Orta doğu bir alev çemberine dönüştürüldü. Ülkemizin üzerinde bulunduğu bu coğrafyada, emperyalist güçlerin amaçlarına adım adım ulaşabilmek için denemedikleri yol, kurmadıkları tuzak, düzenlemedikleri tezgâh ve oyun kalmamıştır.
Hedefe ulaşabilmek için mümkün olan her şeyi yapan emperyalist güçler, bu coğrafyada kendilerine destek olunmadığı takdirde, köstek olabilecek ve böylece amaçlarını gerçekleştirme imkânına sahip olabilmeyi engelleyecek ülkelerin başında, elbette ki Türkiye Cumhuriyeti devletini görmektedirler.
Bu nedenledir ki; bizi yanlarına almak, onlara destek vermemizi sağlayabilmek için her türlü yola ve oyuna başvurmaktan çekinmemektedirler.
Bu emperyalist güçler dün ak dediklerine bugün kara, bugün kara dediklerine yarın ak diyebilme becerisini (!) veya yüzsüzlüğünü rahatlıkla gösterebiliyorlar.
İşlerine geldiği zaman dost, müttefik, stratejik ortak gibi sıfatları rahatlıkla kullanmak suretiyle, nabza göre de şerbet verilebilmesi için gerekeni yapmaktan çekinmiyorlar.
Emperyalist güçlerin Ortadoğu bölgesinde önemli iki hedefleri bulunmaktadır.
Bunlardan birisi kendi amaçlarına tartışmasız hizmet edecek ve evet diyecek olan devletçikler oluşturmak, diğeri ise bölgenin yer altı zenginliklerine hakim olacak bir yol ve yöntem bulmak.
Bu iki amaca ulaşabilmek içinde yıllardan beri Ortadoğu’yu karıştırmak, orada bulunan devletleri adım adım içten çökertmek suretiyle, küçük devletçikler ortaya çıkartmak suretiyle amaçlarına ulaşmaya çalışmaktadırlar.
Bu doğrultuda Irak bir örnek gösterilebilir. Irak şuanda bölünmüş bir durumdadır.
Irak’tan sonraki hedefin Suriye olduğu kamuoyu tarafından bilinmekte idi.
Nitekim 2011 yılında çıkartılan yapay bir kalkışma ile birlikte Suriye’de iç savaş başlatılmış ve Suriye’nin de bölünmesinin yolu açılmış idi.
Tıpkı Irakta olduğu gibi, Suriye’de de emperyalist güçlerin oyununa gelmek,onlara açıktan veya zımni olarak destek verme yoluna gidilmek suretiyle, kaba bir deyimle ekmeklerine yağ ve bal sürülmesine neden olunmuştur.
Suriye’de uygulanan politika sonucu, Esad yönetimi, yeniden geniş bir alanda hakimiyet sağlamıştır. Esad’ın hâkimiyet sağladığı bölgelerde de Rusya ve İran’ın ağırlığı açıkça kendini göstermektedir.
Buna karşılık ülkemizin güney sınırlarında yeni bir oluşumun işaretleri net bir şekilde görülmeye başlandığı için, uygulanan politikanın yanlışlığı geç de olsa anlaşılmış ve güney sınırlarımızın ötesinde hayata geçirilmek istenen yeni oluşumun engellenmesi, mümkün olmadığı takdirde ülkemizde zarar verici bir durumun sağlanması için politikalar üretilmeye başlanmıştır.
Bu bağlamda yaklaşık 30 km derinliğe ulaşılması amaçlanan güvenli bölge oluşturulması için kararlar alınmış, çalışmalar yapılmış ve uygulamaya konulma yolunda adımlar atılacağı tüm dünyaya duyurulmuş idi.
İşte güney sınırlarımızdaki bu oluşuma destek veren ABD, hemen emperyalist anlayış gereği yeni yeni taklitler üretmeye ve bizimle anlaşır görünürken hedefini gerçekleştirecek yolların açılmasını sağlamaya başlamıştır.
Daha somut adımlar atılmadan, tam olarak yaşama geçirilmesi sağlanmadan güvenli bölgenin çeşitli nedenlerle tartışması başlatılmıştır.
Elbette ki devletimiz, ülkenin selameti için gerekeni yapacak ve geçte olsa en doğru adımı atacaktır.
Güney sınırlarımızdaki güvenli bölge hazırlığı yapılırken, Kıbrıs açıklarında yer altı zenginliklerinin işletilmesi doğrultusunda da kıyasıya bir mücadele başlamıştır.
Bu konuda geç kalınmış olmakla birlikte, devletin ülke yararına olan en doğru ve zorunlu kararı alacağı kanısındayız.
Ancak bir hususu bir kez daha belirtmekte yarar görüyoruz: Emperyalist güçler sadece kendi çıkarlarını düşünürler. Bu nedenle gerek güney sınırlarımızın güvenlik altına alınmasında, gerekse Kıbrıs açıklarında Akdeniz’deki yer altı zenginliklerinin bulunup işletmeye açılmasında, emperyalist güçlerin tuzaklarına yeniden düşmeden, ülke yararına olan en doğru kararlar alınmalı, adımlar atılmalıdır.
Hatırlatıyoruz…
YORUMLAR