Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından geçtiğimiz Haziran ayı içerisinde yürürlüğe giren ve iki kez uzatılan İmar Barışı’nda sona gelindi. İmar Barışı’na başvurular için 15 Haziran 2019, ödemeler için ise 30 Haziran 2019 tarihi son gün olacak. Peki, Hatay’ın da içinde olduğu ‘barışın’ gölgesinde kalan eski kent için de konuşur muyuz?
Bir yazarın dizeleri gelsin önce ve desin ki… “İnsanlar da sanıyor ki; En büyük acı kendilerininki… Hatta en şiddetli baş ağrısı onlarda… En derin bıçak izine onlar sahipler… Sanıyorlar ki; Tek onlarınki baş edilemez bir kavga… Zafere bir tek onlar hasret… Kaldırımları, bir tek onların öfkeli adımları yumrukluyor… Biraz da bu yüzden, hiç bir ses, bir başka sesi tanımıyor…”
Bu kent, kendini ne zaman anlatmaya çalışsa, susturuldu, ki bu hikaye de buna dair! Nasıl mı? Bedenine beton çalındı, susturuldu! Nefes aralıklarına asfalt döküldü, susturuldu! Evleri arasına, ‘dikkat, tehlikelidir’ yazıları asılırken, susturuldu! Yıkılan, çöken kent kimliğine çığlıklarını sıkıştırdı, susturuldu! Ahşabın ve taşın mimarisinde bir yaşam kültürü sunarken, içine beton apartmanlar dikildi, susturuldu! Oysaki onun hikâyesi, bir yazarın şu dizelerinde tarif ettiği evdi…
“Gün boyunca neler yaşamış olursan ol eve dönmek, dönecek bir eve, altına sığınacak bir battaniyeye, hoş geldin diyecek birilerine sahip olmak, çocukluğa dönmek gibi bir şey. Gün boyu hayatın üzerimize saldığı ejderhalarla boğuşup, burnumuzdan kıl aldırmadan yavaş yavaş ölürken, geceye ve eve sığınıyoruz. Başka nasıl yaşarız?”
Bir turizmcinin bu dizelere eklediği şu kısa not da eklensin bugüne…
“Aslında Antakya’nın batısının doğu yakasına öylesine ihtiyacı var ki! Bu hiç fark edilmiyor. Bir kere, bu kente gelenler, şehrin batısında ilerlemiyor bile. Bunu biliyor muyuz? Hangi turist otobüsünün, batı Antakya içinde yol aldığını gördünüz? Göremezsiniz. Kimse, ama hiç kimse, beton bir şehrin soğuk yüzünü görmek istemez. Hele ki, estetikten yoksun bir kalabalık ise bahse konu kent! Ama yazık ki, ifade ettiğiniz o hikâyedeki sığınabileceğiniz ev hali çok kalmadı Antakya’nın. Bence günü tüketiyor. Eldekiyle idare ediyor. Futbol önemli tabi ama… Futbol için bir araya gelebilenler neden bu büyük kayıp için de aynı masa başında toplanmaz, toplanamaz?
Size çok net bir şey söyleyeyim mi? Bu şehre önemli misafirler geliyor mesela. Ardından mı? Hani şu yeni açılan, avlusu çok geniş, şık bir restoran haline getirilen eski bir Antakya evinden yapılma yer var ya… Orası! İnsanlar orada yemek yiyor, taş duvarların orta yerinde şık tabaklarda yöresel yemekleri kaşıklıyorlar. Biri diğerine ‘ne güzel bir şehriniz varmış’ diyor, ötekisi ise teşekkür ediyor. Ardından, başarılı restorasyon hikayesinin dışına çıkıyor hepsi ve Allahlık bir kente yeniden giriyor. Ama o içerideki kurtarılmışlığın yarısı yok dışarıda. Ama bunu da umursamıyor. Garip ama, görmüyor. Oradaki kurtarılmışlık yetiyor. Yetmemeli, ama yetiyor.”
