Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Herkes iklim için güç vermeli

Antakya Çevre Koruma Derneği

Antakya Çevre Koruma Derneği 4 Kasım “ İklim İçin Güç Ver Küresel Eylem Günü “ dolayısıyla basın açıklaması yaptı. Dünyada 170’ten fazla konumda , “İklim İçin Güç Ver Küresel Eylem Günü” dolayısıyla bir araya gelen iklim aktivistlerine Antakya Çevre Koruma Derneği de yaptığı basın açıklaması ile destek oldu.

Yapılan açıklamada deprem sonrası yaşanan felaketin ardından molozların dere yataklarına, tarım alanlarına döküldüğüne dikkat çekildi. Konteyner kentlerde ve çadırlarda sağlıklı bir yaşam olmadığı hijyen ortamının sağlanamamasından dolayı halk sağlığının da gündeme taşındığı açıklama da su yetersizliği ve güvenlik gibi konularda dikkat çekildi. Son günlerde gündem de olan ÇED onayı olmadan taş ocakları yapımı kararının rant amaçlı alındığı ve çevreye ciddi tahribatlar yapacağı belirtildi. Ayrıca basın açıklamasında tüm yaşanılanlardan ders çıkarılarak nasıl sağlıklı bir gelecek kurulacağı için çözüm önerileri de sunuldu.

Antakya Çevre Koruma Derneğinin İklim İçin Güç Ver Küresel Eylem Günü “ dolayısıyla yaptığı basın açıklamasının tamamı şu şekilde ;

Bugün bu parkta birlikte olduğumuz yaşam savunucuları ve buranın ötesinde daha adil bir gelecek için dünyanın dört bir yanında 170’in üzerinde yerde bir araya gelen iklim aktivistleri; hepiniz İklim İçin Güç Ver Küresel Eylem Günü’ne hoş geldiniz.

Olağandışı zamanlardan geçiyoruz. Depremlerle, savaşlarla, küresel adaletsizliklerin her geçen gün derinleşmesiyle, ekolojik eşiklerin aşılmasıyla ve iklim kriziyle nefes almak her geçen gün zorlaşıyor. Üstelik nefes alamayan bir tek bizler değiliz, evimiz yeryüzümüz hasta. Ve kaynaklar sınırsızmış gibi hareket ederek sadece ekonomik büyümeyi el üzerinde tutan sistemimiz yeryüzünü her geçen gün daha da hasta ediyor. Her yaz yaşadığımız kontrol edilemeyen orman yangınları, kuraklık, sıcak dalgaları, aniden bastıran yağışlar hep bu hastalığın semptomları.

Fosil yakıtlara dayalı kurduğumuz uygarlık, yarattığımız tüketim toplumu, yeryüzü üzerinde büyük bir tahribat bırakıyor; atmosferde yoğunluğu her geçen gün artan sera gazları ortalama sıcaklık artışlarını tetikleyerek aşırı hava olaylarını beraberinde getiriyor. Üstelik yıkımlarla, canlarımızla krizin faturasını ödemek zorunda kalanlar da yine bizler oluyoruz.

6 ve 20 Şubat tarihlerinde yaşadığımız depremlerin ardından gelişen afet yönetememe krizi, bölgemizde çevre ve insan sağlığı ile tarihi doku açısından büyük bir afete dönüştü. Yetkili ve sorumluların sergiledikleri anlayışla, Hatay’da çözümü belki de yıllara yayılacak ya da çözümlenmeden ortada kalacak birçok problemle baş başa kaldık.

