“Kimsenin mülkü olmayacak, kimsenin denetimine girmeyecek kadar; ya da, bu dünyada, herhangi bir egemen gücün hizmetçisi ve de aracı olmayacak kadar yüce bir varlığım” diyen kadınların, mücadele gücü ve dayanışması büyük olsun! Bugün yaşadığımız koşullarda önceliğimiz Yeşim Arat’ın saptadığı üzere; “Kadınları, dini bütün hayatlar sürmeye teşvik etmeden önce, kendi hayatlarına ve ne yapabileceklerine dair asli tercihlere sahip olmalarını sağlayacak koşulların oluşturulmasının mücadelesini vermektir.
Bunun için de, dini kurallardan ziyade, laik ve eşitlikçi yasaların anayasal güvence altına alındığı bir siyasi bağlam oluşturma gereği ve zorunluluğu bulunmaktadır”. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nü bu bilinçle kavramak çok önemli!
ŞİDDET, KADIN / ERKEK EŞİTSİZLİĞİNİN YARATTIĞI EN ÖNEMLİ SONUÇTUR.
– Kadına yönelik şiddet sorunsalı; politik, kültürel, sosyolojik ve ekonomik olmak üzere, tarihsel, demografik ve kriminolojik yönü olan, çok katmanlı bir sorunsaldır!
– Çözümü de, başka bir toplumsal yapının, farklı bir hukuksal, siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel koşullar bütününün, farklı bir dinsel/kültürel yaşam anlayışının, laik, yeni bir toplum yönetimi anlayışının hakim kılınması ile olanaklıdır!
-Kadına yönelik fiziksel, biyolojik, psikolojik, cinsel ve ekonomik her türlü şiddet eylemi, bir insan hakları ihlalidir. Bu şiddet, kadın/erkek eşitsizliğinin yarattığı en önemli sonuçtur.
Toplumsal alanda, her kesimden kadınlar, her cinsiyetten, cinsel yönelimden hak ve demokrasi savunucusu, hak özneleri olarak, dokunulmazlıklarını güvence altına alan bir eşitlik olmadan bu sorunun çözülemeyeceğinin bilincindeler!
-Bunun için de; başka bir toplumsal yapının; farklı bir hukuksal, siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel koşullar bütününün, farklı bir dinsel yaşam anlayışının, adaleti temel alan insan merkezli bir paylaşıma dayalı, emek sömürüsünün olmadığı farklı bir üretim sisteminin, yeni bir toplum yönetimi anlayışının gerekli olduğunu biliyorlar ve mücadele ediyorlar!
MÜCADELE ZORLU, YOL UZUN!
Bugün “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” programında yaptığı konuşmada, İstanbul Sözleşmesinden çekilmiş olmayı savunan Cumhurbaşkanı; “Sözleşmeden çekilmemizin kadına şiddete yönelik olumsuz etkisi olmadı!” “Devlet olarak kadına yönelik şiddetle mücadeleyi temel politikamız haline getirdik” diyebiliyor. Yaşanan gerçeklik karşısında, bu söylem, trajik bir ironi oluşturuyor! Zira bu ülkede; İstanbul Sözleşmesinden (Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi) çekilme tarihinden (21 Mart 2021) bugüne 800 kadın öldürüldü! Bu cinayetlerden 288’i 2023 yılı içinde gerçekleşti. 681 kadın yaralandı! Kadına yönelik fiziksel, biyolojik, cinsel, psikolojik, ekonomik şiddet çok yaygın ve sistematik şekilde artarak devam etti! Kadın ve çocuk yoksulluğunun giderek derinleştiği koşullarda, son 10 yılda 1349 kadın iş kazalarında yaşamını yitirdi. KESK verilerine göre ülkede 9 milyona ulaşan işsiz sayısının çoğunu kadınlar oluşturmakta. Her 5 gençten biri, her 3 kadından biri işsiz! Tüm bu olumsuz koşullara karşın, 2024 yılında toplanacak her 100 lira verginin yalnız ve yalnız 53 kuruşu (!) kadının güçlendirilmesine ayrılmış durumda!
Cinsiyet eşitliğine kör ve sağır duran yasalar; “kışkırtılmış” ve uyguladığı her şiddet, dinsel söylemlerle kutsanmış bir erkeklik; bu erkekliğin her hâlini, iyi hâl kabul eden bir yargı; iradesi bastırılmış ve biat etme kapasitesi erdemle özdeşleştirilmiş bir kadınlık; toplumsal cinsiyet kurgusunu erkek üstünlüğü üzerine kuran bir eğitim sistemi; “kadının yegâne yeri evidir” diyen ve sokağı, kamusal alanı kadından temizlemeyi, kazanılmış medeni hakları, özellikle evlenme, boşanma, nafaka, velayet alanlarında yerleşmiş düzenleme ve içtihat oluşturan kararları, eğitsel olanakları kaldırmayı amaçlayan siyasallaşmış bir dinsel anlayış; kadın öldürülmeleri, kadınların yaşadığı fiziksel, ekonomik, psikolojik, cinsel, duygusal şiddet, uğradıkları ayrımcılık, sistematik, yaygın bir insan hakları ihlali durumuna gelmiş iken, bu şiddeti yalnızca ’25 Kasım’larda” anımsayan bir devlet! Anımsama pratiğini de “Şiddet’e Karşı Uluslararası Mücadele Günlerinde” dahi, sokaklarda “şiddete hayır’ diyen kadınlara karşı, ‘yasal meşruiyete bürünmüş şiddeti’ farklı yoğunlukta uygulamalarla bir önleme –bastırma faaliyeti olarak ortaya koyan siyaset mantığının ve pratiğinin sarmaladığı koşulların ağırlığında kadınlar, Mirabal Kardeşlerin tarihsel mirasını sürdürecekler! Bugün ve sonrası her gün, her cinsten ve cinsel eğilimden hak ve demokrasi savunucularıyla birlikte kararlılıkla, ‘gözlerinizi yüzlerimizden; ellerinizi yaşamlarımızdan; eril, dışlayıcı, otoriter, eşitlik karşıtı, karanlık zihniyetlerinizi haklarımızdan; cinsel tahakkümünüzü ve sözlerinizi bedenlerimizden çekin’ diye seslenecekler!
Yeni anayasa tartışmaları ile siyasal gündemi, toplumun güncel ve yaşamsal sorunlarını örtme, öteleme girişimlerine ve rejimi “sınırsız ve süresiz tekil erk kullanımı” merkeziyetinde yapılandırma manevralarına hayır diyecekler! Ve başaracaklar.
*HUKUKÇU/AKADEMİSYEN