-YIKILMIŞLIK!-
Eldeki kareler, Saray Caddesi’ne yakın bir ara yoldan sonra karşınıza çıkan yıkık bir binadan geriye kalanlar. Aslında durum ne bugün bu halde, ne dün, ne haftalar öncesi! Eldeki görüntü, yılların biriktirdiği bir şehrin hikâyesi. Merak edilen şey… Antakya’nın Ulu Cami, Güllü Bahçe, Zenginler, Yeni Cami, Şehitler ve Gazipaşa Mahallelerinde bulunan 15 eski cadde ile sokakta restorasyon çalışmaları başlatan yerel idarenin, yıkılmak üzere olan bu tür ‘tescilli’ evleri neden omuzlamadığı! Benzer çalışmaları, neden, demir kafesler içine alınan tarihi evler için de yapmadığı! Kültürel miras niteliği taşıyan farklı ölçeklerdeki yapıların, günümüz koşullarına göre yeniden değerlendirilmesini, işlevlendirilmesini ve tarihsel çevrenin koruma/kullanım dengesi gözetilerek güncel kent yaşamına katılmasını sağlayacak yeni yaklaşımların belirlenmesini sağlama görevini neden etkin bir şekilde üstlenmediği!
Tam da bu noktada, Hatay Büyükşehir Belediyesi bünyesinde 15.06.2015 tarihinden bu yana görev yapan Koruma Uygulama ve Denetim Bürosu’nun (KUDEB) birkaç adım öne çıkan bazı görevlerini bir kez daha hatırlatalım mı?
-KUDEB-
– Taşınmaz kültür varlıkları, bunların koruma alanları ve sit alanlarında, tadilat ev tamiratların; ÖZGÜN ve biçim ve malzemeye UYGUN olarak gerçekleştirilmesini denetlemek, uygun bulunanlara onarım uygunluk belgesi düzenlemek…
– Taşınmaz kültür varlıkları ile bunların korunma alanlarında koruma yüksek kurulunun ilke kararları, koruma bölge kurulu kararlarına aykırı ve ruhsatsız olarak yapılan inşaatlar ile koruma amaçlı imar planlarında, plana; sitlerde, sit şartlarına aykırı olarak inşa edilen yapılar hakkında imar mevzuatına göre gerekli işlemleri yapmak, uygulamayı durdurarak konuyu belgeleri ile koruma bölge kurulu müdürlüğüne iletmek…
– Tescilli kültür varlıklarının mail-i inhidam olmaları halinde, can ve mal güvenliğinin sağlanması için gerekli işlemlerin yaparak durumu koruma bölge kurulu müdürlüğüne iletmek…
– Maliki bulunduğu taşınmaz kültür varlığının onarımının gerçekleştiremeyecek durumda olan maliklere ilgili idarelerce yapılacak mali yardımlar ile ilgili düzenlemeleri gerçekleştirmek…
– Maliki bulunduğu taşınmaz kültür varlığının onarımını gerçekleştiremeyecek durumda olan maliklere ilgili idarelerce yapılacak teknik eleman yardımında doğrudan görev almak ya da bu görevi üstlenenleri denetlemek…
– 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve 3/5/1985 tarihli 3l94 sayılı İmar Kanununa aykırı uygulamaların tespiti halinde ilgili idareye ve cumhuriyet savcılığına bildirimde bulunmak…
-VAKIF İŞHANI-
Eldeki Antakya hikâyesinin kent merkezine uzanan ve Meclis Kültür Binası ile Adalı Konağı’nın kamulaştırılması sürecinde gelinen noktasına işaret edenler, benzer bir uzlaşının neden Vakıflar’a ait İşhanı için de ortaya konulamadığını soruyor. Sorarken de, İmar Barışı ile yapı stokunu ‘mevcutlarla’ barıştıran Hatay adına, kent merkezinin doğu yakasını ‘batıya kapatan’ yapı için ne zaman bir sonuç alınacağını sorguluyor.
