Kadın ve Şiddet

“Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca Balkona yorgun çamaşırlar asmayı Ki uçlarından çile damlardı. Güneşte nane kurutmayı Ben acılarımın başını evcimen telaşlarla okşadım bayım…” Didem Madak Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, “2017 yılında 409 kadın cinayeti işlendi, 387 çocuk cinsel istismara uğradı ve 332 kadına cinsel şiddet uygulandı. Platformun verilerine göre, 2016 yılında […]

“Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Balkona yorgun çamaşırlar asmayı
Ki uçlarından çile damlardı.
Güneşte nane kurutmayı
Ben acılarımın başını
evcimen telaşlarla okşadım bayım…” Didem Madak

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, “2017 yılında 409 kadın cinayeti işlendi, 387 çocuk cinsel istismara uğradı ve 332 kadına cinsel şiddet uygulandı. Platformun verilerine göre, 2016 yılında 328 kadın, 2015 yılında ise 303 kadın öldürülmüştü.”

Kadın ve çocuklara şiddette sayısal artışın yanı sıra şiddetin biçimi de değişti… Kadınların yarısından fazlası yaşadığı şiddeti anlatamıyor bile… 18-24 yaş grubundaki 3 milyona yakın genç kadın, ne okula gidiyor ne de çalışıyor. Okula gitmemiş veya ilkokulu bitirmiş kadınlar arasında fiziksel şiddetin görülme sıklığı yüzde 50. Buna karşın eğitim düzeyi daha yüksek olan kadınlar arasında da oran azımsanmayacak seviyede, yüzde 30 civarı…

İstatistiklere göre çocuklara yönelik cinsel istismar vakalarında özelikle son yıllarda ciddi bir artış yaşandı. 2006 yılında istismar suçundan toplamda 3 bin 778 karar verilirken, 2016 yılında ise bu sayı 21 bin 189’a yükselmiş…

Değişken ve esnek gündeme rağmen, değer yargılarının erkek gözüyle didiklendiği, sorunlu ruh hallerinin tükenmediği süreçleri yaşamaya devam ediyoruz. Ve kışkırtılan erkek şiddetinin aksine, bastırılmaktan anlamını yitiren korunaksız bir kadın doğasından söz ediyoruz…

Saçı, başı, kıyafeti, hamileliği, kürtajı, sokağa çıkması, sevişmesi, kısa giyinmesi, uzun giyinmesi sorun edilen kadınlar…
Giyimine karışmak, kaba davranmak yetmiyor anlaşılan…
Tecavüz
Şiddet
Eve kapatma
Sahip olma histerisi ve elbette sonu gelmez yasaklar…

Toplumsallaşma sürecinde ilk rolü oynayan aile, okul, çevre ve medya gibi kavramların hemen hepsi, kadına bakışta etkin bir algı oluşturuyor… Medyadaki kadın algısına baktığımızda, kadın ya erkeğin istediği rolde evli, evine ve çocuklarına bağlı bir kadın biçiminde veya cinsel bir obje olarak tüketim nesnesi şeklinde yansıtılır. Buna karşın medyanın ideal erkeği; fizik olarak güçlü, iddialı, gerektiğinde şiddet kullanan, sahiplenen ve saldırgan şekilde gösterilmektedir.

Töre, namus, tahrik gibi kavramların ardına saklanarak, hatta onları görmezden gelerek, kadını cezalandırmanın yolları didikleniyor adeta… “Kadının dünyası erkeğidir, evidir…” gibi baskılar ve “Saçı uzun, aklı kısa” gibi tuhaf söylemler sürüp gidiyor…

Bilinçli bir gündemle kırıştırmanın yanı sıra, algının ruh halini daha fazla gizleyemeyen kalabalık sözcüklere benziyor yaşananlar…

Cinsiyetçi ve ayrıştırıcı söylemler işin artçısı sadece. Ve her türden şiddete zemin kayması oluşturuyor…

Ama her şeye rağmen, kadınların ayak izleriyle işleniyor bu dünya. Evrimsel bir varoluş mücadelesi… Erkek dilinin saldırganlığına karşı bir adaptasyon. Ve dayatılan seçilime kurban olmamak için; daha dinç, daha dinamik, daha cesur bir silkinme hali…

Didem Madak’ın fısıldadığı gibi…
“Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum
Fakat korkuyorum. Birazdan da
Kırk üç numara ayakkabılarınızla
Bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız
Bu iyi olmaz bayım!…”

Exit mobile version