek. Kendi nüfuslarını korumak için doğum oranlarını yüksek tutuyorlar. 3 yıl önce Hataylı kadınların doğum oranı ile Suriyeli kadınların doğum oranı aynı iken bugün bu oran yüzde 60’a yüzde 40 oranında Suriyelilerin lehinde. 3 yıl sonra yüzde 75’e 25 olacak. 12 yıl sonra Türk nüfusu Suriyeli nüfusun altında kalacak. Ondan sonra hiç kimse Hataylı olup da belediye başkanı adayı olmaya cesaret edemez” diyerek, bir öfke diline ve ötekileştirmeye çevirmemek gerek!
Peki, hikayenin geri kalanında neler mi oluyor?
-GERİ DÖNÜŞLER-
Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından, Suriye’nin kuzeyinde oluşturulması planlanan güvenli bölgeye yerleştirileceği ifade edilen yüzbinlerce Suriyeli sığınmacı noktasında duranlar, bunun ‘gerçekleşme ihtimalinin’ düne göre zayıf olduğu konusunda hemfikir. Bunun son örneği, bir saha araştırması!
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi (ETÜ) Sosyal Politikalar Araştırma Merkezi’nin uzmanları, Suriyeli sığınmacılara ilişkin son saha araştırmalarını Meclis’e sundular. Merkezin Müdür Yardımcısı Dr. Başak Yavçan, sığınmacılar arasında Suriye’ye geri dönme eğiliminin her geçen yıl azaldığını söyledi.
Hürriyet Gazetesi’nden Bülent Sarıoğlu’nun haberine göre, Yavçan, “İki anketi karşılaştırdık. Arada iki yıl var. ‘Kesinlikle dönmek isterim, Suriye’de savaş biterse, istediğim rejim olmasa da dönerim’ diyenler
yüzde 9’dan yüzde 5’e inmiş. ‘Hiçbir koşulda geri dönmem’ diyenler, yüzde 26’dan yüzde 33’e çıkmış. ‘Suriye’de savaş devam etse de dönerim’ diyenler, yüzde 11’den yüzde 5’e düşmüş.
Herkesin de hayalinin farklı olduğunu göz önüne alırsak, bu çok gerçekçi bir hedef değil. Krizin 9. senesine girdik. Dünyadaki bütün örneklerden görüyoruz ki, 5. yılı aştıktan sonra dönme eğilimleri çok ciddi düşüyor, kalıcılık eğilimleri artıyor.
Sosyal mesafeyi araştırdık. Çalışanların, kendilerini Türk halkına çok daha yakın hissettiğini gördük. İstihdama uyumun gerçek anlamda bir sosyal uyum sonucunu barındırdığını görmekteyiz. Ancak şaşırtıcı şekilde, vatandaş olmuş Suriyeli üniversite öğrencileri çok daha mesafeli. Yine burs alan üniversite öğrencilerinin çok daha mesafeli olduğunu gördük. Mülakatlar yaptığımızda gördük ki, vatandaş olduklarını söylediğinde ya da burs aldıklarını Türk arkadaşlarıyla paylaştıklarında, çok ciddi bir reaksiyonla karşılaşıyorlar. Bu, onları küstürüyor.”
-ERKEN EVLİLİK-
Hatay ve diğer kentlerdeki Suriyeli sığınmacılar içinde çok da kendini belli etmeyen bir diğer sorun başlığı ise erken evlilikler ve eğitime katılımın hala istenen düzeyde olmayışı. Dr. Başak Yavçan, buna dair tespitlerini ise şöyle noktaladı:
“1 milyonun üzerinde bir çağ nüfusu var, okula gitmesi gereken. Bunların yaklaşık yüzde 65’i okullaşmış durumda. İlkokulda, 368 bini okullaşmış durumda. Ama ortaokul ve özellikle lisede inanılmaz düşüş gösterdiğini görüyoruz. ‘Erken yetişkinlik’ dediğimiz süreçlerin, yani çocukların istihdama kayıtsız şekilde dahil olma süreçlerinin bunda önemli bir rol oynadığını görüyoruz. Bir başka nokta da, kız çocukları için erken evlenmenin Suriyeli sığınmacılarda daha yaygın olduğunu görüyoruz. Şu anda 27 bin kayıtlı (Suriyeli) öğrenci var yükseköğrenimde.”
-UMUT HEP VAR!-
Ama buna rağmen, mevcut tabloya çocuk umutları serpiştiren örnekler de yok değil. Ve bu umutların adresinde Hatay var. Onlar, ülkelerindeki iç savaş nedeniyle Türkiye’ye sığınan Suriyeli çocuklar. Yaşadıkları acılara inat, eğitimlerini sürdürebilmenin mutluluğunu yaşayanlar. Kimi ailesiyle, kimi ise yakınlarıyla, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde hayata tutunmaya çalışan çocuklar. Onlar, yaşadıkları kötü günlere rağmen gülümsemekten vazgeçmiyor.