Eldeki görselin eleştirisinde duran, ama ismini vermek istemeyen bir esnaf devam etsin…
“Herkesi apar topar tahliye ettiler. Hatta durum mahkemelik dahi oldu. Ama tahliye, ardından da yıkım için bu kadar ısrarcı olanlar, aylardır şu koca çirkinliği hepimizin gözleri önüne bırakıp gitti! Kent görseline ve kent insanına verdiği bu çirkinlik için ceza ödemeliler aslında. Ama ilginç olan, bahse konu binanın, ara bir sokakta ya da şehir merkezinden uzakta bir yerde değil, ama tam da kentin orta yerinde oluşu! Ama buna rağmen, bu kenti yönetenlerin, her şey normalmiş gibi davranmaya devam etmesi. Birilerin dediği gibi… Hayatımız, ‘deve hikâyesi’ gibi! Sahi, neremiz doğru ki, bu kısım düzeltilsin diye uğraşıyoruz!”
-İMAR TABLOSU!-
Eski kent içinde yükseltilen beton bloklar olmak üzere, batısı ve geri kalanı adına işleme konan İmar Barışı ise Hatay ve diğer kentler için oldukça yoğun bir trafik yaratmaya devam ediyor. Türkiye genelinde süren işlemlere ilişkin alınan son bilgiye göre, Hatay ve diğer illerde şu ana kadar 10 milyon adet başvuru yapıldı ve 19 milyar TL’lik gelir elde edildi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından geçtiğimiz Haziran ayı içerisinde yürürlüğe giren ve iki kez uzatılan İmar Barışı’na başvurular 15 Haziran’da son buluyor. Ödemeler için ise 30 Haziran 2019 tarihi son gün olacak. Vatandaşların bu konuya dikkat etmesi gerekiyor.
-UZMAN UYARISI-
Hatay’da da sık sık yaşanan ‘başvuru’ hatalarına işaret eden isim ise Tektaş İmar Barışı Uzmanı ve İnşaat Yüksek Mühendisi Hakan Çatalkaya.
“İmar Barışı başvurularında vatandaşlarımızın çok dikkatli olması gerekiyor. Doğru başvuru oldukça önemli. Gerçekleştirdiğimiz İmar Barışı çalışmalarında, vatandaşların, hiçbir teknik hizmet almadan kendi başlarına yapmış oldukları imar barışı başvurularının büyük bir çoğunluğunun yanlış olduğunu gördük. Vatandaşın, başvuruyu yapıp Yapı Kayıt Belgesi almış olması, bu başvurunun doğru olduğu anlamına gelmiyor. Yanlış, daha sonraki aşama olan iskan tapu alımında ortaya çıkıyor ve bu yanlış düzeltilmedikçe hak sahipleri tapularını alamıyor.”
-SON SÖZ-
İmar Barışı ile beton yapılı bina stokunu ‘yasal çerçeve’ içine alan Hatay’ın, geleneksel yapı mimarisi ve yaşamı anıtlaştıran ‘Kentsel Sit Alanı’ kimliğinde ilerleyen Antakya gibi bir ‘dün hikâyesini’ koruma adına yaptıklarını, ‘şu ana kadar yapmadıkları’ noktasında sorgulamaya başlasak mı? Zira kayıplar adına ortaya konan bir tespit, oldukça korkutucu!
“Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında çalışma alanı belirlenen Koruma Bölge Kurullarının artık bir Hatay ayağı da var. Bu, olumlu olmasına olumlu da! Kurul’un görevleri arasında şöyle bir madde yer alıyor… ‘Korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarından, özelliklerini kaybetmiş olanlarının tescil kaydını kaldırmak!’ Bu çok masum bir detay gibi geliyor belki, ama değil! Masum değil! Hem de hiç değil! Antakya özelinde baktığınız zaman, buna dair yapı kalabalığına her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Bu ise tescilli kentin tescilli yapı nüfusunu birer birer azaltıyor. Yani sahipsizlikten kaderine terk edilmiş tüm eski evler, zaman içinde bu madde içine sokulacak gibi görünüyor! Sonunda da, restore edilmiş ve elde kalmış birkaç yapı ile ortada kalacağız! İstenen bu mu?” -Tamer Yazar-