Hukuk Keyfiyeti Kaldıramaz

Hukuk, tarih boyunca iktidarların ele geçirmeye ve kullanmaya çalıştığı bir araç olmuştur. Bundan ötürü hukukun üstünlüğü, tarafsız ve bağımsız mahkemeler, adalet, her dönem çok önemli terimler olmuştur. Şunu tarih iyi gösterir ki, hukuk sistemi sorunlu, tarafsız ve bağımsız mahkemeleri olmayan, adalet sistemi yavaş, hakim savcıların liyakate göre değil sadakate göre atandığı ülkelerde hiçbir zaman toplumsal […]

Hukuk, tarih boyunca iktidarların ele geçirmeye ve kullanmaya çalıştığı bir araç olmuştur. Bundan ötürü hukukun üstünlüğü, tarafsız ve bağımsız mahkemeler, adalet, her dönem çok önemli terimler olmuştur. Şunu tarih iyi gösterir ki, hukuk sistemi sorunlu, tarafsız ve bağımsız mahkemeleri olmayan, adalet sistemi yavaş, hakim savcıların liyakate göre değil sadakate göre atandığı ülkelerde hiçbir zaman toplumsal huzur ve refah sağlanmamıştır.

Adalet sistemi mükemmel işleyen, dört dörtlük bir ülke ve sistem var mı? Yok. Fakat bu kalite ne kadar yukarıda ise refah ve huzur o kadar artıyor.

Şimdi Gelelim Saçmalığa

İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, 13/01/2018’de il başkanı olarak seçiliyor.

2 gün sonra, 15/01/2018’de, savcılık soruşturma başlatıyor. Tesadüfe bakın ki, bu soruşturma, seçimlerden sadece 2 gün sonra başlatılıyor. Acaba yeni seçilen il başkanına “aman ha dikkat edin, etliye sütlüye dokunmayın, sonra dosyanız farklı noktalar gider” mesajı mı verilmeye çalışılmış?

Soruşturmaya konu olan tweetler; 2013, 2014, 2015’te atılmış ve retweet edilmiş, yani paylaşılmış tweetlerdir.

İstanbul seçimleri kaybedildikten sonra, yani soruşturma başladıktan yaklaşık 1 yıl sonra, savcılık iddianameyi hazırlamış.  Yani Canan Kaftancıoğlu’nun yıllar önce atmış olduğu tweetler, cımbızla çekilmiş ve ceza davasına konu edilmiştir. Madem ki o tweet suç idi, neden 2013’teki tweetin yargılaması 2018’de başlatılıyor? Neden 5 yıl bekleniyor?

Bunun, hukuki ve mantıklı izahı olamaz.

Şunu da belirtmek gerekir ki, bu tweetler, ifade özgürlüğü kapsamındadır. Rahatsız edici, sert, benimsenmeyen görüşler olabilir. Fakat hepsi, ifade özgürlüğü sınırlarındadır.

Görüşlerine katılmayabiliriz, beğenmeyebiliriz, rahatsız edici de bulabiliriz. Fakat Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu konuda sınırları çizmiştir; siyasilerin ve siyasi eleştirilerin açık, yakın, doğrudan bir tehdit içermeyen ifadeleri, ifade özgürlüğü teminatındadır.

Yıllar öncesine dayanan paylaşımların manidar bir zamanda suç isnadı ile yargılanıp, Yargıtay’da, dosyanın olağan sürenin ötesinde bir hız ile karara bağlanması, hukuk garabetidir.

İfade Özgürlüğü Tehdit Altında

Türkiye’de hukuk, nereyse tamamen bağımlı ve taraflı. Vicdanıyla karar veren ve sadece hukuka bağlı olan çok az sayıda hakim ve savcı kaldı. Bu cesur ve vicdanlı hakim ve savcılar, kendilerini, duruşlarıyla ve kararlarıyla hemen fark ettiriyor.

Örneğin Gezi davasında karara katılmayan hakim, karara koyduğu şerhte, “Bu mahkumiyet ve tutukluluk kararı, hukuka aykırı. Siz, sadece aynı baz istasyonundan sinyal vermiş diye bu kişileri koordineli şekilde hareket etti diye mahkum edemezsiniz. Bu deliller, hem hukuka aykırı hem de mahkumiyet hükmü vermek için yetersiz” demiştir.

