Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

“Kaçırılmış Hazinelere” mi üzülsek?

Eldekinin bu son haline mi? Anadolu’dan yurt dışına kaçırılan çok

Eldekinin bu son haline mi?

Anadolu’dan yurt dışına kaçırılan çok sayıda tarihi eser için Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ortaya koyduğu mücadeleyi izleyenler, “Peki ya Anadolu’dakilerin hali ne, bilen var mı?” sorusunu soruyor. Biz de bu soruya Saint Simon Manastırı adına bir ek yapalım mı? “Halini bilen var mı?” diye soralım mı?

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir haberi okuyanlar, eldekilerin ‘sahipsizliğinde’ okuduklarına çok fazla şaşırmadı. Ama şaşırdıkları nokta, ‘gidenlerin’ geri ‘getirilmesi’ adına ortaya konan ‘resmi’ çabaydı. Haberin buna dair başlığı mı? “Anadolu’dan Avrupa’ya kaçırılan önemli 15 tarihi eser”…

-TALAN COĞRAFYASI-
Çok net olan şu ki, Anadolu, yıllar boyunca bir talan coğrafyası oldu. Bugün Avrupa ve Amerika’da bulunan birçok müzede bulunan Anadolu kaynaklı eserler de bunun bir karşılığı. Bunlar arasında en başta gelen ise, PERGAMON SUNAĞI… İzmir’in bir ilçesi olan Bergama’nın (antik Pergamon) en gözde şaheserlerinden biri olan “Büyük Sunak”/“Pergamon Sunağı”/“Zeus Sunağı”; M.Ö. 2. yüzyılda Kral II. Eumenes tarafından, kendisine düzenlenen suikasttan kurtulması üzerine, başta Zeus ve Athena olmak üzere tanrılar adına yaptırılmış görkemli bir eser. Pergamon Sunağı’nın bu kadar önemsenmesine sebep olan şey ise, hem iç hem de dış cephesinde yer alan yüksek kabartma ‘Hellenistik’ heykeltıraşlık betimlemeleri… Bu muhteşem yapının kalıntıları, 19. yüzyılda (1870’li yıllarda) Alman mühendis; Carl Humann tarafından Almanya’ya götürüldü.
Listenin ikinci sırasında, PERGAMON ATHENA TAPINAĞI PROPYLONU var… M.Ö. 2. Yüzyılın başında II. Eumenes tarafından yaptırılan ve Berlin Müzesi’nde sergilenen bu anıt, 19. yüzyılda Almanya götürülen eserler arasında.
Liste uzadıkça eser sayısı da artıyor… MİLET TRAIANUS TAPINAĞI ÖN CEPHESİ, bunlardan biri. Bu yapı, T. Wiegand ve H. Knackfuss tarafından, Milet kazılarında (1903) bulunan Traianus Tapınağı’nın ön cephesi ve o da Almanya götürülen (kaçırılan) Anadolu emanetleri arasında.
Diğerleri mi? M.Ö. 2. Yüzyıl tarihli MİLET MERMER ANITI (Almanya’da)… M.S. 100-110 Yıllarına ait olan ve 1903 yılında Milet kazısında bulunan (genişliği cephede 33 metre, yüksekliği 14.60 metre) MİLET AGORA KAPISI (Almanya’da)… TROYA HAZİNELERİ… M.Ö. 4. Yüzyılın ikinci çeyreği başlarına ait (Likya lahitlerinin en önemlilerinden) PAYAVA LAHDİ (Londra’da)… M.Ö. 400 Yıllarında Ksanthos kentinde yapılmış NEREIDLER ANITI (Londra’da)… MAUSSOLLEION HEYKEL VE KABARTMALARI (Londra’da)… Yaklaşık olarak 2 bin 500 sene önce yaptırılan, ancak 1855 yılında C. Newton tarafından İngiltere’ye götürülerek British Museum’un girişinde sergilenen KNIDOS ASLANI… MAGNESIA AD MAEANDRUM FRİZ PARÇALARI (Paris’te)… M.Ö. 7. Yüzyıla ait ASARHADDON ANITI (Almanya’da)…
M.Ö. 8. Yüzyıla ait ZİNCİRLİ HÖYÜK HİTİT KABARTMALARI (Almanya’da)… MYRINA HEYKELCİKLERİ (Fransa’da)…
Eminiz ki, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın elindeki liste çok daha uzun.
-PEKİ, ELDEKİ!-
Eldekinin ismi, Hatay’ın Samandağ ilçesi Aknehir Mahallesi’nde, 480 rakımlı bir tepenin zirvesinde yer alan Saint Simon Manastırı. Ortalama 1500 yaşında. Ama ne geleni var ne gideni. Ne ziyaretçisi var ne de soranı! Aslında son halini izleyenler için, ‘böylesi’ daha iyi! Çünkü eldekinin son hali, hem sorgulatıyor hem de Anadolu’dan yurt dışına kaçırılan ‘tarih’ için zorlu bir mücadele içine giren Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın aksine, başka bir başlık açıyor! ‘Sahip olunan tarih bu haldeyken, neyin mücadelesi’ dedirtiyor! Tarihe bu şekilde sahip çıkan bir ülkenin ‘inandırıcılığını’ ise ciddi bir şekilde sorguluyor. Ama en çok da, 1500 yıllık bir tarih bu hale gelirken, ‘koltuklarını’ korumaya devam edenleri, edebilenleri!
Merak edilen şey şu ki, aynı ‘sorumsuzluk’ bir Avrupa ülkesinde olsaydı, ‘sonucu’ ne olurdu?
-SÖYLENENLER-
Konuya ilişkin konuşan, ancak ismini vermek istemeyen bir turizmcinin söyledikleri, ‘yaşanması’ gereken tarihsel utancın da bir karşılığı aslında…
“Şehir dışından misafirlerimiz geldi ve Manastır kalıntılarını görmek istediklerini söylediler. Aslında götürmek istemedik ama… Israr edince, kıramadık. Oraya vardığımızda, görüntü, kelimelerle anlatılabilecek gibi değil! Tabi Manastır kalıntılarına varınca, sorular da değişti. Tarihini ve hikâyesini merak edenler, bu defa var olan ‘bakımsızlığı’ konuşmaya başladı, ‘sorumsuzluğa’ dikkat çekti ve daha birçok şeye… Kendi adıma da utandım, bölge turizmi adına da. Diyecek bir şey bulamadım açıkçası. ‘Temizlenecek’ dedim, ‘Bakanlık bu konuda iyileştirme yapacak’ diye de ekledim, ama nafile… Yaşananlar bir kere hafızalara kazındı. Kazınmaması da mümkün mü? Öylesine bakımsız ki, lafla anlatmak zor, görmek lazım. Ama en çok da, bu kent adına ‘turizm master planları’ hazırlayan kent idarecilerine göstermek lazım. Plan hazırlamadan önce bu kenti ve turizmini ‘ne hale’ getirmişler, bizleri de ‘ne hale’ düşürmüşler, şahitlik ettirmek lazım. Aksi halde ‘bir arpa boyu yol’ alamayız bu gidişle. Herkesin birbirini yağlayıp balladığı bu sistemle, ancak yerimizde sayarız. İstediğimiz bu mu? O zaman tebrikler! Çünkü buna fazlasıyla sahibiz. Keyfini çıkaralım!” -Tamer Yazar-