Günümüzde, geri kalmış ülkelerde akademik çalışmalar bile bilimsellik kaygısı taşımaktan çok uzak. Bunun bir yaygın örneği insancılık (hümanizm) kavramında yaşanıyor. Hâlâ insancılık maddeciliktir, Tanrıtanımazlıktır, dinsizliktir… türünde zırvalardan geçilmiyor. Böyle bilimci olacaksan git imamlık, papazlık yap; zaten durumu bilimciden yüksek! Türkiye’de üniversite o denli yıkıma uğratıldı ki bugün iyileştirme başlasa yüz yılda kendine gelemez.
Neyse, biz başlığımıza dönelim. İnsancılık, insanı, bireyi, usu, bilimi, düşünceyi, eleştiriyi; dolayısıyla insan onurunu, özgürlük ve eşitliği odağa almak demektir. Yüzyıllarca süren kilise-din-monarşi baskısından sonra ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Yalnızca insandır ki diğer varlıklardan özgürlük tutkusuyla ayrılır. Spartaküs bu tutkuyla ordu kurdu, Roma ordusuyla savaştı, yaşamını adadı. Ya parçalanarak öldürülen Hypatya? Tüm ulusların ölümlere, zulmün kılıcına karşı yürüyen yiğitleri? Yazarları, ozanları?
İnsancılık anlayışının yüzeysel bakıldığında sevgi, acıma gibi kavramları çağrıştırması yanıltmamalı. Elbette önemli olan bu çağrışımlar ussallığın, açıklanan yaklaşımın doğal sonucudur.
İnsancılıkla, özgür düşünce, bilim doğdu, gelişti, engizisyon zincirinden kurtuldu. Kopernik, Galileo, izleyen dönemde C. Darwin… uzay, canlılar, türeyiş gözlemlerini yaptılar, yazdıkları yapıtlarıyla yeni çağları yarattılar. Güzel sanatlar, müzik, resim, yontu, yazın… bu anlayışla insanın durumlarını anlattı ki bunun sınırı da sonu da yoktur.
Türk Devriminin, önderi Atatürk’le insanlık tarihine armağan ettiği eşsiz yapıt köy enstitüleri insancı anlayışın en yetkin uygulamasıdır. H. Â. Yücel’in kurup yönettiği Tercüme Bürosunca yaklaşık beş yüz kitap basıldı; bu kitaplar köy enstitülerinde sevdayla okundu, sunumlar yapıldı. Enstitülerde yönetime öğrenci de katıldı, eleştirdi. Deney yaptı, gözlemledi, belgelik oluşturdu.
Bertrand Russell’ın sözüdür; bireylerin yeteneklerini keşfetmelerini, geliştirmelerini sağlayacak koşulları ortaya koymayı amaçlamayan hiçbir ülkü (ideoloji) saygın değildir, der. İşte insancılığın amacı budur. İnsan, kişi, birey bu nedenle odağa alınır.
Peki, hani demiş ya ozan, şeytan bunun neresinde? Bu anlayışın o saydıkları karalarla ne ilgisi var? İnsan utanır, sıkılır. Ar varsa tabii. Her nen bir yana, üniversite, özgür düşün yeridir. Düşünene bu güvensizlik niye? Hani vesayetten, tepeden inmecilikten haz etmezdiniz. Ne oldu? Vesayetin girmediği bir yer kaldı mı? Okullara “adap” dersi konacakmış. Çocukların deist olması yetmedi, adapla ötesine geçecekler herhalde.