Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Herkes birgün avukat yardımına muhtaç kalacak

Hatay Barosu; Avukatlara yaşatılan

Hatay Barosu; Avukatlara yaşatılan tüm hukuksuz işlemler, keyfi uygulamalar, kasıtlı veya kasıtsız engellemelerin, adil yargılanma hakkına ve hukukun üstünlüğüne saldırı olduğunu savundu.

Hatay Barosu, “5 Nisan Avukatlar Günü” mesajında, meslek mensuplarına yönelik zaman zaman yaşanan hukuksuz işlemler, keyfi uygulamalar ve engellemelerin, adil yargılama hakkına ve hukukun üstünlüğüne saldırı olduğunun altını çizdikten sonra, herkesin bir gün mutlaka bir avukat yardımına ihtiyacı olacağını hatırlattı.
Hatay Barosu Başkanı ve Yöneticileri ile üyeleri Avukatlardan oluşan bir heyet, dün sabah Atatürk Anıtı’nda çelenk sunumu yaptı, saygı duruşunda bulundu. Baro Başkanı Av. Ekrem Dönmez, mesajında, önce Avukat’ın kim olduğunu anlatmaya çalıştı ve özetle, “Avukat; kamu hizmeti gören bir serbest meslek mensubudur. Avukat; yargının kurucu unsurlarından biri olan bağımsız savunmanın temsilcisidir. Avukat; hukuki sorun ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesi, hukuk kurallarının tam olarak uygulanması için hukuki bilgi ve tecrübesini adaletin hizmetine ve kişilerin yararlanmasına özgüleyen kişidir” dedi.
Avukatın, mesleğini icra ederken yürüttüğü faaliyetin, kendi şahsi çıkar ve menfaatlerinin faaliyeti olmadığının altını çizen Hatay Barosu Başkanı Ekrem Dönmez, Avukatın, yurttaşların sorunlarının adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesi ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanması için aracı olduğunu hatırlattı.
Hukuk devleti varlığı, hukuk düzeniyle…
Hukuk devletinin varlık nedeninin kişi haklarını koruyan ve güvence altına alan bir hukuk düzeni kurmak olduğunu belirten Hatay Barosu Başkanı Av. Ekrem Dönmez, şöyle devam etti:
“Devletin, kendisini bağlı gördüğü hukuk düzeni herhangi bir hukuk düzeni değil, kişilerin hak ve özgürlüğüne dayanan bir hukuk düzenidir. Hukuk devleti, sadece kanunlara bağlı devlet demek değildir ve böyle bir anlayışla hukuk devletinin şekli anlamda kanuniliğe indirgenmesi yanılgıdır ve tehlikelidir. Demokratik hukuk devletinde, devletin sahip olduğu güç, insan temel hak ve özgürlükleriyle sınırlıdır. Özgürlüklerimizi koruyan, biçimsel anlamda yasalar değil, haklardır.
Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir. Bu cümle, Anayasa’nın 19. Maddesi’nin birinci cümlesidir. Yurttaşlarımızın haklarını ihlal eden herhangi bir uygulama karşısındaki teminatı ve hukuk devleti ile temel hakların teminatı, ete kemiğe bürünmesinin yolu yargıdır. Temel hakları, insanı korumak yargının asli görevidir. Temel hakların korunması yoluyla demokratik hukuk devleti, hukuk, adalet ve vicdan yaratılabilir. Yargının işlevi budur, gücü budur. Avukatlar da böyle bir yargının değişmez temel taşıdır, kurucu unsurudur.
Hukuk devleti olmanın en temel ilkesi, yargının bağımsızlığı ve yargının bağımsızlığı için de savunmanın bağımsız olması zorunludur. ‘Bağımsız savunma’, ‘bağımsız yargı’nın vazgeçilmez unsurudur. Avukatların bağımsızlığını yok ederek siyasi iktidara tabi kılan bir düzenlemeye, yargıyı yürütmeye tabu kılan hiçbir düzenlemeye asla razı olmayız.
Hukukla sınırlanmamış bir yönetim, vatandaşlar için büyük bir tehdittir. Bağımsız yargı, demokratik sistemlerde çoğunluğun tahakkümüne karşı bireylerin hak ve özgürlüklerinin en büyük güvencesidir. Yürütmenin etkisi altında olan bir yargı, keyfi ve hukuka aykırı eylem ve işlemlere karşı gerçek bir denetim gerçekleştiremez. Böyle bir sistemde hiç kimsenin hak ve özgürlüğü koruma altında değildir.”
