Kadıköy’den Anadolu’ya

Bir Kadın Hikayesi! ‘Kadına Şiddeti’ protesto etmek için İstanbul Kadıköy’de bir araya gelen kadınlar, Şili’deki hemcinslerinin yaptığı ve dünyaya yayılan danslı protesto ‘Las Tesis’in bir benzerini gerçekleştirmek için toplandı, ama polisin ‘dağılın’ uyarısı ile karşılaştı. Final ise değişmedi. Biber Gazı ve Gözaltılar! Durumun tespitinde duran isim ise, Hataylı Akademisyen /Hukukçu Neval Oğan Balkız oldu. Gülperi […]

Bir Kadın Hikayesi!

‘Kadına Şiddeti’ protesto etmek için İstanbul Kadıköy’de bir araya gelen kadınlar, Şili’deki hemcinslerinin yaptığı ve dünyaya yayılan danslı protesto ‘Las Tesis’in bir benzerini gerçekleştirmek için toplandı, ama polisin ‘dağılın’ uyarısı ile karşılaştı. Final ise değişmedi. Biber Gazı ve Gözaltılar! Durumun tespitinde duran isim ise, Hataylı Akademisyen /Hukukçu Neval Oğan Balkız oldu.

Gülperi Onur, Malike Okutucu, Hatice Yalnız, Ceren Şimşek, Şafak Bozkurt, Seda Kurt, Sibel Kaya, Rabia Yılmaz, Halidiye El Hamit, Fatma Laçin ve daha fazlası. Onlar, Kasım ayında yaşamını yitiren kadınlar. Kadına yönelik şiddetin fotoğrafına eklenenler.
Şili’deki feminist grup Las Tesis’in 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde yaptığı danslı eylem ‘Las Tesis’in bir benzerini, kurban tüm kadınlar için gerçekleştirmek için İstanbul Kadıköy’de bir araya gelen kadınların eylemi mi? Beklendiği gibi sonuçlanmadı. Kadınların, ‘kadına şiddeti’ protesto çabası, ‘izinsiz’ olduğu gerekçesiyle polis müdahalesi ile dağıtıldı. Yaşanan arbede ve gözaltılar ise yeni tartışmaları beraberinde getirdi.
Yaşananları, çarpıcı tespitlerle ortaya koyan isim ise Hataylı Akademisyen /Hukukçu Neval Oğan Balkız oldu.
-ADALET!-
Konuya ilişkin yaşananları kaleme alan Balkız, “Öldürülmüş, ‘giden’ ve ‘geri getirilmeyecek’ olanlar adına adalet mücadelesi yürütenler, ‘bu katliamları durdurun’ demek için, adeta bir teşvik haline gelen ‘iyi hal’ indirimlerine son verilmesi için, ceza adaletinin sağlanması için seslerini duyurmaya çalışanlar, sokağa çıkanlar, zor kullanılarak tartaklanıyor, durduruluyor, gözaltına alınıyor!
Bu ülkede katiller, işledikleri cinayetlerden sonra, on üç yıl yakalanmadan gezebiliyor. Mükerrer şekilde, sürekli suç işlemiş, birden çok kişi öldürmüş birileri cezaevlerinden kaçabiliyor! Yakalanmadan, birinin canını daha alabiliyor! Bir şekilde cezaevinden kaçanların işledikleri cinayet sayısı on beşi bulmuş durumda. Bunlardan biri de Ceren Özdemir’in katili. Yakalandığında da, Şırnak Cezaevine gitmemek için direniyor ve isteği üzerine Van Cezaevine gönderilebiliyor!” dedi.
-SÖYLEM!-
Balkız, toplumsal beklenti ile resmi söylemlerin çatıştığı Türkiye tablosuna dair de şu değerlendirmeyi yaptı:
“Toplum ve kamuoyu; katillerin kaçabildiği, seri katillerin açık cezaevlerine nakledilebildiği bir ceza infaz sistemine; cezaevinden kaçan hükümlülerin, katilin yakalanmadığı, bir güvenlik ve kolluk sistemine, kadın katillerine koşulları oluştuğu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis yerine, müebbet hapis cezası vermeyi uygulama haline getirmiş bir yargı ve adalet sistemine itiraz eder, eleştirir: ‘Neden ?’, ‘Ama Nasıl Olur?’ soruları ile de şaşkınlığını dile getirirken, bunları önlemekle sorumlu ve yetkili olanlar, ‘eleştirmek, gideni geri getirmez’ şeklinde açıklamalar yapıyor!”
-FİNALİMİZ!-
Mevcut kurumsal anlayışın biçimlendirdiği toplumsal sürecin geldiği hali de özetleyen Balkız, sözlerini şöyle noktaladı:
“Bu anlayışın kurumsal hale geldiği koşullarda; Cinsiyet eşitliğine kör ve sağır duran yasalar… Kışkırtılmış ve uyguladığı her şiddet, dinsel söylemlerle kutsanmış bir erkeklik… Bu erkekliğin her hâlini, iyi hâl kabul eden bir yargı.. İradesi bastırılmış ve biat etme kapasitesi erdemle özdeşleştirilmiş bir kadınlık… Toplumsal cinsiyet kurgusunu erkek üstünlüğü üzerine kuran bir eğitim sistemi…’Kadının yegâne yeri evidir’ diyen ve sokağı, kamusal alanı kadından temizlemeyi amaçlayan politik anlayış… Kadın öldürümlerini ‘bir toplumsal olay değil de, adeta bir adi vaka, münferit bir olay’ olarak aktaran siyasal iletişim dili… Kadın katlini, devletin ideolojik aygıtı olarak onaylayan, sıradanlaştıran, cinayet haberlerini magazinleştiren, suçluyu ya da suçu değil, suç mağduru kadını, kültürel kabuller, dinsel kalıplar ve cinsiyetçi önyargı ile günah kavramı çerçevesinde yargılayan, adeta, öldürümlerin, her türlü şiddetin haklılaştırılabilir olduğu yönünde algı yaratma amaçlı bir habercilik dili ve medya… Kadın öldürülmeleri, kadınların yaşadığı fiziksel, ekonomik, psikolojik, cinsel, duygusal şiddet, uğradıkları ayrımcılık, sistematik, yaygın bir insan hakları ihlali durumuna gelmişken, bu şiddeti yalnızca ’25 Kasımlarda’ anımsayan bir yönetim anlayışı… Üstelik, anımsama pratiğini, Şiddet’e Karşı Uluslararası Mücadele Günlerinde dahi, sokaklarda ‘şiddete hayır’ diyen kadınlara karşı, ‘yasal meşruiyete bürünmüş şiddetin’ her çeşidini, farklı yoğunlukta uygulamadan oluşan bir önleme-bastırma kolluk faaliyeti olarak ortaya koyan bir anlayış… Tüm bu unsurlar, kadın öldürümlerini ve her türlü şiddet sorunsalını, sosyokültürel, politik, sosyopsikolojik, ekonomik, felsefi, hukuki ve hatta hegemonik bağlamlarıyla, giderek daha da ağırlaşan bir insan hakları sorunu olma yanında, bir biyopolitika uygulaması olarak, sistematik ve daha da yaygın bir duruma getiriyor!
Bu gidişe, birlikte yürüdüğümüz, ‘OHAL’de, bu hal’de, ‘şiddetle mücadele her halde’ diyen binlerce kadın dur diyecek!” -Tamer Yazar-

Exit mobile version