Kadının Türkiye profili üzerine bir değerlendirme yapan Hataylı Akademisyen / Hukukçu Neval Oğan Balkız, “Hukuk; toplumu çatışmalardan temizleyen, davranışları yönlendiren, toplumsal egemenlik ilişkilerini örgütleyen ve meşrulaştıran, yaşam koşullarına biçim veren ve gözetimini yapan toplumsal bir alt sistem olarak, kadın hakları, cinsiyet eşitsizliği ve kadına yönelik şiddet sorunlarının bütün yönleri ve bağlamlarıyla, merkezinde olan bir alandır” dedi.
Türkiye’de; var olan toplumsal cinsiyet kurgusu, kadına yönelik şiddet ile hukuk kuralları ve hukuki söylemi arasındaki ilişkinin de bu bağlamda genel olarak üç görünüm altında ortaya çıktığını söyleyen Balkız, şöyle devam etti:
“Hukuk kuralları, bazen, kadın vücudunun şiddete maruz kalmasına kendileri olanak veriyor veya yol açıyor. Bu durum özellikle; güvensizlik ve fiziksel istismar karşısında, sığınak arayan kadınları teşvik eden ve onları- yetersiz de olsa- korumayı amaçlayan hükümler yoluyla meydana geliyor. Böylelikle kadın (bedeni), gerek algısal boyutta, gerekse de birer gerçek olgu olarak şiddete, baskıya maruz kalan, kaçmaya, sinmeye, boyun eğmeye şartlanmış bir bedene indirgenmiş oluyor.
Hukuk kuralları bazen de, kadın vücudunun anneleştirilmesini güçlendiriyor ve bu oluşumu destekliyor. Bu destekleme; annelik statüsü ile çatışan davranışların yasaklanması veya cezalandırılması ya da çocuk doğuran kadınların sorumluluklarını dikkate alarak, onların ödüllendirilmesini içeren hükümler yoluyla yapılıyor. (Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, kürtajı sınırlayan kurallar gibi…). Tüm bu düzenlemeler ve uygulanma biçimleri, ‘kadın vücudu annelik içindir’ anlayışının kurumsallaştırılmasına yol açıyor.
Hukuk kuralları, kimi zaman da; kadınlara bazı olanaklar tanımak, bazen de vesayet altına almak suretiyle, kadının beden olarak cinselleştirilmesine katkıda bulunuyor veya olanak tanıyor. Bu durum özellikle, kadın bedenini erotize eden reklamcılık gibi uygulamaları meşru kılan kurallar yoluyla gerçekleştiriliyor. Aynı cinselleştirme, cinsel saldırılar karşısında kadını korumak amacıyla düzenlenen kuralların uygulanması durumunda da söz konusu oluyor. Zira hukuk kuralları, kadınların cinsel konumlarını, tercihlerini, yaşam biçimlerini sorgulayabiliyor, iffetli, namuslu gibi kavramlarda ifade bulan gelenek, örf/ adet ve farklı ahlak anlayışlarından kaynaklı değer yargılarına göre belirlenen konumlarına bağlı olarak, onlara farklı koruma sağlıyor veya bu korumadan mahrum bırakabiliyor.
Bütün bu düzenlemelerde kadın, bedensel, cinsel bir nesne konumuna sokuluyor. ‘Sahip olunabilir/ ihlal edilebilir’ olduğuna dair bir anlayış oluşturuluyor.” Tamer Yazar