Teknesiyle dünyayı turlayan, sayısız ülke gören ve okyanus adalarında konaklayan Selim Ekmekçioğlu, “Biliyor musunuz, her yıl Atlantik Okyanusu’nu geçen Avrupalı denizciler var. Okyanus geçmek zor değil, inanın. Ama önce kendinize inanın…” derken, denize olan aşkını fısıldıyor, ama bir şeyi asla es geçmiyor…
Açık denizde dünya turuna çıkmak herkesin hayalidir. Ama bu hayal, biraz para, ama çokça da cesaret ister. Zira ayaklarınızın karaya bastığı noktadan binlerce deniz mili açıkta, okyanusun ortasında olduğunuz düşüncesi, çoğu zaman korkutur.
Cesareti ile okyanuslara açılan ve şu ana kadar okyanuslar üzerinde binlerce deniz milini geride bırakan Antakyalı Selim Ekmekçioğlu ile konuştuk, Karayipler’in Martinique Adası’nda verdiği molası sırasında. Herkesin çokça merak ettiği soruları tekrar ettik ve denizden karaya bakan birinin kelimelerini paylaşmasını istedik.
Bir holdingin üst düzey yöneticiliğinden denizlere açılmasının hikâyesini birçok yerde meraklıları ile paylaşan Ekmekçioğlu, oğlunun adıyla, yani ‘Murat Reis’ isimli teknesiyle dünya sularında ilerlerken anlattı, denizin kokusunu ve sihrini…
Sorularımız sizin için geldi, cevaplarsa oldukça keyifliydi…
Okyanuslarda ve denizlerde şu ana kadar kaç deniz mili yol aldınız, hiç hesap ettiniz mi?
Oldukça fazla. Şu ana kadar 6000 deniz mili yaptım, diyebilirim.
Sanırım, dünyayı tekne ile turlayanlara sorulan en geleneksel sorudur… Denizde mi kendinizi daha güvende ve huzurlu hissediyorsunuz, yoksa karada mı?
Oldukça uzun zamandır kendi teknemle denizlerdeyim ve bu anlamda cevabım da oldukça net… Açıkçası, denizde kendimi çok daha güvende hissediyorum. Ama şöyle bir şey de var ki, denize saygı duyarsanız, deniz sizi korur.
Bugüne kadar birçok ülkede bulundunuz ve sayısız okyanus adasında… ‘Evet, burası…’ deyip de yerleşmeyi düşündüğünüz ya da size bunu hissettirecek kadar sevdiğiniz bir yer oldu mu? Yoksa doğduğunuz yer, Antakya hala vazgeçilmez mi?
Dünyayı tekne ile dolaşırken, aklınıza gelmeyecek birçok coğrafyada demir attım ve birçok kara parçasına ayak bastım. İnanılmaz yerlerdi, güzellerdi, hatta masalımsı… Ama Her şeye rağmen, bu kent, Antakya, vazgeçilmezim. Bu şehri hiçbir şeye değişmem.
22 Ağustos 1965 ve 15 Haziran 1968 tarihleri arasında eşi Oda ile birlikte, “Kısmet” adlı tekneleriyle dünya seyahati yapan ilk Türk denizcisi olan Sadun Boro’dan bugüne, deniz yoluyla dünya seyahati yapan denizcilerimizin sayısı oldukça arttı sanırım. Peki, tekne ile dünya turu yaparken, bu minik ama renkli kalabalıkla bir araya geldiğiniz anlarda sohbetler ‘başınızdan geçenler’ mi oluyor?
Haklısınız. Sohbet konusu, ağırlıklı olarak başımızdan geçenler oluyor. Her ne kadar bu şekilde dünyayı turlayanlar farklı farklı rotalar üzerinden ilerlese de, sorunlar da sorular da çok değişmiyor galiba. O nedenle, bu uzun ve yorucu seyahatlerin en dikkati çeken sorularından biri, gıdalar oluyor ve neler pişirdiklerimiz üzerine konuşuyoruz o yüzden. Tabi sahil noktalarında, yetkililerin (sahil koruma) yarattığı problemler de konu başlıkları arasında. En değişmeyen ara başlıklardan biri de, denizlerde yaşadığımız fırtına durumları. Anlayacağınız, herkes farklı konularda farklı zorluklar yaşıyor ve paylaşılanlar da karşılıklı deneyimleri pekiştiriyor.
Dünyayı gezen biri olarak, şu ana kadar yediğiniz ve ‘kesinlikle tavsiye ederim’ diyebileceğiniz en çarpıcı yemek (et) ne oldu diye sorsam…
Bildiğiniz ülkelerden, adını ilk kez duyduğunuz okyanus adalarına kadar bir çok yerde mola vermenize imkan sağlayan bir yolculuk içindeyseniz, bunun anlamı, çok farklı yerlerde çok farklı yöresel lezzetlerle karşı karşıya kalmanızdır, ki bu da keyif veren bir deneyim, bana göre. Ama en çarpıcı hangisi diye soruyorsanız eğer… Bence, bu yolculuklar sırasında tattığım en çarpıcı yemek, İtalya’nın Sicilya Adası’nda yediğim risotto oldu. Balık ürünleriyle pilavın karışımıydı sanırım… Hayatım boyunca unutamayacağım bir lezzetti.
