Üniversite Araştırmaları Laboratuarı’nın (ÜniAr) yaptığı son araştırma, Türkiye’deki üniversitelerin eğitim kalitesini yeniden gündeme getirdi. Hatay, listeye iki üniversitesi ile girdi. Araştırma kapsamında, 192 üniversitede öğrenim gören 40 bin öğrenci, Rektörleri de değerlendirdi. Bu kapsamda, İSTE Rektörü Prof. Dr. Türkay Dereli, ÜniAr Gümüş Ödülü’ne layık görüldü.
Türkiye Üniversite Memnuniyet Araştırması 2020 tamamlandı. Mevcut üniversitelerinin sıralandığı memnuniyet sıralamasında, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi (MKÜ) “368” Genel Memnuniyet Puanı ile 121. sırada yer alırken, İskenderun Teknik Üniversitesi (İSTE) ise önemli bir başarıya imza atarak, “479” Genel Memnuniyet Puanı ile 29. sırada yer aldı. Devlet Üniversitelerinin Genel Memnuniyet Sıralaması’nda ise İSTE daha üst sıralarda yer alarak, sıralamasını 15.’lik olarak netleştirdi. Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi ise bu kategoride 75. oldu. Üniversitelerin “Öğrenim Deneyimi Tatminkârlığı” sıralamasında ise İskenderun Teknik Üniversitesi 20., Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi 111. sırada yer aldı. Araştırma’nın, Üniversitelerin “Yerleşke ve Yaşamının Doyuruculuğu” sıralamasında İSTE 95. sırayı alabilirken, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi 137. sıraya kadar geriledi.
İSTE’nin en başarılı olduğu başlıklardan biri, Üniversitelerin “Kurumun Yönetim ve İşleyişinden Memnuniyet” Sıralaması oldu. İSTE bu kategoride 9. sırayı almayı başarırken, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi ise oldukça geride kalarak, 124. sırada yer bulabildi.
Yapılan çalışmanın en dikkati çeken bölümlerinden biri, Üniversitelerin “Öğrenme İmkân ve Kaynaklarının Zenginliği” Sıralaması oldu. Bu kısımdaki rekabette, İSTE 53. olurken, MKÜ ise 105.’likte kaldı.
-REKTÖRLER-
Üniversiteler kadar Rektörleri de bu araştırma içinde değerlendirilen başlıklar arasında yer aldı. Bu konuda yapılan çalışmaya ilişkin verilen bilgi şöyle:
“Türkiye Üniversite Memnuniyet Araştırması’nda [TÜMA-2020], öğrencilere, öğrenim gördükleri üniversitenin rektörünü değerlendirmeleri amacıyla 10 maddeden oluşan ‘Rektör Performansı Değerlendirme Ölçeği’ uygulanmıştır.
Sonuç olarak, TÜMA-2020’de, 125 devlet ve 67 vakıf olmak üzere, 192 üniversitede öğrenim gören 40 bin öğrenciden, öğrenim gördükleri üniversitenin rektörlerine ilişkin veri toplanmıştır. Analiz sonrasında, en yüksek skorları alan ve üniversitelerinde göstermiş oldukları üstün performanslardan dolayı 3 Rektör ÜniAr Altın Ödül’e, 4 Rektör ÜniAr Gümüş Ödül’e ve 5 Rektör de ÜniAr Bronz Ödül’e layık bulunmuşlardır.
Bu kapsamda, Prof. Dr. Türkay Dereli (İskenderun Teknik Üniversitesi Rektörü), ÜniAr Gümüş Ödülü’ne layık görüldü.
-TESPİTLER-
Üniversite Araştırmaları Laboratuvarı’nın (ÜniAr) Hatay ve diğer kentlerdeki 194 üniversitede 56 bin öğrenci ve akademisyenle yaptığı iki ayrı araştırmada yer alan bazı tespitler şöyle:
“Üniversiteler, kendilerini olduğundan iyi göstererek, öğrenciye beklenti tuzağı kuruyor. Pek çok üniversitede eğitim, lise seviyesine indi. Akademik kültür, derslerde öğrenmenin gerçekleşip gerçekleşmediğine odaklanmak yerine sadece sınava indirgendi. Akademisyenlerse, akademik açıdan kendilerini orta seviyede özgür olarak görüyor. Üniversitelerin yönetiminden memnun değiller ve yoğun şekilde tükenmişlik hissiyle mutsuzluk yaşıyorlar. Üniversitelerine aitlik ve bağlılık hissi beslemiyorlar. Ayrıca üniversite yönetimlerinin siyasi angajmanından rahatsızlar.”
-KRİTERLER-
Devlet ve vakıf üniversitelerindeki öğrencilerin memnuniyetinin temel alındığı Türkiye Üniversite Memnuniyet Araştırması’nda; öğrenim imkân ve kaynaklarının zenginliği, yerleşke ve yaşamın doyuruculuğu, akademik destek ve ilgi, kurumun yönetim ve işleyişi gibi kategorilerde üniversiteler sıralamaya kondu. “Akademik Ekoloji” başlığını taşıyan diğer araştırmadaysa, akademisyenlerin gözünden üniversitelerle ilgili tespitler yapıldı, memnuniyet sıralamalarına yer verildi.
-SIKINTI-
2016 yılından bu yana söz konusu araştırmayı gerçekleştiren akademisyenlerden, Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Engin Karadağ, VOA Türkçe’ye yaptığı açıklamada, üniversitelerin eğitim kalitesi hakkında öğrencilerin paylaştığı görüşleri aktardı.