Yargı bağımsız değilse…
Baro Başkanı Ekrem Dönmez, eğer yargı, tarafsız ve bağımsız olmaz; yürütme, kendisini yargı denetiminden kaçırır ve kendisini hukuk devleti ile sınırlamaz; yasama işlevsizleşir ise, sadece Avukatlar ve Yargı değil, tüm ülke olarak tehdit altında olacağımızın altını önemle vurguladığı mesajında, böyle bir durumda Avukatlığın da pratik karşılığı olmayacağını bildirdi.
OHAL, fiili yasama yetkisini kullanmaktır!…
Yaşadığımız sürecin Olağanüstü Hal rejimi olduğunu hatırlatan Baro Başkanı Ekrem Dönmez, Olağanüstü Hal rejiminin gölgesinde çıkartılan ve sayısı 30’u bulan Kanun Hükmünde Kararname ile de fiili bir yasama yetkisinin kullanılmakta olduğunu belirtti ve şöyle devam etti:
“Anayasal değişikliğe uğramış ve henüz yürürlüğe girmemiş fiili bir Cumhurbaşkanlığı modeli uzun süredir yönetim sistemimize hakimdir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yasayla yetkisi askıya alınmış ve fiili bir KHK süreci ile yasama yetkisi kullanılmaktadır. Şu an itibariyle, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararların işlevi de, Anayasa Mahkemesi’nin kanun denetimi de tartışmalıdır.
Bir hukuksal sistemde, kimi yasama işlemleri Anayasa’ya aykırılıkları biline biline Anayasal denetimin dışında kalıyorsa, Anayasa Mahkemesi inceleme yetkisini kendisinde görmeyerek, uygulamaya meşruluk katıyorsa, bu sistemin Anayasallığı, Anayasanın üstünlüğü, bağlayıcılığı ve mahkemenin de varlığı ve etkinliği de tartışmalı hale gelir.”
Demokrasi, en önemli sorun!
Türkiye’nin en önemli sorununun “demokrasi sorunu” olduğunu belirten Baro Başkanı Ekrem Dönmez, şöyle devam etti:
“Şiddetin hüküm sürdüğü, tam ve çağdaş demokrasinin olmadığı bir ortamda hukukun varlığından da söz edilemez. Türkiye’nin demokratikleşme standartlarının her geçen gün artırılması, özgürlüklerin ve hakların genişletilmesi, adalet duygusunun nerdeyse yok olduğu ortam yerine tam demokrasinin inşası gereklidir.
Bizler; ‘demokratik devlet’ olmanın gereklerini yerine getirmiş, ‘hukukun üstünlüğünü’ özümsemiş ve yargı erkinin, yürütme ve yasama erkinden bağımsız, özgür ve güvenceli olduğu bir ülkede yaşamayı lüks değil zorunluluk olarak görürüz.
Bir ülke düşünün; ki farklı düşündüğü için, farklı konuştuğu için, haber yaptığı için, çocuk olduğu için, kadın olduğu için her gün hak ihlalleri ile uyanıyor ve bir sonraki gün yenisi olana değin bunların hiçbiri hatırlanmıyor.
Anayasal sistemin fiilen askıya alındığı, parlamenter rejimin sistemin sorunu olarak görüldüğü, yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki denge ve denetleme sisteminin kaybolduğu, ülke olarak her bir komşumuzla dibine kadar sorunlara bulaştığımız, hukuk ve demokrasi adına söylenecek sözlerin bittiği ve yargı sisteminin o ülkenin belkemiğini tutması gereken zamanlarda belkemiğinin kırıldığı zamandan geçiyoruz.
Ülkenin belkemiğinin gittiği zamanlarda, o ülkeye her türlü terör belasının bulaşması kaçınılmaz olur. Bu gibi zamanlarda artık her bir yurttaşımız ekonomik kaygılarını, günlük yaşam çabasını unutur hale gelip güvenlikli bir ülkede yaşamak istemeye başlıyor. Ekonomik sıkıntılarından önce can güvenliğinin sağlandığı, huzurla sokağa çıkmak istediği bir ortamı aramaya başlıyor.
Ancak belirtelim ki, yurttaşlarımız, ülkemizde istikrarı terörle birlikte yaşamaya alışmakta değil, can güvenliğinin sağlanmasında, yoksullaşmadan ve insanca yaşam koşulları sağlanmasında arıyor. Olsun. Bizler el ele verir, bu zor zamanları da atlatırız.” -Cemil Yıldız-