Anayasa Mahkemesi (AYM), Hataylı Heykeltıraş Mehmet Aksoy tarafından Kars’ta yapılan ve dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “ucube” diyerek kaldırılmasını istediği heykel hakkında “hak ihlali” kararı verdi. Yüksek Mahkeme, 2011 yılında Kars Belediyesi’nin aldığı yıkım kararının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine, Aksoy’a da 20 bin TL tazminat ödenmesine hükmetti. Aksoy’un gelişmeye verdiği cevap ise net oldu… “Heykeli yeniden aynı yerine dikmek istiyorum.”
-2016’DA-
Her şey, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Kars Cumhuriyet Meydanı’ndaki toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada, Mehmet Aksoy’un yarım kalan “İnsanlık Anıtı” adlı heykelini “ucube”ye benzeterek, belediyenin burayı yıkacağını ve yerine de güzel bir park yapacağını söylemesiyle başladı. O andan sonra konu ülke gündemine oturdu ve tüm medyada kendine yer buldu.
Aksoy, tartışmaların en yoğun olduğu dönemde, yaşananları şöyle anlatmıştı:
“2004 yılında, o zamanki Kars Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu, Ermenilerin ‘soykırım anıtlarına karşı’ bir anıt yaptırmak istedi. Ermeni olaylarının, iki ülke arasında kan davası gibi görüldüğünü ve o soykırım anıtlarının da aradaki gerilimi, düşmanlığı körüklediği düşünülüyordu. Yapılacak anıtın, buna karşı bir duruşu olması isteniyordu. Bana geldiler, yapmamı istediler ve ben de kabul ettim. Sonra konu üzerine, ‘Ne oldu, nasıl oldu, nerede oldu?’ diye düşündüm ve kimsenin; savaşı çıkaran, olaylara sebep olanları suçlamadığını, savaşın neden çıktığını sorgulamadığını fark ettim. Ben, asıl suçluların, savaşı çıkaranlar, yani o dönemde bölgeye egemen olmak isteyen emperyalist güçler olduğunu düşünüyorum. Yoksa o savaş, orada mağdur olan halkların savaşı değildi. İnsanları kurşun askerler gibi karşı karşıya getirirsen, tanımadan etmeden birbirlerini vururlar.
İşte bunlardan yola çıkarak, ikiye bölünmüş, kendi kendinin karşısındaymış gibi duran, mekanik, statik formlarla örülü bir insan yaptım. Ortadaki boşlukta, insanlığa uzanan bir el var. O el de, organik formlarla örülü ve çok farklı bir anlayışla yapıldı. Mekanik, statik, geometrik bir formdan, organik bir el çıkıyor. Altta da, insani vicdanı sembolize eden, her şeyi gören, hafızasında saklayan ve bunun acısını hisseden, bu acıların gözyaşını döken bir göz var.
İşte bütün bunlar ile yukarıya doğru yükselen bir kompozisyon oluşturdum. Heykel, karşısında Kars Kalesi olan bir tepenin üzerinde. Kale de savaşın sembolüdür. Savunmayı, nefs-i müdafayı simgeler. İki anıt, birbirine içerik olarak da, yapı olarak da uyuyor. Ben heykelin kaleye zıt olmasını değil, birbirlerinin değerini yükseltmelerini, o bölgeye bir derinlik kazandırmalarını istedim. Bunda da başarılı olduğumu düşünüyorum. O mekansal estetik kimsenin aklına da gelmiyor; Kars Kalesi ile bir antlaşma yapıyorum, onu daha da yüceltiyorum. Zaten orada tek endişe de oydu, ama başarılı olduk. Ayrıca anıt, şehirden de görülüyor. Ek olarak, anıtın çevresinde bir düzenleme de yapılacaktı. Çalışmalar sırasında bölgedeki çarpık kentleşmeyi de düzelttik, yani öyle bir hizmet de yaptık. Bölgeye parklar, anfi tiyatro yapılacaktı, orada Kars Festivali olacaktı. Tabii bütün bunlar yarım kaldı, hiçbir şey olamadı.”
-NE OLDU?-
Hataylı Heykeltıraş Mehmet Aksoy, tartışmaların merkezine konan heykeli, Belediye ile yapılan sözleşmeye dayalı olarak, Koruma Bölge Kurulu’nun onayıyla yapmış, heykelin inşa edilmesinin ardından Kurul, “yeni bulgular” elde edildiği gerekçesiyle de heykelin bulunduğu alandaki yapıların yıktırılmasına karar vermiş, Belediye Meclisi de yıkım kararı almıştı. Birbiriyle çelişkili kararlarla dolu uzun bir hukuki sürecin ardından, Aksoy’un iptal talebi reddedilmiş ve karar, Yargıtay tarafından da onaylanmıştı. İç yargı yolunun tükenmesi üzerine de, Aksoy, 2014’te Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştu.
Anayasa Mahkemesi kararında; heykelin yapılması, hukuki statüsü ve yıkılmasına ilişkin tartışmaların, öncelikle kamu kurumları arasında meydana geldiğine dikkat çekilerek, “Devleti oluşturan organ ve kurumların uyum içinde çalışamamaları, bireylerin hak ve özgürlüklerine müdahalenin gerekçesi olarak ileri sürülemez. Somut olayda, heykel yıktırılmadan, taşınmazdaki kültür varlıklarının korunmasının mümkün olup olmadığının değerlendirilmesi gerekirdi. Sanat eseri tahrip edilmeden, başka yere taşınmasının mümkün olup olmadığı araştırılabilir, eserin sahibi olan başvurucu ile ortak bir çözüm bulunması için müzakere yapılabilirdi” denildi.
-KAMU GÜCÜ-
Anayasa Mahkemesi, “heykelin yıktırılması sürecinde alınan idari kararlarda da, mahkeme kararlarında da bu hususların tartışılmamış olmasının, devletin, sanat eserinin korunmasına ilişkin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediğini gösterdiği” hükmünde bulundu.
Heykelin yapımından yıkıma kadar geçen süreçte kamu gücünü kullanan organların, Anayasa’nın, sanatsal ifade özgürlüğüne ilişkin hükümlerini göz ardı ettiği tespitinde bulunan Anayasa Mahkemesi kararında, “Üstelik söz konusu heykelin, diğer ifade türlerine göre daha fazla koruma görmesi gerekirken, yıktırılmasının, demokratik bir toplumda gerekli ve son çare olduğu ortaya konulamamıştır. Bu sebeple, idari mercilerce ve mahkemelerce alınan kararların ilgili ve yeterli gerekçe içermediği sonucuna varılmıştır” denildi.
-20 BİN TL-
Anayasa Mahkemesi, “kamu gücünü kullanan organların, bir sanat eserinin ve dolayısıyla Anayasa tarafından koruma altına alınmış olan sanatsal ifade özgürlüğünün korunması noktasında gereken hassasiyeti göstermediklerini” belirterek, Anayasa’nın 26’ncı Maddesi’nde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdi ve Aksoy’a, 20 bin TL manevi tazminat ödenmesine hükmetti.
Heykeltıraş Mehmet Aksoy, heykel için “ucube” diyen Erdoğan’a karşı açtığı tazminat davasını kazanmış, mahkeme, 2015 yılı Mart ayındaki kararında, Erdoğan’ın 10 bin TL tazminat ödemesine hükmetmişti. -Tamer Yazar-