Hesabını kim verecek?…

Ormanlarımız cayır cayır yanıyor. Can damarımız, oksijen kaynağımız olan, doğanın dengesini sağlamakta en önemli rol ve görev üstlenen ormanlarımız, yurdun dört bir yanında çıkan yangınlarla kül olup gitmekte. Bu yangınların kimisi dikkatsizlikten, kimisi kasten, kimisi ise rant uğruna oluyor. Mevsim gereği, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi, ülkemizde de orman yangınlarının çıkma olasılığı göz önünde bulundurulduğu […]

Ormanlarımız cayır cayır yanıyor. Can damarımız, oksijen kaynağımız olan, doğanın dengesini sağlamakta en önemli rol ve görev üstlenen ormanlarımız, yurdun dört bir yanında çıkan yangınlarla kül olup gitmekte.

Bu yangınların kimisi dikkatsizlikten, kimisi kasten, kimisi ise rant uğruna oluyor.

Mevsim gereği, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi, ülkemizde de orman yangınlarının çıkma olasılığı göz önünde bulundurulduğu için, önceden gereken önlemlerin alınması, hazırlıkların yapılması gerekiyor.

Diğer ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de bu konuda yetkili ve görevli olan birimler var.

Yangınlar başlamadan, bunları söndürecek olan yer ve hava araçları hazır hale getirilmek suretiyle, zararın en asgari noktada sonlandırılması için gereken çaba gösterilir.

Bu bağlamda da ülkemizde yıllardan beri var olan bir kuruluştan, Türk hava kurumundan gereken yardım alınmakta idi.

Cumhuriyet Türkiye’si ile birlikte, Atatürk’ün önderliğinde ve onun talimatı ile yaşama geçirilen Türk Hava Kurumu, bu konudaki görevini bugüne kadar yerine getirmiştir.

Türk Hava Kurumu sadece ülkemizde değil, yurt dışında yabancı ülkelerde meydana gelen orman yangınlarını söndürme işinde de, kendine düşen görevi başarıyla yerine getirmiştir.

Durumun böyle olmasına rağmen, bu yıl değişik bir uygulamanın yaşama geçirildiği, medyaya yansıyan haberlerden öğrenilmiştir.

Orman yangınlarını söndürme işi, ihale ile bir mimarlık firmasına verilmiş. Bu mimarlık firmasının, helikopterinin de, uçağının da bulunmadığı yine medyaya yansıyan haberlerden anlaşılmaktadır. İhaleyi kazanan firma, orman yangınlarını söndürebilmek için yabancı ülkelerden helikopter temin etmiş ve bu helikopterler vasıtasıyla orman yangınları söndürülmeye çalışılmıştır.

Oysaki orman yangınlarına acil müdahale gerekir. Bu acil müdahaleyi en iyi bir şekilde yangın söndürme uçakları yapar.

Yanan ormanlarımızın çok yakın alanlarında bulunan Türk Hava Kurumu yangın söndürme uçakları, göreve çağrılmayı bekleyedursun, bu iş helikopterlerle yapılmaya çalışılıyor ve bunun sonucu olarakta tahribat daha büyük oluyor. Zira geceleri havadan söndürme işlemleri sınırlı bir şekilde yapılabildiği için gün ağarması bekleniyor.

İşte bu durum, medyada tartışılırken ve neden uçakla söndürme yapılmıyor sorusuna yanıt aranırken, konu tartışma ortamından çıkıp neredeyse bir siyasi kavgaya ve polemiğe dönüştü.

Dedim- dedin, söyledim- söylemedin, yaptım – yapmadın, doğru söyledin – yanlış söyledin söylemleri havalarda uçuşur oldu.

Sonunda ,Türk Hava Kurumunun, ana muhalefet ile birlikte hareket ettiği yada ana muhalefetin görüşü doğrultusunda söylemlerde bulunmak suretiyle gerçekdışı açıklamalar yaptığı noktasına bile gelindi.

Türk Hava Kurumu yetkilileri ellerinde uçmaya hazır, depolarında su dolu olarak bekleyen sertifikalı uçaklar bulunduğunu resmi bir şekilde açıklamıştır. Hatta bunun belgeleri de basına yansıtıldı.

Buna karşı Tarım ve Orman Bakanı, uçuşa hazır uçak olmadığını, belgelerin gerçeği yansıtmadığını, 25 yıllık pilot olarak Türk Hava Kurumu uçaklarının uçuş güvenliğinin bulunduğuna güvenmediğini söylemek suretiyle karşılıklı söz düellosuna girilmiştir.

Bir tarafta devletin resmi kurumundan verilen uçabilir belgesi. Öbür taraftan bakanın bu belgeyi güvenmiyorum, uçamaz yolundaki açıklaması.

Bu polemik, karşılıklı söz düellosu ve inatlaşma devam ederken, ormanlarımız yanıp kül olmakta, gelecek kuşaklara karşı başımızın eğik kalmasına neden olacak bir durum ortaya çıkmaktadır.

Oysaki, uçabilir belgesi olan Türk Hava Kurumu uçaklarından yararlanma yoluna gidilse, bu inatlaşmaya son verilse, hem gerginleşen ortam yumuşar, hem de yangınların oluşturacağı tahribat asgariye iner.

Ama bu yapılmıyor, dedim- dedin anlayışına, inatlaşmaya ve karşılıklı atışmalara devam ediliyor. Bunlar yapılırken de yüzyılların emeği ile yetişen ormanlarımız yok olup gidiyor.

Acaba bunun hesabını kim ve nasıl verecek. Merak ediyoruz?…

nabiinal@hotmail.com

Exit mobile version