Karadağ, “Temel problem, öğrenim deneyiminde. Öğrencilerimiz, çok iyi eğitim alamadıklarını, derslerde öğrenmenin gerçekleşip gerçekleşmediğine pek odaklanılmadığını söylüyor. Kampüsün içindeki üniversite hayatının doyuruculuğunda da problemler var. Devlet üniversitelerindeki öğrenciler, en çok öğrenci kulüplerinin varlığı ve işleyişlerini problemli görüyor. Sosyal, kültürel ve sportif etkinlikleri hemen hemen yok derecesinde görüyorlar” dedi.
Özellikle, Anadolu’daki birçok devlet üniversitesinin kampüsünün şehir dışına yapılmasının ulaşım sorunu yarattığını söyleyen Karadağ, “Devlet üniversitelerinde kamu kaynakları kullanıldığı için kampüs olanaklarında eksiklik çok fazla yok. Ama vakıf üniversitelerinin bazılarının üniversite anlamında bir kampüs yapısı dahi yok. Örneğin İstanbul’daki vakıf üniversiteleri için ‘E-5 üniversitesi’ tabiri doğdu. Gebze’den Edirne çıkışına kadar 20-25 tane üniversite tabelası var. Dolayısıyla, bu alanlarda da sosyal tesisleri olamıyor. Hatta konaklama imkanları da bir problem haline geliyor” diye konuştu.
-BEKLENTİ-
Karadağ, öğrencilerin tercih yaparak üniversiteye yerleştiklerinde, bu olumsuzluklarla karşılaşabildiğini sözlerine ekledi. Karadağ, “Bazı öğrenciler, üniversitelerin kampüslerini gezip görmeden, internet sitelerine veya reklamlarına yöneliyor. Bu reklamlarda, beklenti tuzağı kuruluyor. Bazı üniversiteler, sahip olmadıkları sosyal tesisleri ve kampüs olanaklarını reklamlarda göz boyama olarak kullanıyor. Öğrenciler de bunun karşısında beklenti şokuna uğruyor. Bu sene, daha da tehlikeli bir durum söz konusu. Çünkü pandemi sürecinde öğrencilerin gitmek istedikleri üniversitelerin kampüslerini gezmesi, dersliklerini, laboratuarlarını görmesi mümkün olmadı” dedi.
Bu yıl ilk kez olarak akademisyenlerle araştırma gerçekleştirdiklerini söyleyen Karadağ, öğrenci ve akademisyenlerin tespitlerinin örtüştüğünü kaydetti. Karadağ, “Hocaların çok memnun olduğu, ama öğrencilerin olumsuz gördüğü bir üniversite yok. Örneğin hocalar, üniversitelerde en çok akademik kültür ve desteğin olmadığından yakınıyor ve yönetimden şikayet ediyor. Aynısı, öğrenciler için de geçerli” dedi.
-SİYASET-
Üniversitelerdeki akademisyenlerin yüzde 52’si akademik kültür ve desteğin olduğunu söylerken, yönetimden memnuniyet ise yüzde 52,5 oranında kaldı. Vakıf üniversitelerindeyse, akademisyenlerin kendilerini daha özgür hissettiğine, yönetimden daha yüksek oranda tatmin olduğuna ve daha düşük tükenmişlik ve mutsuzluk hissettiklerine dikkat çekildi. Devlet ve vakıf üniversiteleri arasında makasın en açık olduğu alan ise yönetimde siyasi angajmanın akademiye olumsuz yansıması oldu. Araştırmaya göre, akademisyenler, devlet üniversitelerinin yönetimlerinin vakıf üniversiteleri yönetimlerine göre oldukça yüksek seviyede siyasi angajmanı olduğunu düşünüyor.
Akademisyenlerin yüzde 76,3’ü, yönetimden istenen işlerin en sıkıcı gelen aktivite olduğunu kaydederken, en fazla tez danışmanlığı yapmaktan memnuniyet duyduklarını aktardı. Akademisyenlerin yüzde 53,3’ü, performanslarını en olumsuz etkileyen unsurun Türkiye’deki akademik kültür olduğunu söyledi. Araştırmada yer alan şaşırtıcı bir bulguysa, akademisyenlerin yüzde 21’inin ailelerin ve yüzde 17’sinin de öğrencilerin kendi performanslarına engel oluşturduğunu kaydetmesi oldu. Dersler, üniversite yönetimi, çalışma alanı gibi diğer unsurların arasında, Yükseköğretim Kurulu’nu (YÖK), performanslarını en az etkileyen unsur olarak değerlendirdiler.
-ÖNCELİK-
Araştırmanın sonuçlarına göre, son beş yıldan bu yana üniversitelerde eğitim kalitesi geriliyor. Araştırmayı gerçekleştiren akademisyenlerden, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Cemil Yücel, VOA Türkçe’ye yaptığı açıklamada, bunun nedenlerini; eğitim, öğretim, insan yetiştirme, kaliteli bir yaşam sağlama, fırsat ve imkanları zenginleştirme, kariyer planlama gibi üniversitenin asli faaliyet alanlarına özen göstermekten hızla uzaklaşılmasına bağladı. Bunlar yerine, her üniversitenin, uluslararası ‘ranking’ (sıralama) sistemlerinde yer almaya öncelik verdiğini söyleyen Yücel, “Son 10 yılda, Türkiye’de de, küresel çapta okulların sıralanarak etiketlendiği bir sistem içine dahil olma modası oluştu. Normalde bir üniversitenin faaliyetlerini sürdürürken; kendi kimliğiyle, insan yetiştirme politikalarıyla, kendine özgü bir kültürü olması beklenir. Ama akademik camiada da küresel bir standartlaşma, tek tipleşme devreye girdi. İnsan yetiştirme gibi, bir üniversitede en az bilimsel faaliyetler kadar önemli olması gereken faaliyetler ise arka plana düştü” dedi. -Tamer Yazar-