Mesela Halk TV’de ve muhalif kanatta yayın yapan birçok gazeteci, hemen her gün soluğu adliyede almakta. Mesela İsmail Saymaz, bugün terör savcısına ifade vermiş. Yani, İsmail Saymaz’ın hemen her dediğini takip ederim. Terör nere, İsmail Saymaz nere!

Benzer süreci yaşayan birçok gazeteci var. Kimisi işinden edildi, kimisi özgürlüğünden. İlk etapta Murat Ağırel, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu gibi isimler geliyor.

Murat Ağırel, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde, Gökçek döneminde yapılan yolsuzlukları belgeleriyle ortaya koydu. Fakat yargı, bu iddialara kılını dahi kıpırdatmıyor. İktidarın yarattığı hukuk düzeni, adeta yolsuzlukları meşrulaştırdı, bu iddialara soruşturma yasağı getirdi.

Mesela Genco Erkal’a da hakaretten dava açıldı. Belki de dünyadaki en kibar insandır. Sırf göz dağı vermek, topluma da “Aman ha, yazdıklarınıza, beğendiklerinize, retweet ettiklerinize dikkat edin! Özgürlüğünüzden de, aşınızdan da olursunuz” mesajını iletmek için… Neyse, hak yerini bulmuş da, Türkiye’nin en büyük sanatçılarından biri beraat etti.

Benzer süreci, yıllar önce Fazıl Say’a da yaşattılar. Dünyanın en büyük yeteneklerinden birini hapiste çürütmek istediler.

Basına yansıdığı için isim verebilirim. Çok başarılı bir hukukçu, Avukat Aslı Kazan; Gezi Davası kararını eleştirdiği için, Adalet Bakanı Yardımcısının şikayeti üzerine hakaretten yargılanıyor. Eminim ki bu değerli hukukçu da beraat edecektir. Fakat amaç her zaman olduğu gibi, göz dağı vermeye çalışmak.

Son yaşanan Gezi davası süreci dahi, hukuksuzluğun ne derece yüksek olduğunu göstermekte.

O kadar örnek var ki; Rahip dosyasını mı, Cemal Kaşıkçı dosyasını mı, hangisini ifade edelim, bilemedim.

Önümüzdeki Süreç Nasıl Olacak

Hatırlarsanız, İstanbul’daki ilk seçimler sonrasında, “Herhalde seçimi iptal edecek kadar öteye gitmezler” yorumunu yapmıştık. Fakat iş, bambaşka bir noktaya gitti.

Şimdi önümüzde, HDP kapatılma davası var. Ben, bu dosyada öncelikle mutlaka ciddi bir mali yardım kesintisi ve birçok siyasiye yasak getirileceğini bekliyorum. HDP’nin kapatılmasını da %80 ihtimal olarak tahmin ediyorum.

Kılıçdaroğlu önderliğinde CHP, bu hukuksuzluklara karşı müthiş bir dik duruş ve mücadele vermekte. Hukuka saygılı ve dikleşmeden, dik de durarak bu mücadelesini sürdürmekte. Elektrik fiyatlarına yapılan zamlardaki tepkisi, adalet yürüyüşü, Merkez Bankası döviz rezervlerinin eritilmesinde eleştirileri, son derece ses getiren ve büyük yankı uyandıran eleştirilerdir.

6’lı masanın “güçlendirilmiş parlamenter sistem” çalışmasını da çok değerli buluyorum. Bu birliktelik, iktidarı müthiş derece rahatsız etmekte. Mesela Abdulkadir Selvi, hemen her gün, “6’lı masa çok dayanmaz, ha dağıldı ha dağılacak” yazıları yazmakta. Bu yazıların sebebi, masanın taraflarına fesat sokma ve dağılmasına katkı vermek amacıyladır.

6’lı masanın tüm liderlerinin söylemleri, birbirlerini rahatsız etmemeli, 6’lı masanın parti örgütlerinin de birbirlerini rencide edecek söz ve davranışlardan kaçınması gerekir. Şu anki birliktelik çok değerlidir. Zaman, bir CHP’li seçmen için “Babacan, Davutoğlu, Saadet Partisi, sizin yüzünüzden bu haldeyiz” deme vakti değildir. Bu eleştiriler, ancak doğru zamanda ve doğru ortamda tartışmaya açılabilir.

Tüm yurttaşlar olarak, hukuka bağlı kalarak, demokrasiye ve ifade özgürlüğüne sarılmak, bağımsız tarafsız hukuku talep etmek zorundayız. Başka çare yok.

bekir.atahan@atahanhukuk.com

Exit mobile version