Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

İklim krizi, Türkiye’nin yangın rejimini değiştiriyor

Türkiye’nin dört bir yanında art arda çıkan orman yangınları, iklim krizinin etkisiyle giderek daha yıkıcı hale geliyor. Uzmanlar, yangınlara karşı kullanılan mevcut yöntemlerin artık yetersiz kaldığını belirterek, yangın yönetiminde stratejik değişime gidilmesi gerektiğini vurguluyor.

Türkiye’nin dört bir yanında art arda çıkan orman yangınları, iklim

Türkiye’nin yangın rejimi neden değişiyor?
Son yıllarda Türkiye, yaz aylarında sık sık büyük orman yangınlarıyla sarsılıyor. Binlerce hektarlık ormanlık alanın küle dönmesi, yalnızca söndürme kapasitesinin yetersizliğiyle açıklanmıyor. Uzmanlara göre, iklim krizinin etkileri, geleneksel yangın yönetimi yöntemlerini etkisiz hale getiriyor ve yangınların şiddetini artırıyor.

Çankırı Karatekin Üniversitesi öğretim üyesi ve bütüncül yangın yönetimi uzmanı Doç. Dr. Okan Ürker, mevcut yangın stratejilerinin artık sonuç vermediğini belirtiyor. Ürker’e göre, yalnızca söndürmeye odaklanan yaklaşım, yangın riskini azaltmak yerine daha da büyütüyor.

Yangın söndürme kapasitesi mi, yakıt yükü yönetimi mi?
Yangınlarla mücadelede en çok tartışılan konulardan biri, yeterli sayıda helikopter ve uçak olup olmadığı. Ancak Ürker, esas sorunun farklı olduğunu söylüyor:

“Bizim asıl tartışmamız gereken mesele, yangınları tetikleyen yakıt yükünü nasıl yöneteceğimizdir. Şu anda bütçemiz tamamen agresif söndürmeye ve sonrasında yapılan restorasyonlara ayrılıyor. Bu yöntemler, iklim krizine karşı dirençli bir orman ekosistemi oluşturmuyor, aksine krizi derinleştiriyor.”

Yakıt yükü, ormanda biriken kuru ot, çalı, yaprak ve ölü dallar gibi yanıcı maddelerin miktarını ifade ediyor. Yıllar boyunca yapılan yanlış ormancılık politikaları, bu yükün artmasına neden oldu ve mega yangınların önünü açtı.

Çam tarlaları ve hatalı ormancılık politikaları felaketi büyütüyor
Doç. Dr. Ürker, geçmişte uygulanan tek tip ağaçlandırma politikalarının büyük yangın riskini artırdığını belirtiyor:

“Uzun yıllar boyunca yanan alanlara aktif restorasyon yapıp tek tip çam plantasyonları oluşturduk. Bu, adeta Akdeniz’e atom bombaları serpiştirmek gibiydi. Çeşitliliği yok sayarak yangının şiddetini artıran alanlar yarattık.”

Üstelik, geleneksel ekolojik bilgiye dayalı yöntemler de devre dışı bırakıldı. Keçi otlatma gibi kadim uygulamalar, yangınların büyümesini engelleyen doğal mekanizmalar olarak biliniyordu. Ancak modern ormancılık politikalarıyla bu uygulamalar büyük ölçüde terk edildi.

Yeni yangın gerçeği: Yılın 12 ayı yangın tehdidi
Ürker, iklim değişikliğinin etkileriyle yangın sezonunun artık sadece yaz aylarıyla sınırlı olmadığını ifade ediyor:

“Bundan sonra bu yangınlar yılın 12 ayına yayılacak. Yangın çıktıktan sonra uçaklarla müdahale etmeye çalışmak büyük oranda kaynak israfıdır. Esas yapılması gereken, yangın öncesinde yakıt yükünü azaltmak ve yangınlara karşı dirençli bir ekosistem kurmaktır.”

Uzmanlar, orman yollarının bakımsızlığından, diri örtü temizliğinin yapılmamasına kadar pek çok yapısal eksikliğin yangın söndürmeyi imkânsız hale getirdiğini belirtiyor. Ayrıca, yangın sırasında doğrudan alevlerin içine giren müdahale yöntemleri de büyük can kayıplarına yol açabiliyor.

Bütüncül yangın yönetimi acil ihtiyaç
Türkiye’nin yangınlarla mücadelede söndürme odaklı politikalardan vazgeçip, önleyici ve bütüncül yaklaşımlara yönelmesi gerektiği artık bilim insanlarının ortak çağrısı haline geldi. Ürker’e göre, yakıt yükü yönetimi, eğitimli personel, ekolojik bilgi ve doğru ormancılık politikaları bir araya getirilmedikçe, iklim krizinin tetiklediği mega yangınların önüne geçmek mümkün olmayacak.