Hecenin uzayıp giden geçmişi diyordun, kalabalığın devirdiği sözcükleri ayırmalı
Olmakla olmamak gibi ileri geri işleyen sarkaç, doğanın diliyle konuşmalı…
Olmadık bir uğultu, beklenmedik bir telaş ve uslanmayan algılar
Belki gerçekten boyutlar arası bir yolculuk onu bulmuşta sınıyordu. …
Gece veya gündüz farkı yoktu sanki.
Işıklara verdiğimiz anlam neyse o.
“Söyle bana, söyle bana, kimdir o,
kim çağırıyor beni,
kim sesleniyor, kim bağırıyor…”
Gecenin durup düşündüğü bir saati olmalı, herkesin aradığı bir mevsimi…
Bir şehrin, çarşı ve sokaklarında birleşen geçmişi olmalı
Bir deniz, bir dalga ya da oyuksuz bir an…
Geriye yalnızca sözcükler mi kalıyor sahi?
Hiçlik yok oluyor mu, ya da kendi sesini deviren cümleler zamanı anlamsız kılıyor mu?
“Şimdi dünyada nerede biri ağlıyorsa
Sebepsiz, dünyada, ağlıyorsa
Bana ağlıyor…”
Yaşanan hız öylesine derinlikliydi ki, bunca sözcüğün, bir cümleye yaslandığını görüp şaşıyoruz…
Geçmiş nedir ki,
Bellek, sorumluluk, kaygılar
Bunca gereksiz hecenin yanında gelecek nedir ki?
Daralmış bir yolun uzunluğu hiçbir şeyi unutturmuyor.
Bu çağın insanları donuk bakışlarla, gelişigüzel konuşuyordu belki…
“Hiçbir şey yok uyandığınızda
Somurtmadan karşılayacağınız…”
Yüzümüzü aynalara kaptıralı kaç zaman oldu?
O sebepsiz bakışları…
Her zihin, kendine biçtiği rolü üstleniyor belki…
Sokakta gezerken, okurken, sinemada yalnız başına…
Akıl yürütmek zorunda kaldığı gerçeği üstleniyor
İnsanın aç gözlülüğünü daha kaç kez konuşmalı
Savaşları, çocuk işçiliğini, hayvanları ve doğaya verilen zararı…
Zihnimizde kocaman bir algı, kocaman bir oyuk,
Neyi bilmeli veya neyi bilmemeli, neyi okumalı, neyi izlemeli?
Gerçeği unutalı yıllar olmuş sanki
Sesi, müziği, canlılığı unutalı…
“Ah çeker bu alevle ateşböcekleri,
Geçip gider gece çocuklar üzerinden hayaller…”
Hayaller ve gelecek…
Şair de yaşadığından emindi aslında. Kendinde olduğunu sezdiren dalıp gitmeler…
Her solgun gecenin aradığı bir saat olmalı, herkesin aradığı bir mevsim…
Yaşamın acısında sıyrılıp, umuda doğru akan hiçliğin bir anlamı olmalı
Oysa aynı keder, aynı hüzün, aynı acılar…
Tutkunun aşırısı kurgudur, insanın kendine yamadığı o zihin karmaşası…
——————————————————————————-
i Işık, Vicente ALEIXANDRE, Çeviri: Tuğrul TANYOL
ii Ciddi Saat, Rilke, Çeviri: Behçet Necatigil
iii Rondel, Stéphane MALLARMÉ, Çeviri: İlhan Berk
iv Kanıtlar, Octavio PAZ, Çeviri: Adnan Özer