17 metrelik yelkenli teknesiyle dünya turuna çıkan isimlerden, Avrupa’nın büyük tur operatörlerinden Bentour’un sahibi 70 yaşındaki turizmci Kadir Uğur, “mavi sulardaki en büyük korkusunun”, yılda 2 bine yakın gemiden sulara düşen konteynerler olduğunu söyledi. Peki, en yakın karaya binlerce deniz mili uzaklıktayken sizi en çok korkutan şey ne oluyor?
Herhangi bir korkum yok. Emin olun, bir balinaya veya tankere çarpma olasılığı, sizin yolda kaza geçirme olasılığınızdan çok daha küçük.
Atasoylar’ın (Osman-Zuhal Atasoy çifti) 1992-1997 arasında Dünya turu yaptıkları, çocuklarını dünyaya getirip yola üç kişi olarak devam ettikleri tekneleri Uzaklar’ın boyu da baston dâhil 8,5, su hattı boyu ise 6,5 metreydi. Peki, sizin tekneniz kaç metre ve yaşamsal anlamda nasıl bir ortam sunuyor size?
Benim teknem bir katamaran. Bayağı bir konfor sunuyor bana. Boyu 12 metre, eni ise 7.25 metre. Yaklaşık 85 metrekare kadar bir alan var ve seyahatim sırasında bana çok büyük bir rahatlık sağladığını söyleyebilirim.
Dünyaya denizden bakarken hissettiklerinizle, dünyaya karadan bakarken ki hissettikleriniz aynı mı?
Klasik anlamda düşünecek olursak… Dünya’daki insanların % 96’sı karadan denizi seyreder. % 3’ü ya da 4’ü ise denizden karayı seyreder. Sanırım, aradaki farkı görebilmek için, ikinci kısmı, yani denizden karayı seyretme kısmını da deneyimlemeniz lazım. İşte onu yaptığınızda tek bir şey fark ediyorsunuz… Bu kısım, çok büyük bir keyif, hatta vazgeçilmez…
Antakya’da sizi okuyacaklara, denize ve okyanuslara açılma konusunda ne söylemek istersiniz?
Deniz dediğiniz şey, sizi alır ve apayrı dünyalara götürür. Eğer buna dair hiçbir şey yapamıyorsanız bile, ufak balıkçılarla biraz açılabilir ve denize yakınlaşabilirsiniz. Emin olun, zaten gerisi kendiliğinden gelecektir. Biliyor musunuz, her yıl Atlantik Okyanusu’nu geçen Avrupalı denizciler var. Okyanus geçmek zor değil, inanın. Ama önce kendinize inanın…
-ÖNERİLER-
Dünya turu yapmış tekne sahiplerinden önerileri ise sona sakladık. Selim Ekmekçioğlu’nun resimlediği okyanusların sihrine kapılacaklar için önemli sayılabilecek bazı detaylar şöyle:
-Dünya turuna hazırlanan tekne sahiplerinin çok dikkat etmediği bir konu, elektrik sarfiyatı… Uzun yola çıkacak tekneler açık deniz seyrini kolaylaştırıcı birçok elektronik alet alır. Eğer elektrik depolama ve üretme sisteminiz yeterli değilse bu aletleri kullanmanız zordur. Yola çıkmadan önce akülerin yeterli, aküleri şarj etmek için gerekli elektrik üreticilerinin yeterli ve çeşitli olduğunu test edin.
-Güneş panelleri Akdeniz’de çok yararlı olmakla birlikte günlerin kısa yağışların uzun sürdüğü Karayipler, tropikal iklimlerde ve okyanus seyirlerinde sisteme rüzgâr jeneratörünü de eklemek gerekir.
-Yakıt tankınızın kapasitesini iki katına çıkarın ve mümkünse 1000 mil yetecek yakıtı depolamaya çalışın. Bu size yakıt alma imkânının kısıtlı, yerleşimin az olduğu yerlerde daha fazla seyir imkânı sağlar. Gerekiyorsa su tankının kapasitesini azaltın, çünkü gerektiğinde su yapabilirsiniz ama yakıt yapamazsınız!
-Teknenizi topraklayın! Tekne direğinden salma saplamalarına yapacağınız bir bağlantıyla teknenizi yıldırım düşmesine karşı topraklayabilirsiniz. Ayrıca her zaman yedek bir GPS ve telsizi teneke bir kutuda saklayın.
-Yedek bir bilgisayar bulundurun. Bütün önemli programları bir harici diske yedekleyin.
-Tekne güvenliğini sağlayan şeyler bütün o ışıltılı aletler değildir. Kaliteli vinçler, sağlam bir ırgat ve iyi demirler, bakımlı bir motor sizin güvenliğinizi sağlar.
-Dünya seyahati hayaliyle tekne almadan önce başka teknelerde uzun seyirler yapmayı deneyimleyin. Böylece tekne ve ekipmanlara büyük paralar harcamadan önce kendinizi test etmiş olursunuz.Yolunuz şimdiden açık olsun… -Tamer Yazar-