Hypatya…

Bir kültürün yaşayabilmesi, saygınlığı, birikim yaratması anaerkil olmasına bağlıdır. Ana-kadın egemenliği, en azından eşitliği o topluma eşsiz kazanımlar sağlar. Birilerinin sandığınca yapay bir durum değildir; gerçeğin ta kendisidir. Anaerkil toplum kabileler, aşiretler, boylar üstü birleşik yapıya geçişte daha yeteneklidir. Kararlarda boy başkanının yanında eşinin de görüşü alınır, etkili olur. Türk tarihinde Tomris Hatun, Amazonlar… örnekleri […]

Bir kültürün yaşayabilmesi, saygınlığı, birikim yaratması anaerkil olmasına bağlıdır. Ana-kadın egemenliği, en azından eşitliği o topluma eşsiz kazanımlar sağlar. Birilerinin sandığınca yapay bir durum değildir; gerçeğin ta kendisidir. Anaerkil toplum kabileler, aşiretler, boylar üstü birleşik yapıya geçişte daha yeteneklidir. Kararlarda boy başkanının yanında eşinin de görüşü alınır, etkili olur. Türk tarihinde Tomris Hatun, Amazonlar… örnekleri de vardır. Görkemlidir. Kibele kültü bereket, üretim, bolluk anlamına gelir. Anadolu geçiş yeri, köprü möprü değil, yurttur. Uygarlıklara, kültürlere yurt.

Üç tek tanrılı din de erkek egemendir. Şiddet, zor hiç eksik değildir. Ayrıntılar bir başka yazının konusu. MS 370-415 arasında yaşamı, hunharca öldürülmüş Matematikçi-Astronom-Düşünür Hypatya insanlığın unutulmayacak kişiliklerindendir. İskenderiye Kitaplığında birçok alanda dersler verir. İlk derslerini matematikçi babasından (tanınmış Matematikçi Theon) alır. Yeni Platonculuk akımına bağlıydı; deneyi, gözlemi savunurdu… Ne yazık bugüne ulaşan yapıtı yoktur. Ancak birkaç mektubu ulaşmıştır. Bir Yunan tarihçinin kitabından bilgi alabiliyoruz (Historia Ecclesiastika). Bir piskoposun 7. yüzyılda yazdığı Vakainame kitabı da sınırlı kaynaklar arasındadır. Bu kaynağa göre İskenderiye Valisi Orestes (Hypatya’nın öğrencisidir) ile İskenderiye Piskoposu Cyril arasında anlaşmazlıklara neden olduğundan, bir Hıristiyan, Kıpti çete tarafından, 415 yılında, taşlanarak öldürülür (Wikipedi). İşin ayrıntısı ve aslı Hypatya’nın, Piskopos Cyril’de somutlaşan Hıristiyan bağnazlığının kurbanı olduğudur. Piskopos, Hypatya’nın Tanrıtanımaz, dinsiz, sapkın, şeytan… olduğu savlarıyla topluluğu kışkırtmış, saldırtmıştır. Kaçırıldığı bir kilisede çırılçıplak soyundurulmuş, ardından taşlanmış, parçalanmış, yakılmıştır. Kadınlığının da ayrıca kin nedeni olduğunu bugünden bakarak da anlamak zor değil. Eleştiride bulunmayacaksın, akıl yürütmeyeceksin, özgür düşünmeyeceksin. Bugün ayrı mı? Daha mı ilerde dünya? Tam evet, diyecek oluyorum, ağzımda kalıyor… (Bizden Bahriye Üçok’u, Gonca Kuriş’i… İranlı kadınları anımsıyorum).

Hypatya’dan sonra da yüzyıllarca bağnaz din yönetimleri sürdü gitti. Ta ki Aydınlanma Devrimine dek. Hemen olmadı tabii. Işığın parlaklığını kazanması bir zaman aldı. İlerleme yok değil, elbette var. Ne ki belli belirsiz. Geri gidişlerle, geri dönüşlerle…

Hypatya güzeller güzeliydi. Tini, düşünü de güzeldi. O yıllarda bile bilimde önemli gelişmeler sağladı. Günümüzde ise filmlere, romanlara, şiirlere, oyunlara konu oldu. Zaman nedir ki?.. Hypatya yanı başımızdan sesleniyor bize.

 

Exit mobile version