Bu kent, çok değişti…
Eski kent de diyoruz, kentin doğusu da… Yorgun evler de diyoruz, ahşap da… Ama bir şeyde hep aynıyız! Terk ediyoruz, düne dair hikayeleri ve aslında bize ait olanları, en çok da anıları…
Bu kentin içinde adımlarken, size bir şeyler fısıldar. Dün’e dair… Eskiye dair… Geride unutulmuşlara dair… Adımların tek tek uzaklaştığı, yalnızlaşan sokaklara dair… Bir şairin dizelerinde durursunuz ardından, ki o anlatır size ne kaybettiğinizi…
“Evleri yüksek kurdular… Önlerine uzun balkon… Sular aşağıda kaldı… Aşağıda kaldı ağaçlar… Evleri yüksek kurdular… On bin basamak merdiven… Bakışlar uzakta kaldı… Uzakta kaldı dostluklar… Evleri yüksek kurdular… Cama, betona boğdular… Usumuzdaydı unuttuk… Topraktan uzakta kaldı… Toprağa bağlı kalanlar…”
O yüzden de devam edersiniz bir başka şiirin dizelerinde…
“Eski evler, kadim dostlar gibidir… Hep hazırdır seni bağrına basmaya… Kapıları kilit bilmez… Açar girersin…
Avlusuna attığın ilk adımda, karşılar seni tanıdık kokular… Ah! Kaynayan reçel, Anne şefkati gibi çorba, vefayı anımsatan kahve, şifacı bir el gibi dokunur kanayan yerlerine… İçin ısınır aniden…”
Antakya Belediyesi ve Hatay Büyükşehir Belediyesi tarafından ayrı ayrı sürdürülen restorasyon (kurtarma) çalışmaları bu nedenle dikkatle takip ediliyor, çalışmanın her detayında bu yüzden duruluyor ve her yanlışta itinayla işaret edilmesi de bundan. Öykülerde ve şiirlerde kalan eski kente dair düşlerden! “Aynı şeyi bir gün Antakya da yaşamasın” gayretinden! -Tamer Yazar-