Reyhanlı ilçesinde, 15 bin 831 Suriyeli çocuk, geçici eğitim merkezi ile Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı okullarda eğitim hayatını sürdürüyor. Kendileri için açılan geçici eğitim merkezlerinde okullarına devam eden çocuklar, her şeye rağmen geleceğe umutla bakıyor.
-ÇOCUK DÜŞLER-
İlçedeki Yenişehir İlkokulu’na giden Ahmet Alzamir (10), 2 yaşında, ailesiyle İdlib’den Türkiye’ye geldiğini söyledi. Ülkesindeki olayları yeni yeni anlamaya başladığını ve çok üzüldüğünü ifade eden Alzamir, kendilerine kucak açan Türkiye’de huzurlu şekilde yaşadıklarını kaydetti. Reyhanlı ilçesinde eğitimini devam ettirdiğini dile getiren Alzamir, babası gibi ilerde doktor olmak ve çocuklara yardım etmek istediğini belirtti. Türkiye’yi çok sevdiğini ve burada olmaktan mutlu olduğunu aktaran Alzamir, “İdlib’den 2 yaşında geldim ve şimdi orada neler oluyor biliyorum. Çocukların acı çekmemelerini diliyorum. Ülkemde savaş bitsin ve tüm çocuklar gülsün. Bizler de inşallah yakın zamanda ülkemize döneriz” diye konuştu.
Halep’ten gelen 10 yaşındaki Halil Fatih de, ülkesindeki savaşın bir an önce bitmesini istediğini dile getirdi. Ülkesine dönmek istediğini anlatan Fatih, “Burada her şey çok güzel, okulumuza devam edebiliyoruz. İlerde mühendis olarak ülkemde görev almak istiyorum. Savaşın bitmesini ve yeniden ülkemize dönmeyi bekliyoruz” dedi. Fatih, tüm çocukların her zaman gülebileceği bir hayatının olmasını düşlediğini de söyledi.
-PEKİ YA PROJE!-
Merak edilen ise Hatay gibi sınır kentleri yakından ilgilendiren ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kamuoyu ile paylaşılan, “Güvenli Bölge” planı ayrıntıları… Erdoğan’ın, BM’de kitapçık olarak da dağıttığı “Güvenli Bölge” planında şu detaylar yer alıyor:
Plana göre, Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye sınırında oluşturulacak güvenli bölgede 1 milyon Suriyeli nüfusun yerleştirileceği, 5 bin nüfuslu 140 adet köy ile 30 bin nüfuslu 10 ilçeden oluşan yerleşim alanı oluşturulacak.
Köylerin her birinde, 350 metrekare parsel büyüklüğüne oturan 100 metrekare 3+1 ev ile ahırdan oluşan bin konut, iki cami, 16 derslikli iki okul, bir gençlik merkezi ve kapalı spor salonu ile yönetim merkezi projelendirilecek. Köylerde, her haneye, arazinin büyüklüğüne göre, bir dönüm tarım yapılabilecek arazi verilecek.
-İÇERİĞİ-
İlçelerin her birinde; ortalama 100 metrekare, 3+1 ve 2+1 konutlardan oluşan 6 bin konut, bir merkez cami, 10 mahalle camii, 16 derslikli sekiz okul, bir lise, iki kapalı spor salonu, beş gençlik merkezi, bir küçük stat, dört mahalle ölçekli futbol sahası, sosyal tesisler ile sekiz ilçede 10 yataklı, iki ilçede 200 yataklı hastane, küçük sanayi sitesi, üniversite ve yerleşimlerin ihtiyacı olan teknik altyapı gereksinimlerini karşılayacak yapılar gerçekleştirilecek.
Bir köy yerleşimi için 590 bin metrekare, 140 köy için 82,6 milyon metrekare, bir ilçe için 1 milyon metrekare, 10 ilçe için 10 milyon metrekare, toplamda 92,6 milyon metrekare arazi büyüklüğüne ihtiyaç duyuluyor. Ayrıca tarımsal amaçlı arazi dağıtım için ise 140 milyon metrekare arazi büyüklüğüne ihtiyaç olacak. Her bir köyde bin konut, 140 köyde 140 bin konut yapılacak. Her bir ilçede ise 6 bin konut olmak üzere, 10 ilçede 60 bin konut olacak. Toplamda 200 bin konut inşa edilecek. 1 milyon kişilik yerleşimin inşaat maliyeti, yaklaşık 150 milyar 965 milyon 400 bin lira (23 milyar 662 milyon 288 bin 401 Euro) olarak hesaplandı. Yerleştirilecek nüfusun 2 milyon olması halinde, maliyet de bu oranda artacak.
Kitapçıkta; genel yerleşim yerleri, blok yerleşim yerleri, konutlar, spor alanları, okullar, hastaneler, hükümet ve emniyet konakları, cami, taziye evi, sağlık ocağı ve sanayi sitesi gibi yapılar, tek tek görselle anlatıldı.
-Tamer Yazar-