İlk günden itibaren bas bas bağırmamıza rağmen, meslek odalarımızın tüm uyarılarına rağmen enkaz kaldırma çalışmalarının uygun yönetilememesi, yıkıntıların yerinde ayrıştırılması, taşınması ve depolanmasında yapılan yanlışlık ve ihmaller ekoloji ve halk sağlığı problemlerine büyük ölçüde neden olmaya devam etmektedir. Yıkıntılar ve molozlar yerleşim alanlarının, konteynır kentlerin, okulların, kamu kurumlarının, zeytinliklerin, tarım alanlarının ve dere kenarlarına dökülmeye devam etmekte, dere yatakları, orman arazileri, zeytinlikler, seralar, tarım arazileri ve su varlıklarına çok yakın bölgeler döküm sahası olarak tercih edilmeye ve molozların üstü kapatılmadan kamyonlarla tehlikeli bir şekilde taşınmaya devam edilmektedir.

Depremin ilk gününden bu yana katlanan sorunlarımıza çözüm bulunmadan her gün yeni bir sorunla güne başlıyoruz. Güvenliğimizin sağlanması, barınma ve konut sorunu, artan kiralar, suya erişim, sağlık hizmetleri, eğitimin sürdürülebilirliği, okulların güvenliği, öğretmenlerin barınma sorunu, konteynır kentlerin sorunları, ekonomik sorunlar, tarımsal üretimin sürdürülebilirliği ve bir çok sayamadığımız sorunlar.

Şiddetli yağmurlarda çadır ve konteynırlarda ki çaresizlik, güvenlik olmadığı için çadırlarını terk edemeyen bir çok aile kaderiyle baş başa kalmaktadır.

Tüm bu kaotik ortam içinde, asbest, diğer kimyasallar ve hava kirliliği sağlığımızı tehdit ederken bir sabah ihaleye verilmiş ve ÇED gerekli değildir onayı alınmış taş ocakları haberleriyle uyandık. Büyük bir rant alanı olarak görülen ilimizde başlayacak olan yapılaşma ile inşaat malzemesi sorunu da böylelikle çözüm bulmuş oldu.

Taş ocağı faaliyeti toprakla birlikte, orman ve bitki örtüsünü ortadan kaldırılır. Morfoloji bozulur, erozyon hızlanır, tarım alanları zarar görür. Yeraltı su sistemi bozulur, patlatmaların etkisiyle heyelan, çökmeler olur ve katlanan tüm bu sorunlar için de yaşam mücadelemizle direnmeye devam etmek zorunda bırakılacağız.

Tüm bu yaşadıklarımızdan ders çıkarmak ve sağlıklı bir gelecek için;

Depreme ve iklime dayanıklı kentler yaratmalıyız; Sürdürülebilir kentler yaratmanın yolu da deprem ve iklim risklerini aynı anda azaltacak politikalar izlemekten geçiyor.

– Deprem sonrası doğru adımlar atılmalı,

– Kontrol edilebilir risklere hazırlıklı olunmalı,

– Afet sonrası enerji güvenliği için yenilenebilir enerji önemli,

– Afet risklerine karşı kompakt kentler tercih edilmeli,

– Yeşil alanlar doğru tasarlanmalı ve erişilebilir olmalı,

– Kent içi ulaşımda raylı sistemler artırılmalı,

– Yapılar da iklim değişikliğine hazırlanmalı,

Yüzyılın felaketini yaşadık, yüzyılın ekolojik yıkımını yaşadık. Temennimiz yeni inşa edilecek şehrimizde depreme dayanıklı bir kent, insan merkezli bir kent olarak tasarlanmasıdır. Zemin sağlamlığı ve bina sağlamlığının demokratik bir şekilde üretildiği, paylaşıldığı ve kullanıldığı bir kent, deprem toplanma alanları yapılaşmaya açılmayan bir kent, tabandan gelen dayanışma ağları kuvvetli olan bir kent.

Yapacak çok işimiz var; gelin hep beraber Antakya’mızın demografik yapısını, kent kültürünü koruyarak kadim şehrimizi yok olmadan ekosistem içerisinde yeniden yaratalım..

Ve Herkesi, İklim için güç vermeye davet ediyoruz. Yusuf Cemil Karaçay-